Episode 4

210 10 2
                                    

Sonunda alışveriş curcunası bitmiş ardından at arabalarıyla evlerine yol almışlardı. Katherine hiç iyi hissetmiyordu sanki bütün kemikleri sızlıyor ve bu ağrı onu içten içe yiyordu.

En büyük korkusu ise annesine bu ağrıyı fark ettirmekti. Kontes emindi ki bu olayı büyütecek ve çok değişik şeyler ön görücekti. Ayaklarının uyuştuğunu hissedip kendini ileri attı ama cidden bedenini taşıyamıyordu.

Dudakları titrerken korkuyla bacaklarına dokundu. Annesi durumu azda olsa anlamış olacak ki korkuyla baktı kızına. "K-katherine, iyi misin hayatım?" Kontes zorla gülümseyip başını salladı. "Evet sadece fazla yoruldum,"

Annesi rahat bir nefes alıp kızının saçlarından öptü.

"Sana inanıyorum tatlım"

* * *

Dük kollarında baygın bir şekilde yatan Kontese baktı, gözleri dolarken aklına gelen onca şeyi umursamamaya çalıştı. Zor geliyordu böyle eli kolu bağlı durmak, bacaklarındaki gücü toplayıp koşmaya başladı.

"Kimse yok mu?!" Sessiz ve bir o kadar korkutucu olan holde kollarında Katherine ile ilerliyordu fakat hiç kimse yoktu. Dizlerinin üstüne çöküp ağlamaya başladı.

Genç kızın burnundan gelen kan onu daha da tedirgin yaptı. Yorulmuştu genç adam ama; bırakmak da istemiyordu yeni tanıştığı ama çok çabuk ısındığı Kontesi. Yolda odalara bakıyor lakin kimseleri göremiyordu. Büyük holu geçip kocaman kapılardan dışarı çıktı. Bardaktan boşalırcasına yağan yağmur dinmek bilmiyordu.

Sağlam basamayan ayakları iyice güçsüzleşmişti. At arabaları görünürde yoktu büyük ihtimalle ahıra kaldırılmıştı. Dük hızla içeri girip Kontesi şöminenin dibindeki koltuğa bıraktı. Titreyen genç kıza iyi gelen ateş onu terletmeye bile başlamıştı.

Ne zordu sevdiğin bir insanın ölüm ile burun buruna gelişini çıplak göz ile görmek, için yanarken onun için ne yapabileceğini düşünmek...

Kontes gözlerini aralarken Dük elini tutup gözlerinin dolmasına engel olamadan konuşmaya başladı.

"Daha iyi misin Katherine?"

Kontes gülümsemeye çalışıp kafasını salladı sesinin çıkabileceğinden emin olmadığı için konuşmak istemedi. Dük rahatlarken Kontes yutkunup ayağa kalkmaya çalıştı, ne yazık ki bu haraketine dük karşılık gösterdi.

"Ne yapıyorsun? Yat biraz dinlenmeye ihtiyacın var?"

Kontes dudaklarını büzüp tekrar uzandı. "Nasıl geldim buraya yani ne oldu biliyor musun?"

Dük içini çekip Kontes'in yanına çöktü, cümleler boğazına dizilirken zorla da olsa anlatmaya başladı olan biteni, anlattıkça gözleri daha çok yaşarıyordu.

"Alışverişten geldiniz biraz uzanmak için odana çıkmışsın sonra biz geldik annene seni sorduğumda odasında dedi bende şaka yapmak için yukarı tırmanmaya başladım ailelerimiz de zaten baloya gidecekti her neyse, yukarı çıkınca seni merdivenlerin başında baygın gördüm sonrasını tahmin edebilirsin zaten,"

Kontes gözlerini kapatıp derin bir soluk çekti ciğerlerine,

"Özür dilerim,"

Dük gözlerindeki kırgınlıkla baktı Kontese,

"Yapma Katherine sende böyle bir şey olmasını istemezdin biliyorum, hadi biraz dinlen"

Katherine bir şey demeden kapattı gözlerini biliyordu ki biraz daha konuşursa ağlayacaktı. Kabus gibiydi yaşadıkları ne hastalığının sebebini biliyor ne de merak ediyordu ama böyle giderse daha kötü olacaktı, kafası allak bullak olmuş Kontes daha fazla düşünmek istemedi ve uykuya daldı.

Dük onun uykuya daldığını anlayınca kaldırıp odasına taşıdı başına ıslak bir bez koydu, acemiydi bu konularda Andrew, annesinin o hasta olunca yaptığı gibi yapmıştı yüreği burkuldu bunu düşününce, kontesin saçlarını okşayıp çıktı odadan, adımları gittikçe uzaklaştı. Kontes ile abi kardeş gibi oldukları için bu kadar azap çekiyordu, dük kendini böyle bir halde bulacağını hiç bir zaman beklemiyordu ama olmuştu işte, artık Kontesi korumaya Tanrı şahitliğiyle yemin ediyordu ya, yetmez miydi bu? Yetmezdi. Böyle dururken nasıl koruyacaktı onu sadece kendini avutuyordu umduğu tek şey Katherine'in iyi olmasıydı.

Gece onun için uzun geçmişti uykusuzluk bütün bedeninini sarsarken suyunu tek yudumda bitirdi. Aileleri hâlâ gelmemişti hoş, gelselerdi de bu durumu açıklayacak bir insan yoktu karşılarında.

Sessizce oturdu birkaç saat öylece şömineyi izleyerek huzur veriyordu ona bu manzara, ateş baktığın sürece ısıtır ama bir kez olsun görmezden gelirse o ateş heryeri sarar ve insanı küle çevirir belki bu yüzden hep cazip gelmiştir Andrew'e ateş...

Pek uykusu yoktu ama yine de yorgun hissediyordu, kafasını koltuğun altın varaklı bölümüne yaslayıp gözlerini kapattı.
"Yarın güzel şeyler olsun..." diye mırıldanıp huzurlu bir şekilde uyudu.

Çok mu kısaydı? Olsun diğer bölüme söz telafi edeceğim,

Yazarınızdan sevgilerle...



Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Feb 17, 2018 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

DÜK & KONTESHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin