Her insan Yaratıcı tarafından farklı bir imtihana sokulur. Herkesin imtihanı farklıdır. Bazılarını açlık ile dener. Bazıları para ile. Bazıları belki sevgilisi tarafından terk edilir. Bazıları hayatına sebeb olacak saçma sapan insanlar tarafından hazırlanan bir sınavla. Ama herkes illaki imtihan edilir. Tanrı yukardan insanların sabrını dener "Acaba her şeye rağmen şükredip geçebilecek mi?" diye. Kimileri bunu yapar hep sabreder başarır. Ama bazıları vardır ki en baştan pes eder. Ta ilk soruda takılır kalır. Bütün hayatı boyunca onu düşünür hep karşısına çıkar o soru. Her yer de. Elindeki bir kitapta. Bazen televizyonda. Bazen bir parkta. Hastahanede her yerde. Sonra zaten isyan eder hep. Neden ben diye. Herkes mutluyken üzülmesi gereken kişi neden ben? Ama bilmez aslında gördüğü mutlu insanların imtihanlarından geçtiklerini. Sadece kendi sınanır sanar. Şu anda bu dizelerdeki o isyankar kul hep ben oldum. Dünyanın farkında olduğumda annem yoktu yanımda. Tabi bide baba dedikleri insan. Her karşıma çıkana sordum. Annem ve babam niye yok. Kimse cevap vermedi. Sonra beni her şeyi bildiğini söyledikleri Tanrı ile tanıştırdılar. Madem her şeyi biliyordu soruma cevap verebilir diye düşündüm. Her gece dua ettikten sonra sordum ona. Ama oda cevap vermedi. Kimi geceler sinirlendim. Bazen yalvarırken ağladım söylesin diye. Ama hiç bir şey olmadı. Sonra bıraktım bende sormayı. Zaten sormam gereken farklı bir olay oldu. Daha cinsiyetimin bile farkında değilken bilmediğim baba duygularını bana yaşattıran kişi tarafından tecavüze uğradım. Sonra her gece sorduğum tek bir soru oldu Tanrı'ya. "Beni neden görmedin. Yarattığın insanların bana yaptıkları neden engellemedin." Ama hiç almadım cevabını. On iki yaşındayken kendimi öldürmeye çalıştım. Bahçede yerde bulduğum her hangi bir şişenin camıyla kestim bileklerimi. Tabi ki işe yaramadı. Gözlerimi açtığımda hastahanede buldum kendimi. O günlerden kalan tek şey bileklerimdeki kesik izleri oldu. Tabi ki pes etmedim. Bu dünyada gereksizdim zaten ben. Gitmem o kadar zor olmamalıydı. O yüzden bir yıl sonra yine denedim. İşte o zaman affedilmeyecek bir şey yaptım. Masumluğumu elimden alan bir şey. Tanrı'nın beni sevmediğinin bilmem kaçıncı kanıtı. Ama şimdi hiç bir zaman aklımdan çıkmayan şeyi hatırlamanın zamanı değildi...
İşte tekrardan her şeyin başladığı yere dönmüştük. Hayatımda geçirdiğim en güzel yılbaşıydı sanırsam. Hatta tek güzel yıl başı. Doruk'un şarkısını bitirmesinin ardından yanımıza geri dönmüştü. Arkadaşları çok yakın davrandılar bana. Ve Doruk'da tabi. Bir ara çalan müzikle kendimi onun kollarında buldum. Dans etmeyi bilmeme rağmen onunla hiç kötü durmamıştı. Dursa bile farkında değildim. Çünkü o zaman kalbimin atışından ve Doruğun bakışlarından başka bir şey fark etmedim. Gecenin sonunda arkadaşlarıyla vedalaştıktan sonra arabasıyla geldik yetimhaneye.
"Yanımdan ayrılmak istemiyosan söyleyebilirsin su." Otuz iki dişini göstererek konuşmuştu. Bu sefer yanaklarım kızarması yerine bende gülerek karşılık verdim.
"Bu gece için teşekkür ederim Doruk.""Asıl ben teşekkür ederim geldiğin için."
Iyi geceler dedikten sonra kapıyı açmak için yeltendiğimde arabadan inerek yanıma geldi. Kapımı açtıktan sonra eliyle reverans yaparak "Buyrun küçük hanım sonunda evinize geldiniz." Dedi. Gözlerim evim dediği yetimhaneye döndü. Üzüldüğümü fark etmiş olacak ki yüzündeki gülümseme soldu. Ellerimi ellerinin arasına alarak konuşmaya başladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Katastrof
Teen Fiction"Sana bir şey söyleyeyim mi?" Dedim ve sırıttım. Bakışlarımı suratından çekip tavana odakladım. "Şu hayatta bir kez olsun kendimi şanslı hissettim. Oda ellerin saçlarıma ilk kez değdiğindeydi." Sanki söyleyeceklerimi unutmuşum gibi duraksadım. Oda...