We Can Find Her

82 4 2
                                    

S: "Ona ne olduğunu bende bilmiyorum." Annem sulu gözlerle Laurence'a bakarken benim de içimi hüzün kaplamıştı.
S: "Bu kadar yeterli mi Laurence?"
L: "Bu kadar mı başka bir şey yok mu yani?''
S: "Onu bulamazsın."
L: "Ama neden?"
S: "Çünkü bunu kimse bilmiyor. Kimin veya neden öldürdüğünü."
L: "Öldürülmek demek. Daha fazlasını biliyor olmalısınız."
S: "Hayır ama bilseydim de anlatmazdım. Şimdi yemeğinizi yemelisiniz. Hadi."

Annem Laurence'ı aynı kendi oğluymuş gibi sarmaladıktan sonra kahvaltıyı hazırlamaya koyuldu. Biz de televizyonu açıp bu konuyu daha fazla sürdürmeme kararı aldık.
"Onu görmeyi ister miydin?"
"Bunu bana mı soruyorsun Annie?"
"Üzgünüm bunu sormamalıydım. Sadece bende eğer hayatta olsaydı babamı görmeyi çok isterdim. Çünkü onu daha önce hiç görmedim."
"Sanırım bu olay karşısında duygularımız karşılıklı."
"Sarılmak ister misin?"
"Neden olmasın." Abi şefkatiyle beni sarmalarken annemin ağladığını hissedebiliyordum.
"Aslında sanırım ben küçükken annemi görmüştüm." Annem o sırada bıçağı yere düşürmüştü.
"Anne iyi misin?" Koltuktan başını o yana çevirirken.
"Dikkatsizlik. Siz bana bakmayın."
"Sarı saçlı ufak tefek şirin bir kadın geliyor aklıma ama bilemiyorum."
"Hey buraya gel." Dedim fotoğraf albümünü getirirken.
"Bu kadına benziyor mu?" Dedim rahat puf koltuğa kendimi atarken.
"Bunu nereden buldun? Evet bu sanırım o ama çok ufaktım. Tam hatırlamıyorum."
"Belkide Margeret budur. Anne burada hiç Margeret'ın resmi var mı?"
"Aslında evet şu sarışın olan o olmalı."diyerek bağırdı annem.
"Vay canına annem çok güzelmiş." dedi imrenen gözlerle bakarken. Sanki hayran kalmıştı.
"Laurence bütün gün evde duramayız. Hadi gel biraz dışarı çıkalım. Nasıl olsa bugün pazar."
"Çok geç kalmayın. Yemek hazırlıyorum."
"Tamam anne."

Evden çıktığımızda sessizliği Laurence bozmuştu.
"Lunaparkları sever misin ufaklık?"
"Şirin bir Kafe'de PS oynamayı yeğlerim."
"Vay siz kızlar bu tür şeyleri sever miydiniz?"
"Hadi bir iddiaya girelim. Eğer PES'de ben kazanırsam eve dönene kadar beni sırtında taşıyacaksın ve dondurmada isterim."
"Ama ben kazanırsam düşündüklerimin sonuçlarına katlanacaksın."
"Hey düşündüklerini bilmek istemiyorum." Derken gülümsememi saklayamamıştım. Başımı aşağı eğdi ve arsızca saçlarımı karıştırdı ve kahkaha attı. Oturduğumuz sokaktan çıktığımızda o kasvetli tipler yine yer almıştı. Yoldan geçenlerin ıslıkları beni rahatsız etmeye başladığında Laurence beni kendine biraz daha yaklaştırdı.

"Onlara aldırma. Sen benim yanında olduğun sürece güvendesin."
"Belkide nazik olabilenleri de vardır." Derken o kadar da aciz gözükmemek için ondan biraz daha uzaklaştım ve eteğimi kabarttım. Bu sayede daha büyük ve uzun görünüyordu.
Sonunda gitmek istediğimiz yere vardığımızda herkes fazlasıyla hararetli oyun oynuyordu. Çoğunluğun erkek olması beni çokta rahatsız etmemişti. Çünkü kış ortasındaydık ve ince kazağımla ve rahat şort eteğim kendimi daha rahat hissettiriyordu.
"Sen oyun yerine geç ben içecek bir şeyler alıp geliyorum." Eldivenlerimi ve püsküllü şapkamı askılığa astığımda arkamdan bir an birilerinin geçtiğini fark ettim. Ama sanırım uzaklaşmıştı. Pek aldırış etmedim ve mutfağa girdim genç bir çocuk ile karşı karşıya gelmiştim.
"Ne içmek istersin?"
"Şey iki tane sıcak çikolata rica etsem."
"Tabi hemen hazırlıyorum. Şurada oturabilirsin."

Rahat puflardan birine oturduğumda buranın oldukça konforlu ve kullanışlı olduğunu fark ettim. Daha fazla göz gezdirme ihtiyacı duymuştum. Kırmızıyla döşenmiş duvarlar, ahşap parkeler ve renkli puflar hoşuma gitmişti. Ev sıcaklığı katıyordu.
"Müsaaden ile ben hemen geliyorum. Birazdan gelip sıcak çikolataları alacağım. Şimdiden teşekkür ederim."
"Bir şey değil. Görüşürüz."

Tuvalete ilerlerken birden ağzımın örtüldüğünü ve ayaklarımın yerden kesilmesiyle bayılmam bir olmuştu. Kısa şoklarım uzun sürmediği için aynı şekilde kısa sürede kendime gelmiştim. Ayıldığımda nerede olduğumu bilmiyordum. Ama aynı binadaydım. Kapının arkasından sesler geliyordu. Ortalıkta huzursuzca dolanmaya başlamıştım. Telefonumu yokladığımda cebimde değil.

Ardından kapı açıldı. Gelen Robert'tı.
"Ben sözümü tutarım güzelim."
"Sözün umrumda değil. Bırak beni gidiyim." Üstüme doğru gelmesi beni daha çok korkuturken bana yaklaşmaya devam ediyordu ve ne yapacağımı bilememek çok iç açıcıydı!
"Robert lütfen buradan çıkar ne istersen yaparım."
"Ne istersem mi?"dedi kaşlarını kaldırıp bana sinsice gülümserken.
"Tabiki hayır saçmalama. Ne istediğini söyle ve cevabını verip gideyim." Bileklerimi tutup duvara yaslarken bedeni ve duvar arasında sıkışmıştım. Düzensiz nefes alış-verişlerim onu daha çok güldürüyordu.

"Beni neden aldattın?"
"İki sevgilim vardı."
"Doyumsuz pislik."derken erkekliğine tekme atmıştım. O hala kıvranırken konuşmamamda bir sakınca olmadığını fark ettim.
"Neden hala peşimdesin o zaman?"
"Sen ve o. .............. Aileniz hakkında .her şeyi biliyorum Annie. Köpek gibi sürünecek olan sensin. Ve her şeyi anlatacak olan da ben."
"Karşılığında ne istiyorsun?"
"Zeki kızsın Annie. Seni farklı kılanda bu."
"Seni istiyorum."
"Asla."

Hemen bir şeyler yapmalıydım. Yoksa sonum pek de tatlı olmayacaktı.
Korkmamalı ve ciddi görünmeliydim. Nefesim düzene girdiğinde işim biraz daha kolaylaşmıştı. Annem her zaman erkeklerin suyuna gidersen su dolu kazana atılmış ipek böceği gibi kendilerini salarlar derdi. Sanırım babamdan tecrübeliydi.

"Bak ne dicem. Bileklerimi rahat bırakırsan bu işi daha rahat halledebiliriz." Yakalarını yavaşça tutarken bileklerimi gevşetmişti. Gücün bende olduğunu bilmek hoşuma gitmişti. Onu yatağa ittirdim. Ben daha dokunmadan yatağa yattı. Kapıya en yakın noktaya doğru giderken ince kazağımı sıyırmaya başladım. Bana doğru gelirken okkalı bir tekme savurmuştum. Kapıdan var gücümle çıktım ve dışarıdan kilitledim. Ne SALAK ama!

Olabildiğince hızlı merdivenlerden inerken üzerimi giyiyordum. Şu hoş alanı bulduğumda beni bekleyen garsonu gördüm. Hızla mekana girdim.

"Özür dilerim çok beklettim ama acelem vardı kusura bakma." Derken yanağına öpücük kondurdum. Sıcak çikolataları diğer elimle kaparken ona göz kırptım. Ne yapıyordum ki ben?!

Laurence beni beklerken çoktan oyuna başlamış hatta kupa maçına kadar ilerlemişti. Bizim iddia yattı desenize. Kolundan tuttuğum gibi paltoların olduğu yere sürükledim.
"Hey bi onluk attım. Yeterli mi ahbap?"
"Sağ ol güzellik artar bile."Derken hızımı azda olsa yavaşlatmıştım. Paltolarımızı giyerken sokakta yol almıştık bile.
"Neler oluyor? Ne yapıyorsun Annie?"
"Robert oradaydı. Ah neler olduğunu öğrenince telaşımın nedenini sende anlayacaksın." Sıkıca elini tuttum ve var gücümle başka bir Kafe'ye soktum.
"Anlat." Kafenin en ucuna oturduğumuzda hala nefes nefeseydim.
"Bi-liiii-yor." Kesik kesik nefes almam anlaşılırlığımı bozuyordu. Tekrar söze başladığımda endişeleneceğini biliyordum.
"Neyi Annie neyi biliyor?"
".............................."


+5 VOTE YENİ BÖLÜM

CinayetHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin