K-1

133 9 4
                                    

Gözlerimi açtığımda boş bir odadaydım. Ama zaten buda benim hayatımı özetliyordu hiçlikten ibaret. Odadaki küçük pencereden giren gün ışığı biraz da olsa içeriyi aydınlatmaya yetiyordu. Odanın dışından gelen sesle kafamı çevirdim. Sol tarafımda bir kapı vardı. Oraya doğru ilerleyerek odadan çıktım. Kapkaranlık uzun bir koridordaydım. Adımın söylenmesiyle sesin geldiği yöne doğru koştum. Ama ne tarafa gidersem gideyim ses arkamda kalıyordu. Adımlarımı hızlandırdım, bir müddet sonra koşmaya. Pes ettiğimde aldığım nefes acı vermeye başlamıştı. Ayaklarımın artık beni taşımıyacağını anladığımda kendimi soğuk zemine bıraktım. O sırada pek idrak edemesemde adımı seslenenin annem olduğunu anladım. Bana hiç duymadığım ses tonuyla "kızım" demesinden.

Gözlerimi açtığımda güneş yüzünü henüz göstermemişti. Uyanmama daha bir saat varken gördüğüm rüya nedeniyle erken uyanmıştım. Her zaman gördüğüm rüyalardandı. Yetimhanede büyümüş bir çocuğun görebileceği sınırlı sayıda rüya vardır. Ya annesini ya babasını eğer şanslıysa her ikisini birden görebilir. Doğuştan yetim ve öksüz olan biri olarak ben bunların hiç birini görmezdim. Benim rüyalarımda annem ya da babam olmazdı. Onların sadece sesleri olurdu. Hiç görmediğin birinin rüyalarıma gelmesini beklemiyorum zaten. Seni terk eden biri niye rüyalarına gelsin ki ?

Yetimhanedeki çocukların rüyaları sınırlı olduğu gibi dualarıda sınırlıdır. Hepsinin tek bir duası vardır. Ailelerine kavuşmak. Onları terk eden ailelerine. Hiç bir zaman sarılamadığı annesine ,geceleyin korktuğunda yanında olmayan babasına. Onu ailesi olarak görmeyen insanlara. Her yetim çocuk gibi benimde tek duam buydu. Her gece yatmadan yukarıda bir yerlerde beni izlediğine inadığım Tanrı'nın dualarımı kabul edeceği günü beklerdim. Ta ki 13 yaşıma kadar. Yaşadığım olay bana bunun hiç bir zaman olmayacağını gösterdi.

Düşüncelerimden kimden geldigini bilmedigim alarm sesiyle ayrıldım. Yurtdaki kızlar yavaş yavaş uyanmaya ve hazırlanmaya başlamışlardı. Kaldığım yurt okulun bahçesinin içinde olduğundan hazırlanmak için acele etmeme gerek yoktu. Beş dakikada hazırlanıp okula geçebilirdim. Genelde kahvaltı yapmazdım zaten. O yüzden bir yarım saat daha uyumaya karar verdim. Ama içeri giren nöbetçi öğretmenin sesiyle muhteşem uykumdan ayrılmak zorunda kaldım. Herkesi tek tek uyandırıp yemekhaneye indiriyordu. Muhteşem uykuma veda ederek hazırlanmaya başladım. Okul formamı üzerime geçirdikten sonra saçları dağınık bir şekilde topladım.

Bir iki tane peynir bir kaç zeytin ve tabiki de vazgeçilmezim vişne reçeli aldıktan sonra bizim odadan kızların olduğu masaya doğru ilerledim. Günaydın ve afiyet olsun faslını geçtikten sonra masadaki sohbete dahil olmak yerine kahvaltıma odaklandım. zaten istesemde olamazdım. Yaklaşan yıl başı tatilinde ne yapıcaklarını konuşuyorlardı. Biri ailesiyle evde olacağını söyledi. Biri uladağa kayak yapmaya gideceklerini,bir kaçıda okuldan bir çocuğun verdiği partiye. Bazıları daha karar vermedilerini söyledi. Benim karar vermek gibi bir lüksüm yoktu. Yetimhaneye dönecektim. Her tatilde yaptığım gibi. Nefret ettiğim yere. Burada tek yalnız bendim. Ama orada onlarca vardı. Burada geceleri kabus gören tek kişi bendim orada görmeyen kimse yoktu. Bunlar nefret etmek için fazlasıyla yeterdi. Tabi birde başka bir neden vardı. Aklıma gelmesiyle karnımada oluşan ağrıyla irkildim. Hatırlamaya hiç gerek yoktu. Pek iştahım kalmamıştı sabah sabah. Afiyet olsun diyerek okula gitmek için kalktım.

KatastrofHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin