Bakugou, yattığı yerden uzanıp yatağında oturur konuma geçti ve esnemeye başladı. Bir başka yoğun iş günüydü. Sendelenerek lavaboya ulaştı ve yüzüne soğuk su çarptı. Uyuşuk bakışları, aynadaki yansımasına takıldı. Gözlerinin altı morarmıştı ve yoğun halkalar vardı. Üniversitede okuyordu ve gereken parayı sağlamak için kahvecinin yanı sıra, bir markette yarı zamanlı işte çalışıyordu. Yaz tatili olduğu için de, okul zamanında rahat edebilmek için fazladan mesaiye kalıyordu.
Ailesine sorun çıkartacak birisi değildi -yine de zaman zaman ona para gönderiyorlardı fakat Bakugou, kendi kazancıyla geçinmeyi severdi-. Şımarık, zengin veledi ise hiç değildi!
Gerindi ve kısa bir duşa girdi. Bu, az da olsa kendisine getirmişti sarışın oğlanı. Üzerini giyinip mutfaktan birkaç kahvaltılık çıkardı ve kahvaltısını yaptı.
Dairesinden çıktı ve kapıyı kilitleyip bisikletine atladı. Kısa süre sonra kahveciye ulaştığında iş arkadaşlarının kısa "Günaydın!"larına maruz kaldı. Yüzünü buruşturup aralarından geçti ve önlüğünü takıp kasaya vardı.
Gelen müşterilere sabah kahvelerini uzattı ve gülümsemeye çalıştı. Fakat... Daha da korkutmuştu bu müşterileri.
"Uh... Kacchan," seslendi yeşil saçlı iş arkadaşı. "Kendini gülmek için bu kadar kasma." Bakugou göz ucuyla Midoriya'ya baktı ve gülüşünü sildi. Daha sonra önlüğünün arkasında iki çift el hissetti. Uraraka, önlüğünün arkasındaki ipleri sıkmıştı.
"Doğru, olmuyorsa bırak. Müşterileri kaçıracaksın," dedi Uraraka kahkaha atarak. Bakugou ile uğraşmayı severdi.
"Kes sesini, gıcık şey," diye çıkıştı sarışın oğlan. Kafasını kızdan çekip kasanın arkasındaki müşterilere çevirdi.
Ona uzatılan paraları kasaya koyarken ve isimlerini kahvelere yazarken müşterilerin yoğunluğu azalmıştı. Çünkü saat ilerliyordu ve bu saatte gelenler çoğunlukla işe giderken uğrayan müşteriler olurdu. Saat 9-10 gibiyken zaten işte oldukları için sakin olurdu burası.
Bakugou, arkasına yaslanıp cebinden telefonunu çıkardı ve oyalanmaya çalıştı. Fakat uykusu vardı. Öğle arasında bir bardak da kendisi içecekti kahveden. Dükkanın kapısının açıldığını belli eden zille, telefonunu cebine koydu. İçeriye bir grup genç girmişti. Bakugou'nun yaşlarında görünüyorlardı. Sık sık uğrarlardı normalde. Fakat Bakugou burada yeni sayılırdı ve onlara denk gelmemişti. Aralarından birisi kasaya yaklaşırken diğerleri oturacak bir yer seçmişlerdi.
"Günaydın," diye selam verdi kızıl saçlı çocuk. Bakugou'nun burada yeni olduğunu anında fark etmişti. Bakugou, karşısında kendisine güler yüzle bakan çocuğa doğru sorarcasına baktı. Gereksiz bir sohbet başlayacaktı ve bunu istemezdi. Bu yüzden kısa tutacaktı.
"Uh, tabii. Günaydın. Ne alırdınız?" Kızıl saçlarını karıştırdı neşeli duran çocuk. Daha sonra üç tane karamelli macchiato istedi. Kahveler olurken kasaya yaklaştı ve dirseklerini masaya koydu. Parmaklarını yüzüne dayayıp Bakugou'ya eğildi.
"Burada yenisin, değil mi?" Enerji dolu sesine hakim olamadı. Bakugou sadece başını aşağı yukarı sallamakla yetindi. Eline bardakları aldı ve kaleme uzandı.
"İsimleriniz?"
"Eijirou, Hanta, Mina." Bakugou, bardaklara isimleri yazıp macchiato'ları doldurdu. Bardakları bir tepsiye doldurup bulundukları masaya bıraktı. "Teşekkürler," dedi kızıl saçlı çocuk gülümseyerek. Gözlerini sarışından alamamıştı ve onunla tanışma isteği doldurmuştu içini. Göz ucuyla sarışının yaka kartına baktı. "Katsuki..."
Bakugou, adını bu yabancının ağzından duyunca duraksadı. Fakat müşteri olduğu için sesini çıkarmayıp oradan uzaklaştı. Sarışın oğlan, masadan uzaklaştığında Kirishima heyecanla arkadaşlarına döndü. Ağzını açacağı sırada Mina bıkkınlıkla iç çekti. Olayı anlamıştı.
"Ah, hadi ama Kirishima! Oturt o biseksüel kıçını bir yerde. Daha yeni gördün onu!" Kahvesine uzandı ve önüne asıldı. Sero ise gülmeye başlamıştı. Arkadaşı çok çabuk kaptırırdı kendisini birilerine.
"Yine ağlamaklı bitmesin de," dedi kahkahasının arasından Sero.
"Ama bu sefer hissedebiliyorum! O doğru kişi. Benim için yaratılmış olduğunu hissedebiliyorum!" Sero'nun kahkahası büyürken Mina göz devirdi. Tıpkı bir çocuk gibi davranıyordu Kirishima. Mina bir yudum aldı ve konuşmaya başladı,
"Ne yapmayı planlıyorsun? Aklındaki nedir?" Kirishima ciddi bir şekilde kaşlarını çattı ve masaya yaklaşıp karşısındaki Mina'ya eğildi.
"Sessizce dikizlemek," dedi ve gülmeye başladı kızıl saçlı. Bunun ardından Sero'nun kahkahaları da büyümüştü. Kendisini tutamıyordu. Gözündeki yaşı sildi ve sakinleşmeye çalıştı. Çok gülüyordu. Ayrıca Kirishima ciddi değildi. Öylesine şakalaşıyordu fakat Mina bazen her şeyi çok ciddiye alabiliyordu.
Kirishima da biliyordu, onlar geçti. Yaptıkları tek şeyse gönül eğlendirmekti.
Bir süre boyunca sohbet ettikten sonra Kirishima lavaboya gitmek için ayaklandı. Çeşmeyi açıp ellerini yıkamaya başladı. Fakat tekrar görmüştü serçe parmağındaki ipliği. Gözleri irileşirken suyu kapattı ve ellerini kurulama gereğinde bulunmadan lavabodan çıktı. Elini çabuk tutup ipin ucunu yakalayacaktı bu sefer.
Fakat iplik çok çabuk şeffaflaşmaya başlamıştı. İpin ucu, dükkanın dışında değildi. İçeriden bir şeye bağlıydı. Bütün dikkatini parmağına ve şeffaflaşmaya başlayan ipliğe verdi. Hayal olamazdı bu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Red Thread║KiriBaku✓
Fiksi Penggemar"Ben senin için tekim. Bu garip iplik de bunun en büyük kanıtı, değil mi zaten?" Ruh eşlerinin serçe parmağında doğdukları günden itibaren görünmez, kırmızı bir iplik olur. Fakat bir gün, bir nedenden dolayı, Eijirou ile Katsuki'nin iplikleri görünm...