When Will You Say Truhts

53 2 0
                                    

"Robert olabilir?"
Annem "Bencede." Derken tedirgince kapıyı açtım. Bu o deli çocuktu. Bugün Laurence ile yolda karşılaştığımız.
"Anne bu beni rahat bırakmayan çocuk." Suratım kalbimdeki depremin etkisiyle korku ve üzüntüyle dolmuştu. Korku dolu üzüntü.
"Sakin ol tatlım. Peşini bırakması için polise başvurdum. Onunla sakince konuşun Laurence da yanında olsun. Hadi. Ona bağırmayın sakın. Ben buradayım." Laurence ile paltolarımızı giyip kapının önüne çıktık.
"Ben Jay J."
"Seni tanıyoruz." Laurence gözlerini ayaklarının arasındaki buz kütlesine odaklamış parmağıyla daireler çizerken istifini bozmadan cevap verdi.
"Sana doğruları söyleyeceğim." Sigarasını dudaklarının arasına daha çok bastırırken gaz kütlesi ağzından ısrarla kaçmıştı.
"Ne doğrusu?" Suratımın tekrar burultuğuna yemin edebilirdim. Ama bu sefer karnımda açlığın ve soğuğun karışımı yumrukta eklenmişti.
"Siz ölüsünüz."
"Ne saçmalıyorsun?" Laurence gözlerini buzdan ayırmazken ona 'bu delirmiş' surat ifadesini takınmıştı.
"Ölü biliniyorsunuz iki kişi tarafından."
"Saçmalıyor hadi içeri girelim."
"Tamam sigaramı söndürebilirim." Ayağının altında bitmiş sigarayı ezerken çimenliğe öteledi.
"Düşünün." Laurence elimi tutarken çocuğun gözleri ellerimizin buluştuğu yere odaklanmıştı. Ağzında son kalan dumanı üfledi.
"Suratlarınıza bakın." İfadesizce birbirimize bakarken benzerliğimiz gözüme çarptı.
"Şimdilik bu kadar. Daha sonra görüşürüz."

Jay bugünkü son yarım gülüşünü gösterirken ellerini cebine sokup hızla sol caddeye girip uzaklaştı.
"Ne demek istiyor?"
"Bilmiyorum hadi gel." Kapıyı açarken hızlıca içeri girdim ve anneme seslendim.
"Size bir şey yapmadı değil mi?"
"Hayır ama söyledikleri bizi şaşırttı."
"Ben odaya çıkıp ders çalışmak istiyorum."
"Şimdi mi tatlım? Size ne söylediğini anlatmak istemiyor musun?'
"Hayır yarın İtalyan tarihi ile ilgili bir sınavım var."

Odama çıktığımda en sevdiğim derse çalışmak için kitaplarımı masamın kenarına koydum. Tek tek defter sayfalarını okuduktan sonra özet çıkardım. Annemin ara sıra getirdiği meyveler ve içecekler çalışmamı biraz daha eğlenceli kılıyordu. Üç saat ders çalıştıktan sonra kendimi hiç olmadığım kadar zeki ve bilgili hissediyordum. Tamam üç saatte zor ama ben çok çalışırım.

Çoğunlukla bana inek derler ama sanırım güzel olduğum için bu konunun üstüne pek gitmezler. Çalışmam bittikten sonra ortalığı topladım ve aşağı indim. Annem ortalıklarda yoktu. Büyük ihtimal Dan Brown'un yeni aldığı o harika kitaplarından birini okuyordu. Bu evi bildim bileli gizli bir kütüphanesi vardı. '''Benim pek kullanmadığım kütüphane.'''

Laurence salonda uyuya kalmıştı. Onun bu kadar masum olmasını yüzümü güldürüyordu. Birden aklıma ablam geldi. Büyük ihtimal yine şu arkadaşlarıyla olan buluşmalardan birindeydi.
"Laurence hadi yukarı." O kadar sessizdimki bir an ben bile kendi sesimi duymamamıştım. Ama kulağına kadar eğilmemin işe yarayacağını düşünüyordum. Bebeksi sesiyle beklemediğim anda cevap vermişti.
"Gıdınlanıyorum." Bana doğru dönerken kollarını boynuma atmıştı. Umarım ağır değildir. Onu koltukta oturur pozisyona getirip sırtıma çıkardım. Sandığımdan hafifti.
Uyku sersemi kollarıyla boynuma tutunurken beni öpmeye başladı.
"Laurence şunu yapmayı kes. Gıdıklanıyorum."
"Imm seni istiyorum hayatım."
"Laurence uyku sersemi mırıldanma. Saçma şeyler söylüyorsun."
"Seni seviyorum ve annen hariç herkesden kıskanıyorum." Son kelimeleri söylerken kulağımın altından öpmüştü. O kadar çok gıdınlanmıştımki az kalsın bu seksilik abidesi yaratığı düşürüyordum.
"Kapa çeneni."
Ne demek hemen." Dudaklarıma doğru uzanıp kenarını öpmeye başladı. Kafamı aykırı yöne kaydırırken yaptıklarına sırıtmıştım. Komik görünüyordu. Keşke onu şu an çekebilecek biri olsaydı. Canım sıkıldığı her an da çıkarıp izleyebilirdim.
"Sarhoş gibi davranıyorsun ne içtin sen?'
"En son ablan bana harika bir kokteyl verdi. Onunla gelebileceğimi söyleyip ısrar etti ama ben kokteyli önüme alıp ahhh uzandım işte."
O kadar uykuluyduki zor konuşuyordu.
Odaya çıkardığımda Laurence'ın telefonu şiddetle çalıyordu. Hızlıca yatağa yatırıp telefonu açtım.
"Laurence?"
"Ben arkadaşıyım buyrun."
"Laurence'ın ..........."
"Ne olmuş ona? Lütfen kötü bir şey söylemeyin."
"Özür dilerim." Karşındaki çocuk ağlarken telefonu kapamıştı.
Bunu ona nasıl söyleyebilirdimki. Şuru bile yerinde değildi. Şimdi olmak zorundamıydı. Ne yapacağımı şaşırmış annemin yanına koştum. Hala kitap okuyordu.
"Anne."
"Efendim Annie bir şey mi oldu?"
Elimdeki telefona fotoğraf gelince korkudan görme yetimi kaybetmiştim. Ya da şoktan dolayı fenalaşmıştım. En son ne olduğunu bile hatırlayamadan yere yığıldım.

+5 VOTE YENİ BÖLÜM

CinayetHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin