Zil çalınca Füsun'la bahçeye çıktık. İkimiz de Murtaza Hoca'yı çoktan unutmuştuk. Aslında ben çok azar yiyen bir öğrenci değildim ve durum normal şartlarda canımı sıkardı ama bugün çok güzel bir gündü ve Füsun'un mutluluğu bulaşıcıydı..
' 'Hala inanamıyorum.'' dedi. ''Bu çok özel bir tişört, hemen deneyeceğim''.
'Nasıl yani ,bahçede mi'? dememe fırsat kalmadan gömleğini çıkarıp üzerime attı.
Deli kız!
Gömleğinin altında her daim olduğu üzere bir tişört vardı. Nöbetçi öğretmenin ters bakışlarına ve aralarında Ares'in de bulunduğu birkaç kişinin parmakla bizi gösterip gülümsemesine aldırmadan hediyesini eski tişörtün üzerine giydi.
Fırlattığı hızla geri aldığı beyaz buruşuk gömleği üzerine geçirdi ve Metellica yazısının görüneceği bölümü açıkta bırakarak düğmelerini ilikledi .Ellerini iki yana açarak 'Eee ,''dedi, '' Nasıl'?
Gülerek çok yakıştığını söyledim. Füsunla arkadaş olacaksam bu tarz çılgınlıklarına da alışmalıydım. Neyse ki insanları önce tanıyıp sonra yargılama hatta mümkünse yargılamama gibi bir felsefeyle büyütülmüştüm.
Az sonra Mert de yanımıza geldi.
''Ooo, ne çabuk giydin?''
Füsun'un çığlığıyla tüm sınıf gibi Mert de öğrenmişti küçük sürprizimi. Füsun gömleğinin sarkan eteklerini pantolona sıkıştırırken
''Kaçırdın kanka.'' dedi. ''Striptiz yaptım az önce.''
Benim aksime Mert Füsun'un bu tarz esprilerine alışkındı, teklemeden
''Sen düz halayda artçı bile olamazsın, nerede kaldı stirptiz .' 'dedi. Füsun cevap vermek yerine ona bir dirsek attı ve bana dönüp :
''Öğlen nerede yiyordun sen? ''dedi. Mert anladığım kadarıyla dirsek yemeye de alışkındı. Karnını ovuşturarak ,''Biz iki sokak aşağıda, makarnacıda yiyoruz.'' diye devam etti.
' 'Dilersen sen de gel.''
Birbirlerinin aklından geçeni okuyup cümlelerini tamamlıyorlardı. Arkadaştan fazlası olup olmadıklarını merak ettim, varsa da farkında olmadıkları kesindi.
Sabah kalktığımda amacım Füsun'la yakınlaşmaktı ama Mert'le ikisi o kadar yakındı ki , bir Füsun alana bir Mert bedava kontenjanından , hesap etmediğim bir arkadaşım daha olmuştu. Şikayetçi sayılmazdım aslında.
Bu ikili birlikte, tek başına olduklarından daha güzeldi ve zaten istesem de Füsun'u sadece ikimiz takılmaya ikna edemezdim. Uzun zamandır arkadaşlardı (ya da daha ötesi) ve Füsun bir tercih yapacak olursa o kesinlikle ben olmazdım.
Öğlen yemeğinde bir şey yemiyordum aslında. Evden çantama attığım birkaç meyve ya da diyet kepekli bisküvilerle kendimi akşama saklıyordum. Kimse bana kantinde satılan yanık yağ kokulu tost ya da burgerlerden yediremezdi. Ama makarna kötü fikir sayılmazdı ve yeni arkadaşlığımızı mühürlemek için gitsem iyi olacaktı.
Öğlene kadar olan süre Mert'in, arka sıradan sadece ikimizin duyacağı şekilde iğrenç espriler yapıp bizi kıkırdatmasıyla çabucak geçti. Bu arada Ares'le bir kez daha göz göze geldik.
Tuhaftı çünkü bunca aydır hiç dikkatini çekmemiştim ve şimdi aynı gün içinde ikinci kez bana bakıyordu. Üstelik bunu fark etmemi sağlamak için gözlerini çekmiyordu. Kalemi deftere yaslayıp rastgele çizikler atıp not tutuyormuş izlenimi bırakmaya çalıştım.
Gözü hala üzerimdeydi. Bakmasam da hissedebiliyordum. Sırama biraz daha kapanıp dersin bitmesini bekledim ve kendimi çıplak hissettiren delici bakışlarının son bulması için dua ettim.
Öğlen yemeği zamanını bildiren zilin çalışıyla, hızlıca ceketlerimizi alıp aşağı indik. Hava soğumuştu.Bir çok kez uyarılmama rağmen İstanbul'un bu değişken havası beni her defasında şaşırtıyordu. Bisikleti düşünüp daha da kötü olmamasını umdum.Ceketime iyice sarınıp boynumu içe çekerken göz ucuyla Füsun ve Mert'e baktım. Benim aksime havadan etkilenmiyor gibiydiler.
Mert ev sahibi rolünü üstlenmiş, bana gideceğimiz yerde çeşit çeşit makarnalar bulabileceğimizi anlatıyordu. Ayrıca bir sabah erken kalkarsam, Füsun'un müdavim olduğu işkembeciye de gidebileceğimizi ekledi.
'Şeyy ...'' dedim arkadaşımı incitmemeye gayret ederek. ''Benim işkembeyle pek...'' cümlem Füsun'un Mert'in kolunu öne itip ' ' Oğlumm, biz kıza niye prenses dedik? Baksana şuna. Bu taze, hiç işkembe içer mi kıro? deyişiyle yarım kaldı.
Mert ısrarcıydı ''Ama..' diyordu ki ; bu kez araya ben girdim.
' 'Füsun doğru söylüyor Mert .''dedim. "Aslına bakarsan sakatatlarla pek aram yok, hatta ağzıma dahi sürmem.''
Mert omzunu silkerek çok şey kaçırdığımı söyledi. Gönlünü almak için 'Makarnacıyı anlatıyordun.' dedim.Neşeyle esas mevzuya geri döndü.
Soslardan garsona bir sürü şeyi övdükten sonra,"En iyi tarafı da çok ucuz,''diyerek göbeğine vuruyordu ki birden aklıma cüzdanımı yukarıda, çantamda bıraktığım geldi.
' ' Aaaa! '' dedim. 'Cüzdanım yukarıda kaldı. '' Neyse ki henüz bahçeden bile çıkmamıştık. Onlara hemen döneceğimi, beni çıkışta bekmelerini söylerken koşmaya başlamıştım bile. Mert'in rüzgara karışan ' Biz öderiz, gitme kanka...' deyişi çalındı kulağıma.
Kanka mı?
Gülümsedim. Bu gün iki iyi arkadaş, hatta böyle devam ederse iki iyi dost kazanmıştım.
Merdivenleri üçer beşer çıkarken acıktığımı fark ettim. 3. kata vardığımda nefes nefeseydim. Sınıf koridorun sonundaydı. Kalan mesafeyi yürüyerek nefesimi dengelemeye çalıştım. Kapı koluna asılıp içeri girdiğim anda onu gördüm. Daha doğrusu onları...
YENİ KİTABIM AŞK BULUTLARIN ÜZERİNDE YE BEKLERİM
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SERSERi(Kitap Oldu) wattys2019
Teen FictionSAVAŞ TANRISIYLA OYUN OYNAYAN KÜÇÜK KIZIN HİKAYESİ...(romantizm) *6 Kasım 2016 1 milyon okunma sayisi! İntikam isteyen iki kişilik bir mezar kazsın.(Konfiçyüs) Geriye dönüp hatırladığım ilk şeyi sorsalar oyun derdim. Kimi zaman t...