Multimediada Ares
LİFE İS BEAUTİFUL filminin hafızama kazınmış klasik sahnesi geldi aklıma. Roberto Benigni akıllara kazınan o muhteşem oyunculuğuyla karısı rolündeki Nicoletta Braski'yi bisikletiyle gezdiriyordu. O ikisi, dünyada sadece kendileri varmış gibi birbirlerinden başka kimseyi görmüyor, duymuyorlardı. Bisikletin periyodik tıkırtılarıyla çıngıraklı kahkahalar atarak, insana adeta filmin adını ezberletiyorlardı .
TV de izleyecek hiç bir şey bulamadığım zamanlardan birinde annemin önerisiyle izlediğim bu film çocuk yüreğimde kendine özel bir yer tahsis etmişti. Şimdi börtü böceğe karışan kuş seslerinin eşlik ettiği bu yolda ilerlerken kendimizi filmin bana göre o en güzel sahnesinde hayal ediyordum. Tek fark bizim altımızda bisiklet yerine motor olmasıydı. Ha bir de benim kafamda Nicoletta da olduğu gibi şapka yoktu.Şapka yerini havalı bir kaska bırakmıştı.
Bizi filme yerleştirirken yürek burkan sonları aklıma gelmedi nedense. Sorsalar politik göndermeli bir soykırım filmi değil, aşk filmi derdim. Ares ile ben ise henüz bir filme konu olacak ağırlıkta değildik, biliyordum.
Tabi değilsiniz, olabileceğinizi de sanmam.
Hah, ben de merak etmeye başlamıştım. Hoşgeldin paralel evrendeki ben.
İç ses her ne kadar gamlı baykuş kafasında sürekli moral bozsa da, gerçeklikle aramadaki sağlam zeminimdi. Ona başka biri muamelesi yapmam akıl sağlığım açısından çok kabul edilebilir değildi belki ama annemin ara ara hep hatırlattığı gibi kafamda bir tuhaflık vardı zaten.
Siz olsanız olsanız tek kamerayla çekilmiş uyduruk bir yaz şarkısı klibi olursunuz.
Daha yeniler, emin olma.
İkinci ben de görüş bildirince zihnim dinginlikten sıyrılıp eğlence moduna döndü. Yakışıklı iki erkeğin benim için kavgaya tutuşmuş olması gibi değillerdi tabi ama kendi çaplarında bir özkütleleri vardı. İkisi de bendim nihayetinde.
Yok, klip de çok bunlara. Bunlardan Vine videosu olur en fazla. 6 saniye.
Pısırık ben, benzetmenin ağırlığıyla birlikte sus pus oldu. Az sonra irili ufaklı yerleşim yerleri göründü. Hemen ardından avcı kulübeleri ve İstanbul'un kaosundan kaçan biz ölümlüler için bekleyen tesisler.Evet şimdi de Ağva yazısı göründü.
Ares gittiği yeri biliyor gibiydi. Daha önce gelmiş olmalıydı. Hızını yavaşlatıp başparmağıyla varış noktamıza ulaştığımızı bildiren bir işaret çaktı.
Yeşil nehir, vadide kıvrıla kıvrıla sakince akıyordu. Ocak ayında olmamıza rağmen hava soğuk değildi.
Nehrin üzerine bir tünel misali eğilen ağaçlar güneşe ve rüzgara hiç geçit vermiyordu anlaşılan. Üzerine konan adını bilmediğim kuşlar, toprağın bittiği yerde kümelenmiş nilüferler ve onlara eşlik eden kakofonik kurbağa sesleri olmasa gerçek bir peri masalındayız diyebilirdim.
Zihnimi zorlasam da kenarında durduğumuz nehrin adını hatırlayamadım. Coğrafyam hep kötü olmuştu zaten.
Neyse ki park edeceği yeri bile bilen bir rehber vardı yanımda. Motordan indiğimde bacaklarım ilk kez yürüyen bezli bebekler gibi beceriksizce sallandı vücudumun altında. Sendelediğimi gören Ares motoru tutmayan diğer eliyle beni tuttu.
"Devinimden. Birazdan alışırsın."dedi gülerek.
"Çok tuhaf, ilk kez kullanıyor gibiyim", dedim aynı gülümsemeyle. Şu anda gardım yoktu. Ares'ten sakınmamı söyleyen içgüdüler uykuya yatmıştı ve ben kendimi hiç bir şekilde tehlikede hissetmiyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SERSERi(Kitap Oldu) wattys2019
Genç KurguSAVAŞ TANRISIYLA OYUN OYNAYAN KÜÇÜK KIZIN HİKAYESİ...(romantizm) *6 Kasım 2016 1 milyon okunma sayisi! İntikam isteyen iki kişilik bir mezar kazsın.(Konfiçyüs) Geriye dönüp hatırladığım ilk şeyi sorsalar oyun derdim. Kimi zaman t...