Final (M)
Hiçliğin kıyısında ki arafta durmuş, hilekar br yabancıyla öpüşüyordum. Kalbime sızmak için fırsat kollayan bir aşkın tuzağına düşmüştüm. Ve yıllar boyunca kendimde ne eksikse onu tamamlamak için dışarıdan bana o duyguyu verebilecek bir insan aradım. Benim eksiğim yalnızlık sürecinde gelişen sevgisizlikti. Tanrı öyle yolunu yapmıştı ki bana, kaderin cilveli yollarında karşıma Kai çıkmıştı. Benim hasret kaldığım sıcaklık, gülümseme ve derin, tutkuyla harmanlanmış ôpücüğü ellerime sunan bir adamdı o ve benim onu sevmeye başlamam kaçınılmazdı. Fakat ona kırgındım; ismini bana söylemediği için, benimle gerçek bir ilişki de bulanmayıp sakladığı için kızgındım. Bu bir yalandı aslında ve ben, hayatımda yalandan bir rol oynayan adama gerçek duygularımı sunmuştum. Elimi uzatmış, kollarımı açmıştım. Ama onun yaptığı sadece yalanını sürdürmek, aynı bir yabancı gibi davranarak bana sahip olmaktı. Çok acı vardı, dayanamıyordum. Sarhoş olduğumdan beynim düşünmek için çok bulanık, duygularım karmaşıktı.
Ama her ne olduysa ve Jongin, her ne yaptıysa onu sevmekten geri kalamıyordum. Bana bir yabancı gibi sahip olacağını söylüyordu; ben kızamıyordum. Onu seviyordum, hemde hiç tanımadan. Şimdiyse bedenlerimiz kavuşacak, belki de hayatımda ki en iyi deneyimimi sunacaktı ama kalbim kırıktı. Can kırıklıklarımı Jongin'in avcuna koyuyor ve ondan birleştirmesini istiyordum. Ama o, her şeyi farklı bir boyuttan algılamak ister gibi yok yere sinirleniyor ve avcuna bıraktıklarımı yere savuruyordu.
Seyiren çenesi, beni kendine doğru çeken elleri öfkeyle dolup taşıyordu. Bu davranışlarına bel bağlamak istemesemde, zihnimde beliren tek bir yanıt karşılık buluyordu. Beni seviyor muydu? Ben onun için kendimden fire verirken o da beni, benim gibi seviyor muydu? Yalnızca bunu duymak istiyordum onun dudaklarından. Daha fazlası değil.
Ona beni öpmemesini, dokunmamasını söylemek istiyordum ama bunları söylemekten, kelimelere dökmekten çok uzaktım. Dudakları hırçınca dudaklarıma çarptığında, dudaklarında ki sert hareketlerinin aksine elleriyle bel oyuntumu okşuyordu. Bana sinirli görünse de avutuyordum kendimi, bir yabancıyı sevmek yalnızca benim hatamdı.
Gömleğimin düğmelerine ulaşılırken birbir, sıkıca gözlerimi kapattım. Belki bencillikti, belki de aptallık ama sevdiğin insanın dokunuşlarında kavrulurken nasıl kaçabilirdim? En çekici şeyler hatalar, yasaklar değil miydi zaten? Soluğum tıkandı boğazlarımda. Dudakları boynuma ulaşırken nefessiz kalmıştım onda. Hayallerimden daha pürüzsüzdü dokunuşları, hayranlık bırakır gibi dokunurken bana, öfkesi engin bir denizi andırarak kıdem düşermişçesine azalıyordu. Tenime dokundu, vazgeçmedi bana sahip olma fikrinden. Gömleğim aşağılara kayarken ona tutundum. Sessiz kalmış duvarların arasında sevişiyorduk. Ümitsizce birbirimizden uzak kalmış kalplerimizi, daha fazla yaraladığımızı farkında değildi. Ses etmedim, gözlerinde ki ateş susturuyordu dilimi.
Boynumda dinlenen dudakları arasında bileklerimden çekiştirerek yatağa bıraktı beni. Gülümsemeyi unutmuş gibi duran yüz ifadesiyle bedenime şevhet kırıntıları serpiştirdi. Gözleri arsızca dolanıyordu bende. Keşke, dedim içimden. Keşke hiç böyle bir durumda olmasaydık. Severek sevişseydik, bakarak bütünleşseydik. Kalbim kor bir ateş gibi yanmazdı belki de.
Parmakları kasıklarıma doğru uzanırken uzaktan gelen mırıldanmalar bana aitti. Sesler kulaklarımda uğulduyordu sanki. Buna izin vermek istemiyordum aslını istersem ama öyle bir çizgideydim ki, ne yapsam düşüverecektim. Bende kendimi, hiç tanımadığım bir yabancının kollarına bıraktım. En büyük suskunluğumu yaşıyordum hayatımda, dilime gelen kelimleri yutuyor ve çığlıklara koyveriyordum. Jongin tekrardan beni öpmeden önce üstüme çıktığında, ceketi üstünde değildi. Kusursuz bir senkroni ile oynuyordu adem elması. Göz bebeklerim titreşti.
“Beni görmek istemeyeceğin kadar kötü biri olmak istemiyorum Sehun ama, beni zorlama. Sana sahip olacağım. ” O bana sarılan adamın, gôzlerimin içine bakan yabancıyı kaybettim. Soğuk bir duvar kapladı sanki onu. Yalnızca baş sallarken dokundu bana. Dudaklarıyla örttü, karşı çıkmaya tenezzül bile etmeyen dudaklarımı ve kendine sakladı. Elleri her tarafımda belli bir düzende gezinirken dilini ağzımın içine itti ve bir Fransız öpücüğüne tâbi tuttu beni. Kavruluyor gibi hissediyordum, o durmuyordu.
Zorla yutkundum, Jongin'in işaret parmağı yavaşça pantolonumun üstünde geziniyor, penisime baskı uyguluyordu. Beni hala öperken ağzına doğru inledim. Aşağıdaki çalışanların beni duymasını umursamayacak kadar derinden yanıyordum. Dudakları dudaklarımdan ayrılırken yüzündeki belli belirsiz bir gülümseme filizlendi ve hızlıca, ikimizide soydu. Ôfkesi hala oradaydı ama dokunuşları öyle naifti ki, tezatlık sarhoş bedenimi kaybettiriyordu. Çıplak kalan bedeni bile güzeldi bu yabancının. Bakışları kasıklarımdayken fısıldadı.
“Başka hiçbir yabancı sana dokunmayacak. Eğer böyle bir şeyi söylemeyi bırak, aklından bile geçirirsen; seni yürüyemeyecek hale gelene kadar beceririm, Sehun. Beni test etme.” Kai'nin çok yönlü kişilikleri olduğunu varsayarak suskunluğumu koruyordum. Parmakları beni okşuyor ve dudaklarına katılan dişleri bedenimi işaretliyordu. İnlemelerimi tutamıyordum yoğun hislerimden. Gözlerim yaşarmıştı benden habersiz. Dudakları kasıklarımda dolandı ve penimi es geçerek yukarıya tırmandı. Yüzlerimiz aynı hizadaydı şimdi.
“Adımla inle, gerçek ismimle. Bunu duymaya ihtiyacım var.” Jongin fısıldadığında, dudakları çoktan dudaklarıma belirsiz bir ôpücük bırakmış ve hemen heri çekilmişti. Ve ardından, ben itiraz dahi edemeden içime girdi. Beni hazırlamamıştı, intikam alırcasına bütün olmuş ve çığlıklarım yankı bulmuştu. Elleri ellerime kenetlenirken gözlerim, yaşlardan dolayı bulanıktı.
Alışmamı beklemeden içimde gidip gelmeye, duvarlarımda ki ıslaklıkla birleşmeye başladı. Acı veriyordu ama, dayanabileceğimden çok daha fazlası değildi. Soluklarım hızlanırken içimdeki penis birkaç defa daha içimde kaydı, duvarlarıma sürtünerek beni kavurdu. Ellerim onun ellerini çiziyordu. İnlemelerim aynı düzende hareket ediyor, bacaklarım titriyordu. Çığlık attım.
“Jongin! Jongin, Jongin, Jongin! Tanrım, Jongin!” Sert vuruşlarına dönerken karnım kasılıyordu. İnlemelerim ôyle şiddetliydi ki, bu onu gülümsetiyordu. Vuruşlarına, içimde kaybolana kadar devam etti.
··
Akide rengine boyanmış duvarın arasındaki saate gôre, sevgililer gününün bitmesine dakikalar vardı. Göz kapaklarım titreşiyor ve kapanmamak için kendini zor tutuyordu. Uyumak istiyordum ama belime dolanmış kollarının arasında nefes sesleri düzensizdi. Uyumadığını düşündüğümden, sesli bir nefes verdim. İçimdeki sıkıntı o kadar şiddetliydi ki, dert yanmak istiyordum. Jongin içime boşaldıktan sonra benimle tek kelime etmemişti, ağlamak istiyordum. Tek yaptığımız kirli yatakta beraber yatmaktı. Dayanamayacağımı hissettim, onu sevmek çok ağır geliyordu artık.
"Seni seviyorum. " Kıvrıldığım yatakta kıpırdanarak fısıldadım. Ama bu yaptığımdan anında pişman oldum; belime sarılan kolların gevşediğini hissediyordum. Belki de hiç söylememeliydim bu sihirli kelimeleri.
Bir tepki bekledim yatağımdaki yabancıdan. Defolup gitmemi söylemesini, aşkıma karşılık bulabilmeyi ya da en basitinden bıkkınca bir nefes çekişini bekledim. Hiçbiri olmadı.
“Ben , beni sevmeni bekleyeceğim Kai. Eğer şimdi değilse bile, Tanrı'nın yıkımına, İsa'nın yeniden doğuşuna kadar..seni bekleyeceğim.” Dudaklarımı birbirine bastırarak bir hıçkırığın ağzımdan kaçmasını engelledim. Ama Jongin, ağladığımı biliyordu.
"Uyu güzelim. Ben seni Tanrı ruhlarımızı üflediğinden beri seviyorum çünkü. "
Ve ilk defa, bir sevgililer gününü yalnız geçirmedim.
···
Ani bir final olduğunu ve bölümün geç geldiğini biliyorum ama gerçekten kurgum bu şekildeydi. Okuduğunuz için teşekkürler. Bir tane özel bölüm yazacağım:*
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Love Wars || Sekai
FanfictionBu yağmur dinmez bu gece. Sen başını omzuma yasla, uyu istersen. Elimi tut. Ben seni her gece olduğu gibi bu gecede seveceğim. "Seni seviyorum" Exotryaoi | Tüm Hakları Saklıdır. Sekai.