"Bugün yıl sonu festivalleri için müzik ve dans seçmeleri var. Ben başvurdum ama orada bana destek olacak birine de ihtiyacım var," derken bana göz kırpmıştı.
"Ve bil bakalım o şanssız kişi kim?" dedikten sonra kaşlarını kaldırıp indirdi. Dil çıkardığımda güldü.
"Bay Hayer olduğuna emindim oysaki," diye söylendim yapmacık bir üzüntüyle. Ed sırıtıp bir 'cık' sesi çıkardı.
"Ne yazık ki o şanssız insan sensin," derken Ed'in arkadaşı George yanımıza gelip üstünde kitapların olduğunu umursamadan masamıza oturdu.
"Bence George sana daha iyi destek olur," deyip ayağa kalktım.
"Hey, nereye?" diye sordu Ed'de ayaklanarak.
"Cehenneme. Geliyor musun?" diye sorarken gözlerimi devirmiştim.
"Bensiz tadı çıkar mı oranın?" Güldüm ve ona elimle benden uzak durmasını belirttim.
"Emin ol orası senlik değil."
"Bak bunu hiç bilemeyeceksin," dedikten sonra George'a dönüp konuşmaya başladı. Ben de omuz silkip lavaboya gittim. Bugün Ed ile alışverişe gidecek ve bana bazı makyaj malzemeleri ile kıyafetler alacaktık.
Elimi yüzümü yıkayıp saçlarımı tekrar topluyordum ki bir kız içeri girdi. Sarışın ve kesinlikle çok güzel kızdı.
"Uhm... Selam," dedi çekingence. Bugün insanlara pek soğuk davranasım yoktu ve kız çok şirin görünüyordu.
"Selam," dedikten sonra saçımı yüksekten bir at kuyruğu yaptım. Saçlarım hala çok uzun ve güzel görünüyordu, onlar vücudumda güzel olan tek şeydi benim için.
"Ben Tanya, ya sen?"
Bana uzattığı eline baktım birkaç saniye, ardından elini tutup sıktım.
"İrem," diye mırıldandım. Kız adımı söylemek için çabaladı ama Ed kadar düzgün söyleyememişti. Kimse onun kadar düzgün söyleyemiyordu, İngilizce konuşan insanlarda 'r' harfini söyleyememe gibi bir özellik vardı ve adımı söylemek onları zorluyordu. Ama Ed bir istisnaydı anlaşılan.
"Şey, seninle arkadaş olmak istiyorum, çok güzel ve zeki görünüyorsun."
Kızın söyledikleri karşısında birkaç saniyeliğine tepkisiz kaldım. Ben, güzel ve zeki?
"Sen beni biriyle karıştırdın herhalde?" diye sordum kaşlarımı kaldırıp.
"Siyahın bu denli yakıştığı başka birini gördüğümü hiç sanmıyorum."
Utandığımın farkındaydım ama bozuntuya vermeyip hafifçe gülümsedim.
"Şey, teşekkür ederim. Sen de çok güzel ve tatlısın," dediğimde kıza cidden içim ısınmıştı.
"Ders zili çalacak, gitsek iyi olur. Bu arada, numaranı alabilir miyim?"
Tanya'ya numaramı verdikten sonra sınıfa girdim. İki dakika geç kalmama rağmen hoca denen yaratık daha gelmemişti.
"Cehennemden bu kadar geç döneceğini düşünmüyordum," derken göz kırptı Ed. Bugün fazla mı göz kırpıyordu ne?
"Lavabo bir cehennemse, kızlar en çok cehenneme vakit ayırıyor demektir," diye cevaplarken ben de onun hep yaptığı gibi göz kırptım. Bu cümleyi kurmak beni zorlamıştı ama yirmi saniye gibi bir zamanda tüm kelimeleri toparlayabilmiştim.
"Gittikçe bana benziyorsun." Ed gülerek bunu dediğinde başımı iki yana salladım.
"Hadi ama Ed, itiraf et sen bu denli zeki değilsin," dediğimde sırıttı.
"Egoistliğe de başladığımıza göre artık bana benzemeye başladığın kesinleşti."
"Beni deli etme."
"Tamam, susuyorum."
Ed bunu söyledikten yaklaşık on saniye sonra profesör Bernard sınıfa girmişti. Sessizce kitaplarımızı çıkartıp derse odaklandık.
-
"Emin ol sana çok yakışacak."
"Hayır Ed, ben saçlarımı asla kestirmem!"
Güzellik salonunun ortasında kavga ediyorduk, harika!
"Hem senin için rahat olur, hava sıcak bu saçlar bunaltıyorlardır."
Ve Ed'in zorlamasıyla kabul etmek zorunda kalmıştım. Saçlarım avuç avuç giderken gözlerimin dolmasına engel olamamıştım. Onlar annemi bana hatırlatan en güzel varlıklarımdı. Annem her gün saçlarımı özenle tarar ve onların çok güzel olduklarını söyleyip dururdu. Şimdi tüm anılarım saçlarımla birlikte kayboluyormuş gibi hissediyordum. Gözümden bir damla yaş firar etti, kimse görmeden sildim onu. Güçlü olmak zorundaydım, insanların yanında ağlayarak bunu başaramazdım.
Sanırım Ed haklıydı, gittikçe düşüncelerim onunkilere benziyordu.
Saçlarım omuzlarımın bir parmak aşağısında bitiyordu artık. Kıvırcık saçlarıma uzun süren bir fön çektikten sonra kaşlarımın alt kısmını çok az aldılar.
"Aslında kaşların çok güzel ve şekilli ama bu şekilde daha da iyi olacak tatlım," demişti bayan ama sesinden sahtelik akıyordu. Yüzümü buruşturma isteğimi gerilere yollayarak,
"Peki," dedim. Her daim mor ve şiş olan göz halkalarım fondöten ile kapatılmış, kirpiklerim rimelle ortaya çıkarılmıştı. Dudaklarıma uçuk pembe bir ruj sürülürken çok itiraz etmiş ve siyahı varsa onu sürmelerini istemiştim ama Ed Bey'in dediği gibi yapmak zorunda olduklarını açıkça belirtmişlerdi. Manikür ve pedikür yapmışlardı, yine zorlayarak yapılmıştı ama artık itiraz etmeye kalkmıyordum çünkü saçlarımı daha da kısaltmakla tehdit ediliyordum. Ağlayacak hale geldiğimde bir de ağda denen zırvalıktan bahsediyorlardı ki, kaçmaya çalıştım. Evet, koltuktan kalkıp kapıya uçtum ama o anda kapıdan içeri girmekte olan Ed'e çarptım. Ed beni tuttuktan sonra tuhaf bir şekilde bana baktı.
"Bu sen değilsin, ben hayal görüyorum," dediğinde ağlamaklı bir ses tonuyla,
"Kurtar beni buradan," diye yalvardım. Ed gülüp beni kendinden uzaklaştırıp iyice yüzümü inceledi.
"Bitti mi?" diye sorduğumda açık kalmış ağzını kapatıp başıyla beni onayladı.
"Vay canına," dedi kısık bir sesle. Kuaför kadın sakızını şişirip patlattı.
"Kız arkadaşını nasıl güzelleştirdiğimi görüyor musun? Benden bile güzel oldu," dediğinde ölümcül bakışlarımı kadına gönderdim. Tam Ed ile aramızda o türden bir şey olmadığını söyleyecektim ki Ed benden önce konuştu.
"Evet, gerçekten meleğe benziyor değil mi?" Gülümsediğinde donup kalmıştım.
"Benden olsa olsa ölüm meleği olur," derken içimden geçen şeyler annemin ölümüne neden oluşumdu. Ed dediğimi duymamıştı sanırım, çünkü elimi tutup beni kasaya doğru çekiştirirken hala homurdanıyordum.
