Sakura saçlı oğlan, korku dolu bakışlarını titreyen avucundaki haplarda gezdirdi.
Hayat gerçekten acımasızdı.
Parıltılı saçlarını bir kızdan alabilecek kadar acımasızdı. Onu kanser edebilecek kadar acımasızdı.
Yutkundu bir kez. Eş zamanda, gözlerinin önüne gelen sarı saçlı kızın görüntüsünü görmek istemezmiş gibi kırpıştırmıştı göz kapaklarını.
Gerçekleri geriye itmek ister gibi, titreyen dudaklarını sertçe ısırdı. Bir avuç hap onun hayatını alacaktı.
Peki ya o, hazır mıydı buna?
Daha düzgün sormak gerekirse, ölümden korkmuyor muydu hiç?
Hayat gerçekten acımasızdı.
İnsanda ölüm korkusu bırakmayacak kadar acımasız...
Belki de, korku gibi birçok duygusunu kaybetmişti. Artık sevdiklerini yalnız bırakmaktan da korkmuyordu.
Birkaç saattir ağladığı için etrafı bulanık görüyordu. Aklına gelen şeyle gülümsedi.
Tıpkı hayat da böyleydi. Bulanık. Her şey gördüğün gibi değildi. Sarı saçlı kız mutlu gözükse de, o aslında bulanıktı.
Daha fazla beklemek istemezmiş gibi gözlerini kapadı. Ve son birkaç saattir denemeye çalıştığı 'intihar'ı bir kez daha denemek üzere avucunun içindeki hapları sıktı.
Daha ağzına götüremeden yere çökmüştü. Sırtı sert yere çarparken avucundaki haplarda dağılmıştı. Ellerini dağılan haplara uzattı. Sadece birkaç tanesini alabilmişti. Diğerleri uzaktaydı.
Kısık gözleri, günlerdir üstüne gelen baskılara göğüs geremiyordu artık. Göz kapakları yavaş yavaş kapanmaya başladı. Tıpkı bir oyunun perdesinin kapanması gibi.
Onların oyununu başlatan oydu.
Bitiren de o olacaktı.
Bir eliyle yerden destek alarak güç bela kaldırabildi sırtını soğuk zeminden. Biraz yana kaydı ve masanın üzerindeki ilaç kutusuna uzandı. Avucuna kalan tüm hapları boşalttı.
Yine titremeye başlamıştı işte elleri!
Yapamıyordu.
Bunun için kendisine küfür ediyordu. Ölemeyecek kadar bile mi güçsüzdü?
Boşta kalan elini yumruk yaparak son hız yere vurdu. Ve bir haykırış koptu o sırada. Ardından bir tane daha, bir tane daha...
Haykırışları bir süre sonra ağlamaya, daha sonra hıçkırıklara dönüştü.
Sonra ise, en kötüsüne, sustu. Sessizce ağlamaya devam etti.
''Özür dilerim.'' diyebilmişti kendisinin bile zor duyduğu bir fısıltıyla.
Gülümsedi son bir kez. Onların oyunlarının perdesi kapanıyordu artık.
Ve, hata olduğunu bile bile yaptı.
Oyunun perdesini kapattı.
Işıltılı gözlerini kapattı.
Lucy ile beraber attığı kahkahasını, yaşadıkları anıları hatta kavgaları da o küçük haplara sakladı. Yuttu.
Dilek defterlerini, hayır, dileklerini yok etti.
---
''Natsu! Yemek hazır!'' diye bağıran Zeref , bardaklara içecekleri de doldurdu. Cevap gelmeyince bir kez daha bağırdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dilek Defterim
Fanfiction''Tıpkı bu defterin sayfaları gibi, insanlar da giderek kaybediyor renklerini. O yüzden bu defteri tutuyorum. Bir gün onların arasına karışacağım ben de. Belki herhangi bir sayfada kuruyup kalmış gül yaprağı, belki unutulup gitmiş kitap ayracı, aral...