seven.
Sarılmak, belki de ilk defa bu kadar güzel ve anlamlı kılınıyordu benim için. Çok fazla arkadaşım olmamış olabilirdi ama Kai, hissettiklerimden daha fazlasıydı. Bir arkadaş gibi yaklaşamıyordum ona, sarılmaya yeltendiğim her seferinde okuduğum bir söz geliyordu aklıma. “Sağ tarafta kalp yoktur ve orası boştur, sarılınca sağ tarafın onun kalbiyle dolar. ”
Kai, sen de benim sağ tarafımı dolduracak mısın? Çünkü buna çok ihtiyacım var. Kolların bir papatya tarlası gibi huzur veriyor bana, kokun kalbimi hızlandırıyor ve ben, hakkında hiçbir şey bilmediğim bir seni, kalbime koymaya başlıyorum. En başından ya duralım, ya da zorlayalım kalp atışlarımızı.
Sesimi duyuyor musun, biliyor musun senin için atmaya başlamış bu kalbi ? Durmayacak mıyız, yoksa sende aynı benim gibi sonsuza dek kollarımda mı kalmak istiyorsun?
··
Antika olduğuna karar verdiğim bir kadehin üstünde ki kabartma yazılara ve resimlere bakıyordum. Dükkanda çok fazla tablo, antika eşyalar ,siyah-beyaz tişörtler ve baskısından dolayı eski görünen kitaplar vardı. Bu aykırı dükkana girmeden önce basit bir dükkan olduğunu düşünebilirdiniz ama hayır, bu dükkan eğer Kai'ye aitse normal düzey bir maaşa sahip biri işletemezdi. Pahalı olduklarına kanaat getirdiğim, hayatımda hiç görmediğim şeyler satılıyordu burada. Otantik, biraz da antikacıya benzer bir yer olduğuna karar vermeden hemen önce, beyaz duvarların üstünde de, birçok dünya dilinden yazıları farkettim. Tüm o yazılar, dükkandaki atmosferi değiştiriyor, daha büyülü ve havalı bir hale büründürüyordu. Kesinlikle kasvetli , boğucu ve sıkıcı bir ortam değildi. Aksine, geldiğimden beri her şeyi meraklı gözlerle izliyor, cebimde param olsa alacağım şeyleri sıralıyordum. Ve, o sarılı kaldığımız andan beri bunu, aklımdaki Kai'yi dağıtmak için yapmıyordum. Hayır.
Dükkana gelen müşterilerin çoğunlukla varlıklı kişiler oldukları gözümden kaçmasa da, böyle bir yere orta düzey bir maaş alan kişi adım atmaya korkardı. Çünkü ben öyle yapmıştım. Kai'nin kollarından, gelen müşteriler yüzünden ayrıldıktan sonra dükkanda satılan şeyleri incelemek için elime almıştım ama fiyat etiketleri gözüme ilişince, hiçbir şeye dokunmama kararı vermiştim. Buradaki çoğu şey aylık aldığım paranın üç katı falandı neredeyse.
Kai, işlettiği mağazaya gelen kadın müşterileriyle ilgileniyor, gözlerimiz kesişince de o büyük gülümsemesi eşliğinde “iki dakika daha” işareti yapıyordu. Bende yalnızca, o müşterileri ne kadar sevmesem dahi, gülümsüyordum. Kai hiçbir betimlemeye uymayacak şekilde, “nedensizce de sevilir” sözü üzerine hayatıma konmuş bir toz parçasıydı ama onun, bir altın tozu olmadığını nereden bilebilirdik ki? Kai'den sanırım, çoktan hoşlanıyordum. Kendim için bile bu evre çok hızlıydı. Ve ben, bu kalp atışlarımın sesini bile duyduğunuzu bildiğimden, ondan hangi zaman aralığında hoşlandığımı anlatmayacaktım.
Kai, hiçbir şekilde tanımadığım, dükkanının antika görünümüne ve ağırbaşlı duruşuna aykırı giyinen bu rahat çocuk, benim için bir yabancıydı. Ama onun sıfatını yabancı yerine “sevdiğim” yapmak, garip mi dururdu? Tanıdıkça daha çok severdim belki onu?
Gevşek bir gülümsemeyle kendi kendime bir aşk şarkısının melodisini mırıldandım. Aslında, Kai'nin dediği gibi burası kırık kalpler dükkanıysa, şuan mırıldandığım şarkı bu atmosfere aykırı mıydı? Umursamadım. Ne olsa artık benim, sıcak bir kucaklaşma için sığındım bir adam vardı. İçimden kıkırdamak geliyordu. Onunla sarıldığım zamanki tüm anıların aklıma doluşması hoşuma gidiyordu.
“Seni bu kadar mutlu eden nedir, eski yazı dilinden olan bir mektup mu? ” Kai'nin nefesini ensemde hissetmemle beraber küçük çaplı -ki çok utandırıcıydı- bir çığlık atarak ardından, elimde ne zamandır tuttuğumu bilmediğim mektuba, ve sinsice sırıtan Kai'ye baktım. Bu halimden memnun görünüyordu.
“Korkuttun beni, Kai. Bir daha yapma lütfen. Oh, müşterin...yok? ” diyerek gözlerim mağazanın içerisinde dolaştı. Kai'de benimle beraber kısa bir an içerisine bakıp sırıtmıştı. Bense, çığlık atma sendromumun başka bir konuyla örtbas edilmesinden mutluydum.
“Evet, artık ne düşünüyorsan, sana iki kez seslendim ama beni duymadan sadece gülümsüyordun? ” Kai'nin kaşları yukarıya kalkmış, ellerini gri pantolonunun içine sokmuştu. Utanarak başımı eğdim, “seni düşünüyordum” diyemezdim ya?
“Üzgünüm, Kai-shii. Duymadım gerçekten.” Birden bu resmiyetli konuşma dilime nasıl varmıştı hatırlamıyordum ama bunu o an düşünmeyerek Kai'nin pahalı ayakkabılarını inceliyordum. Bu çocuk, neden bu kadar zengin geliyordu gözüme? Bu mağazası da az para değildir hani.
“Sorun değil, Sehun-shii. Pekala, neden gelmiştiniz? ” Kai benimle, aynı resmiyette konuşunca gözlerimi kırpıştırarak ona baktım. Bu onun gözünden kaçmasa bile, omuz silkerek ellerimi paltomun cebine soktum. Kaşlarımın çatıldığının farkındaydım ama benim ağzımdan öylesine çıkıvermiş bir resmiyet sözcüğüydü. Niye bu kadar kindardı ki? Kai'nin içerisinden, cidden gittikçe değişik bir adam çıkıyordu.
“Oh şey, sadece...” Ellerimi yumruk haline getirdim. Ne diyecektim ki, “seni özledim, sarılmaya geldim” falan mı? Unutun gitsin. Kai'nin önünde daha fazla utanmak istemiyordum.
“Teyzem market alışverişi yapıyor, onu buraya getirdim. Sana da uğramak istedim ama yalnış zamanda mı geldim, beni istemiyor musun? Oh şey, gelmemden rahatsız olduysan söyle, gidebilirim. ” Gözlerim yansa bile, böyle bir ihtimal olmamasını diledim. Kai'nin yüzü o kadar sabitti ki, az önce bana gülümseyen o adamın yok olduğunu sandım. Her şey benim düşüncelerime göre yönlenmiyordu nasılsa.Belki de Kai evliydi, ona sarılan bir adamla görülmek istemiyordu ? Sonuçta onu seviyorum diye, o da beni sevecek değildi ya?
Bu düşünce, acıyla titrememe neden oldu. Gerçekten, evli olabilir miydi? Ya da hayatında biri, nişanlısı, sevgilisi vardı?
“Sehuna, gerçekten. Asla böyle bir şeyden rahatsız olmam. Sadece...öylece sarılmana çok şaşırdım. Böyle atak hareketler yapmak için utangaç birine benziyorsun. Ayrıca bugün çok rahat giyindim. Ah, beni böyle görmemeliydin. ”
Kai, somurtarak saçlarını karıştırdığında, ağlamamak için kendime direniyordum. Tanrım, resmen çocuğun en rahat giyindiği gün, benim smokin giydiğim zamandan bile daha yakışıklıydı. Bundan emindim ve oh, Kai tabi ki de bu halde beni sevmezdi. Benim dükkana gelmemden rahatsız olmaması, evli olmadığını falan açıklamıyordu. Belki de sadece arkadaş olarak görüyordur beni? Ah, hayır.
“Çok yakışıklısın. ” Ağzımdan pat diye kelimeler dile geldiğinde, elimi hemen dudaklarıma götürüp bastırdım. Daha önce, yüzlerce kez Baekhyun'un bana “aptal” dediği anları, geriye sarıp tekrar dinlemek istiyordum. Baekhyun, dibine kadar haklıydı. Kai kahkaha attığında ve ben, al yanaklı bir hale büründüğümde, buna kanaat getirmiştim.
“Daha yakından görmek ister misin? ” Kai, gülmeyi kesip birden bire konuşunca, utancım ve şaşkınlığım tepkimeye girerek büyük bir yutkunmaya neden olmuşlardı. Daha yakından görmek mi?
“Ne?”
“Ah, hayır hayır. Yalnış anlama. Sadece...benimle yemeğe çıkmanı istiyordum. Söz veriyorum – ” Kai burada bira durakladı ve sırıttı. “Daha yakışıklı olacağım. ”
Kai, söz veriyorum bugün sana olan hoşlantım, değişecek.
···
Çal be meyhaneci,
aşık, seven bir Sehun görsün.♥
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Love Wars || Sekai
FanfictionBu yağmur dinmez bu gece. Sen başını omzuma yasla, uyu istersen. Elimi tut. Ben seni her gece olduğu gibi bu gecede seveceğim. "Seni seviyorum" Exotryaoi | Tüm Hakları Saklıdır. Sekai.