Cüzdanımı çıkardığım an Ed kaşlarını çattı.
"Onu hemen aldığın yere geri bırakıyorsun, yoksa kaçtığın şey her neyse sana onu yaptırtırım," diye beni korkuttuğunda gözlerimi kırpıştırdım. Ağda aklıma geldiğinde hızla cüzdanımı cebime soktum.
"Sana işkence mi ettiler, bu ne korku böyle?" Benim ürkmüş halime bakıp güldü.
Kadına yüklü bir miktar para ödediğinde homurdandım.
"Emin ol Ed Sheeran, milyonlarım varken bunu yapman çok üzdü."
"Milyonlarım derken?" Sırıttı.
"Para anlamında," deyip elimi boşvermesini gösteren bir şekilde salladım.
"Milyoner misin?" diye sordu.
"Ne önemi var? Benimle param için mi takılacaksın yoksa? Ah, aynı filmlerdeki gibi..." dediğimde Ed kıkırdadı.
"Hayır, hiç de milyoner bir kız gibi görünmüyorsun."
"Çünkü para umrumda değil. Annemi geri getiremiyor, çok aciz bir varlık."
"Her neyse, sana birkaç parça kıyafet aldım," dedikten sonra bir şey dememe fırsat bırakmayarak elimi tuttu, her zaman yaptığı gibi çekiştirmeye başladı.
"Beni çekiştirerek bir yerlere götürmeye fazla alıştın sanki?"
Kahkaha atıp bana döndü.
"Sadece yolu bilmediğine kalıbımı basabilirim."
Başımı umursamazca salladım.
"Eminim zevksizin tekisindir." diye söylendiğimde kaşlarını kaldırıp bana baktı. Yalan söylediğimi anlamış olmalıydı. Pekala, Ed'in sweatshirtleri kesinlikle güzeldi ve beğeniyordum ama sonuçta siyah sevmiyordu. Bu da onu benim gözümde gerçek bir zevksiz yapardı...
"Siyah sevmiyorum diye mi bu tripler?" diye sorduğunda omuz silktim.
"Belki... Belki de hayır."
"Böyle konuşunca gizemli olmuyorsun bil istedim," dediğinde dil çıkardım.
Bir mağazaya girip kabinlerin önüne geldiğimizde Ed bana bir poşet verdi. İçeri girip perdeyi çektikten sonra poşettekileri çıkarmaya başladım. Siyah bir şort, beyaz bir atlet ve yine siyah bir şapka vardı. En azından biri hariç hepsi siyah, diye düşünerek şort ve atleti giydim.
Az kalsın tüysüz bacaklarıma ağda yapmaya çalışacaklardı.
Düşüncesiyle ürperirken fönlü saçlarımın üstüne şapkayı ters bir şekilde taktım.
Uzun zamandır bu kadar güzel görünmemiştim, bunun farkındaydım. Annem beni bıraktığından beri tüm renkli kıyafetlerimi yakmış, yerine siyahları doldurmuştum.
Makyaj yapmayı, saçlarımla uğraşmayı unutmuştum.
Ama aynadaki kız ben değildim işte. Ben siyahlar içindeki, gözleri şişmiş, her şeyden nefret eden kızdım. Kendimi gizlemiştim, Ed bana bunu öğretmeye çalışıyordu sanırım.
Kabinden çıktığımda Edward bayan eleman ile bir şeyler konuşuyordu.
Ona 'Ed' yerine 'Edward' demek istiyordum ama bana geçmişini hatırlattığını söylediği günden beri bunu kullanmamaya kararlıydım.
"Eddy, artık gitsek iyi olur. Seçmeler başlayacak," dediğimde bana döndü. Birkaç saniye üstümü süzdü. Gözlerindeki şaşkınlığı algılayabiliyordum, ben de kendime şaşırmıştım çünkü.
"Kız arkadaşın mı?" diye sordu genç eleman. Yüzünde benden tiksindiğini belirten bir ifade vardı.
"Evet," derken elimi tuttu Ed. Tam itiraz edecektim ki, her zaman yaptığı şeyi yaparak beni sürükledi. Tekrar ve tekrar çekiştiriliyorum.
"Şunu yapmaktan vazgeçsen artık?"
"Hayır..."
"Çok gıcıksın."
"Teşekkür ederim."
-
"Aman Tanrım, bu sen misin?" diye çığlık attı Tanya. Kampüsün müzik odasında, yaklaşık 40-50 kişi vardı. Hepsinin seçmelere gelmediği, kiminin izlemek için burada olduğu gözümden kaçmamıştı.
Tanya ve ben, seyirciler bölümüne geçmiş, seçmelerin başlamasını beklerken konuşuyorduk.
"Sanırım evet, bu benim."
"Tekrar, Aman Tanrım! İnanılmaz güzel olmuşsun, dehşet güzelliktesin şu anda."
Birinden bu iltifatları duymak beni hem rahatsız etmiş hem de sebepsiz bir mutluluk vermişti. Güzel olduğuna hiç inanmayan insanlardandım, ama çevremdekiler bana hep güzel olduğumu söylerlerdi. Yine de kendimi sevmiyordum.
"Teşekkürler." Gülümsedim hafifçe.
Elinde mikrofon ile sahneye çıkan bayan sanırım güzel sanatlar bölümünün başkanıydı.
"Sayın öğrenciler, 50. Yıl Yaz Festivali Müzik ve Dans seçmelerine hepiniz hoşgeldiniz!"
Bir alkış tufanı ortamı sararken, artık salonda en az 70 kişi kadar olduğumuzu fark ettim. Yığınla gelen insanlara bakılırsa, bu festivaller çok önemli olmalıydı. Alkışlar kesildiğinde, otuzlu yaşlarının başlarında görünen kadın gülümsedi.
"Bildiğiniz gibi, her yıl bu seçmeler yapılır ve festivallere bir şarkıcı ile ünlü bir dansçı davet edilir. Şarkı söyleyen öğrencilerden en çok beğenilen, bu ünlü ile bir düet yapma hakkı kazanır. Dansçılarımız da bu şarkılarda dans etme hakkı kazanırlar."
Tüm salon dolmuştu, alkışlar tekrar yükseldi. Çığlıklar ve ıslıklar birbirine karıştı.
(Burada Ed Sheeran- Afire Love açarsanız çok hoş oluyor)
"Seçmeler ilk olarak müzik dalında, daha sonra ise dans dalında olacak. Jürilerimiz de yerlerini aldığına göre... Başlayabiliriz!" Kadının yapmacık bir coşkuyla bağırması üzerine herkes tekrar alkışladı.
İlk olarak sarışın bir çocuk çıktı sahneye. Elinde elektro gitarı vardı, bunu gören metalciler bağırmaya ve ıslık çalmaya başlamıştı. Çocuk, dudağının kenarındaki piercing, gözlerini saran siyah makyajı ile metalci olduğunu belli ediyordu. Ve anlayamadığım şey, arka cebinden neden bir kravat sarktığıydı.
(Gizmo'ya selamlar gjşsgjsldlw James'in yirmili yaşlarını getirdim sana)
Çocuk şarkısını bitirdiğinde bir an işitme yetimi kaybettiğimi düşünmüştüm. Ama sanırım hala duyuyordum. Tanya sahneden inen metalci ile ilgili bir şeyler söylerken gözlerim kapalıydı.
"Bak bu çocuk tam sana benziyor. Çok yakışırsınız. Siyah falan giyiyor, sesi de harika hem de havalı..."
Sözünü kestim gözlerimi açmadan.
"Kes şunu cidden. Ben Rock müzikten nefret ederim, ayrıca çocuk hiç de ilgimi çekmedi."
"Afedersin," diye mırıldandığında sesindeki kırgınlığı sezebilmiştim. Kaba davranmamak elimde olan bir şey değildi, ben her zaman böyleydim.
"Özür dilerim Tanya, ama cidden benim hiçbir erkekle alakam yok. Bu kızlarla ilgileniyorum demek değil sakın yanlış anlama."
"Ah, peki."
Bir sonraki çıkan çocuğun söylediği, iki yıldır popüler olan bir pop şarkısıydı. Çocuk söylerken, her kelimesini ezbere bildiğim şarkıya eşlik etmeye başladığımı sonradan fark ettim.
Jüriler kendi aralarında fısıldaşarak bir şeyler konuştuktan sonra sıradaki kişi sahneye çıktı. Uzun, kahve saçları ve aynı renk gözleri olan güzel bir kızdı. Caz söylüyordu, bilmediğim bir şarkıydı fakat ben de yanımdaki insanlara uyarak belli bir ritimde sallanmaya başlamıştım. O sırada, sahne arkasının olduğu yerden bir flaş ışığı parladı. Kız şarkıyı bitirdikten sonra teşekkür edip sahneden ayrıldı. Işıklar sırayla açılırken sahne arkasının kapısından dışarı çıkan Ed'i ve peşinden giden yakın arkadaşı Emma'yı gördüm. Ed salondan çıktığında şaşkınlıkla bakakalmıştım.
"Ed Sheeran? Ed Sheeran burada mı?"
Sunucu bayan Ed'in ismini söylerken gözlerim şaşkınlıkla açılmıştı. Hızla oturduğum yerden kalktım. Kapıdan hışımla geçerken nereye gitmiş olabileceğini düşünüyordum. Koşarak merdivenlerden çıkarken tek umudum çok uzaklaşmış olmamasıydı.
"Ed!" diye bağırdım. Sesim yankılanıp bana dönerken tekrar bağırmaya başladım.
"Ed neredesin?!"
Ses gelmediğinde koşarak kampüsten çıktım. Kapının önünde durup nefes alırken elimi saçlarıma geçirip gidebileceği tarafı tahmin etmeye çalıştım.
Sola gidersem anayola çıkıyordu, sağa gidersem de... Tek hatırladığım orada ıssız ve korkutucu bir park olduğuydu.
Ed bana bahsetmişti, geceleri pek tekin olmadığından ve benzeri şeylerden. Ama Ed'in kalabalık yerine ıssız bir yeri tercih edeceğini düşündüm. Ve bir yandan korksam da parka yönlendirdim adımlarımı. Hızlı hızlı yürürken, kalbim düşüncelerimi esir alıyor ve heyecanla çırpınıyordu. Park, serseriler ile dolu küçük ve eski bir yerdi. Kırık salıncaklar, paslanmış demir bir kaydırak ve kaydırak gibi paslı, eski bir tahtirevalli. Sadece bu kadardı işte, ama korkunç görünüyordu. Yavaşça parka girerken ayağımın altında, bir sürü sigara izmaritinden çıkan sesler beni daha da ürkütüyordu.
"Ed?" diye mırıldandım titrek bir sesle.
Cevap gelmedi.
"Ed, burada mısın?" Ağlamak üzereydim, burada neden hiç ışık yoktu?
Aniden kolumu biri tuttuğunda çığlık attım. Ve arkamı döndüğüm an gözlerimin hala kapalı olmasını umursamadan yumruğumu suratına geçirdim. Aman Tanrım, Ed?!
-
Zuhahaha Nihahaha Ed'in acı dramı fkwjfkwdkwkd Allah kahretsin çok hoş oldu sonu biliyorum fndmfksn Hadi yorum alalım arkidişlir. Yirim yipilim. Ed'i sivin yirimi gilsin. Timim sistim şimdi bin.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HOPE ❌SHEERAN❌
FanfictionÖlüydüm, en nefes alanlarından ve en yaşamaktan nefret edenlerinden... Geçen sene deliler gibi kazanmak için çalıştığım üniversite bile artık buzdan bir kaleydi. Sadece acılarımı hatırlatan bir simgeydi her şey... Kayıplarım gizliydi her baktığım ye...