Hülya'nın hasta olması Ela'yı çok üzmüştü. Vural, Ela ve ikizler o gün vakit kaybetmeden hastaneye gittiler. Doktor Hülya'nın ateşinin çok yüksek olduğunu, korkulacak bir şey olmadığını, yalnızca iki gün hastanede kalması gerektiğini söyledi. Koluna serum takılan Hülya, uzun bir müddet sonra kendine gelebilmişti. Hakan Vural'a teşekkür ederek Hülya'nın yanına gitti. Ela ile Vural hastane koridorunda baş başa kaldığında Ela, Vural'ın elini sıkıca tuttu.
***********
-Korkma artık Ela, endişelenecek bir şey yokmuş işte.
-Sen olmasaydın ne yapardık bilmiyorum. Onların ihtiyaçlarını yeterince karşılayamıyorum sanırım.
-Saçmalama, sen onlar için çok iyi ve düşünceli bir ablasın. Kendini suçlama, emin ol senin yeterinde başkası olsa bu kadar şey yapmazdı onlar için.
Vural benim için geçirdiğim şu kötü günlerde bir kurtuluş kapısı olmuştu şimdiden. O gözyaşlarımı silerken, ona defalarca teşekkür ettim. Bu adamın her zaman en iyisini hak ettiğini düşündüm.
-Bak, sana ne diyeceğim Ela, şimdi zamanı değil belki, biraz emri vaki olacak ama beş gün sonra otelde bir parti var biliyorsundur.
-Evet, biliyorum ama benden bu durumda partiye katılmamı bekleme.
-Hadi ama o güne kadar Hülya iyileşir. Hem seni birileriyle tanıştırmak istiyorum.
-Bilmiyorum Vural. Ben o otelde çalışan bir personelim sadece.
-Kendine haksızlık etme Ela. Yanımda olmanı çok istiyorum.
-Tamam, söz vermiyorum ama senin için gelmeye çalışacağım.
Vural'ın isteğini ona olan mahcubiyetim yüzünden kabul etmiştim. Hayatım boyunca; zengin, gösterişi seven ve parasıyla hava atan insanlarla aynı ortamda bulunmadım. Vural'ın benden istediği, benim için tam olarak buydu. Hem ortama uygun giyecek kıyafetim bile yok. Önümdeki beş günü fırsat bilip, Vural'a bahane uydurmayı düşündüm. Ancak Vural buna izin vermedi. Neredeyse beş gün boyunca bizdeydi. Hülya, iyileşmeye başladığında Vural'a sürekli sorular soruyor ve sen olmasaydın belki ölebilirdim diye teşekkür ediyordu. İkizler, Vural'ı çok sevmişti ve benim pabucum çoktan dama atılmıştı. Vural kadar imkanım ve param olsaydı ben onlar için çok daha fazlasını yapardım. Farkında olmadan Vural'ı kıskanmaya başlamıştım. Adam da hiçbir eksiklik yoktu. Çok iyi okullarda okumuş, Çelik Holdingin varisi, istediği zaman istediği yerde olabiliyordu. Hayatın çokta adil olduğunu düşünmemeye başlamıştım Vural hakkında bunları düşünmem ona yaptığım en büyük haksızlıklardan sadece biriydi. Partiye bir gün kala, akşamüzeri evimizin kapısı çaldı. Kapının önünde, bir demet gül ve beyaz renkli bir kutu vardı. Vural'dan geldiğini hemen anladım. Çiçeğin üzerindeki notta ''artık hiçbir bahanen kalmadı prenses, seni yarın akşam evden alacağım yazıyordu.'' Daha sonra kutuyu açtım, içinde beyaz bir elbise vardı. Elbiseyi gören Hakanla Hülya, benden daha çok mutlu oldular. Israrlarına daha fazla dayanamayarak elbiseyi denedim. Elbisenin arkası önüne göre daha uzundu. Askılarında ki taşlar olmasa oldukça sade denilebilirdi. Sırt dekoltesini, uzun saçlarım kapattı. Elbisenin ince kumaşı o kadar yumuşaktı ki kendimi hafiflemiş hissettim. Beni gören Hülya, gözlerine inanamadığını aynı bir gelin hatta prensese benzediğimi söyledi. Bende merakla aynaya koştum. Gerçekten elbise muhteşemdi ve vücut hatlarımı ortaya çıkartmıştı. Kendimi daha önce hiç böyle görmemiştim. Vural'ı, teşekkür etmek için aradım.
-Elbise tam oldu dimi üstüne.
-Vural, bu elbise çok güzel ancak ben bunu kabul edemem.
-Ne konuşmuştuk seninle yanımda olacaktın.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ELA
Narrativa generale-Konuş benimle Vural Çelik, zamanı geldi anlat artık olanları. Vural, kafasını yerden kaldırıp gözlerime baktı. Az önce ağlayan adamın yüzünde gözyaşlarıyla karışmış garip bir tebessüm vardı. -Hissediyor musun Melis? -Neyi hissediyor muyum? -Ela'nı...