On Sekiz

34 5 0
                                    

Uçaktan inince ilk iş Veli Bey'in söylediği hastaneye geçtim. Ameliyat odasının önünde Veli Bey tek başına bekliyordu. Beni görünce beklediği yerden kalktı ve saygıyla selem verdi. Normalde yaşlı bir adamdan böyle bir saygı görmekten rahatsız olabilirdim ancak şu anda hiçbir şey hissetmiyordum. Adamın saygı dolu sesine de buz gibi bir ses tonuyla karşılık vermiştim.

-Hoş geldiniz Araf Bey.

-Sağ olun, büyükbabamın durumu nasıl?

Duygusuz sesim adamı şaşırtmış olacak ki bir an için durdu. Zorunlu olarak gösterdiği saygıda sesimde yakalayamadığı endişe ve üzüntüden dolayı bakışlarında eleştiri ve ayıplama ortaya çıktı.

-İki buçuk saat önce ameliyata alındı, aldığım bilgiye göre ameliyattan çıkmasına bir iki buçuk saat daha var.

-Anladım nasıl olduğuna dair bir bilginiz var mı?

-Hayır efendim.

Adamın sesindeki zorunlu saygı bile çatırdamaya başlamıştı.

-Diğerleri?

-Bu sabah Rusya'ya geçmiş olan Selim Bey'e henüz bir saat önce ulaşabildim, Atilla Bey ise şu anda Atlas Okyanusu üzerinde, buraya geliyor.

Ses tonundan yavaş yavaş kızmaya başladığı belli olan adamın sesindeki saygı da ilk defaya oranla azalmıştı. Gözlerinden herhangi bir tepki vermemi beklediği, istediği, belli belli oluyordu.

-Teşekkürler siz gidebilirsiniz.

-An-

Cümlesini tamamlamadan elimle adamı susturdum ve önünden çekilerek gitmesini belli ettim. Bir an için bir şey söyleyecek gibiydi ancak dişlerini sıkarak yanımdan geçip gitti.

İki buçuk saatlik bekleyiş başladı.

Kendime, duygularıma, en azından bu kadarlık izin verebilirdim değil mi? En azından büyükbabamın ameliyattan çıkmasını bekleyecek kadar bir şeyler hissedebilirdim değil mi?

..............................................................................................................

Bugün bitecekti. Bir buçuk saat sonra içimde yaşamaya başlayan bu bebek olmayacaktı. Daha fazla büyümeden, büyüyemeden, gitmeliydi. Olmaması, yaşam bulmaya çalışmaması gereken bu bedenden, benim bedenimden gitmeliydi.

Yattığım yatakta rahatsızca kıpırdandım. Bütün bedenim yorgunluktan bitap düşmüş ve uyumak için çığlık atıyor olsa da uyuyamıyordum, uyumak istemiyordum, çünkü; uyursam bu şu andaki kabusun aslında bir kabus değil gerçeklik olduğunun delili olacaktı, benim gerçekliğim. Fidan Hanımla konuştuğum, canımdan can bulmaya çalışan başka bir yaşam olduğunu öğrendiğim o günden beri hiçbir şey yapmak istemiyordum. Konuşmak, düşünmek, yemek, uyumak... Çünkü bu sadece ve sadece bir kabustu. Bir an önce uyanmam gereken bir kabus.

Ben şu anda anne olamazdım. Ben kendim çocuktum bir başkasına nasıl bakabilirdim. Bencilce olabilirdi, sorumsuzca olabilirdi, dışarıda benden daha küçük yaşta anne olan kız çocukları olduğunu biliyordum ancak ben annemin küçük kızıydım. Bebek sahibi olmaya, babasız bir bebek sahibi olmaya hazır değildim. Tek gecelik bir hata yüzünden böyle bir sorumluluk alamazdım.

Peki bebeğin suçu ne?

Aklımda beliren bu soruyu hemen geriye attım.

Şimdi olmazdı.

Eğer şimdi düşünmeye başlarsam bunu yapamazdım. O duygular kalbimi şimdi bile böylesine sıkarken eğer düşünmeye başlarsam bu işten vazgeçerdim.

AŞKI ÖĞRENEN RUHLARHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin