BÖLÜM-36

2.4K 141 68
                                    


♥♦♥♦♥♦♥♦♥

Bölüm Müziği: Cascada -> Everytime We Touch

♥♦♥♦♥♦♥♦♥

Gökyüzündeki milyarlarca yıldızda saklı benim mutluluğum. Işıltısı gözlerimde, sihri hüznümde. Siyaha işlenmiş ışıkların beni aydınlatma zamanını bekleyeli yıllar olsa da omuzuma düşen her bir yağmur damlası bana bir gün daha sabretmem için yalvardı.

Ruhumun karanlığına yapışan ellerim, aynada aydınlık tarafı arar dururken onları yine oyaladım. Fakat bir süreden sonra bana inanmaz oldular. Karanlığı yoklamaz, düşmekten korkmaz oldular. Dizginleyemediğim asi tavırlarını bu sefer ruhuma damgaladılar. Ve yüzünü göğe çevirmiş bu tek inancı kalmış ruh, son bir dilek için gözlerini yumdu...

***

Sedyenin kenarına oturmuş, taburcu olmak için bekliyordum. Üzerimdeki hastane kıyafetlerinden Didem ve Buket'in de el yordamıyla kurtulduğumda kendimi bir nebze de olsa daha iyi hissedebildim.

Dün gece uykumu alamadığımdan arada bir gözlerimi açık tutmakta zorlanıyor ve beyaz fayanslara dalıp gidiyordum. Artık gidebileceğime dair nihayet doktorun onayı geldiğinde daha rahat bir nefes alabildim.

Hayli beklediğimiz asansör ağır ağır bizi aşağı indirirken kimseyle göz teması kurmamakta kararlıydım.

Orkun arabaya binmeme yardımcı olduğu sırada gözlerim Anıl'ı tarasa da beni görmek istemediği gerçeğini aklımın bir yerine kazımıştı.

Ona doğru attığım her bir ön adımı tozlu yolundan silkelerken, beni bariyerlere fırlatmıştı. Ne var ki siyaha gömülen bedeninde bir suç bulamıyor, yine koca yükü kendi sırtıma asıyordum.

Güçsüzlüğümün farkındalığıyla kilit vurduğum çenemin, ileride bir gün beni devireceği bilinci, soluduğum milyonlarca acı gerçekten yalnızca bir kelimeydi.

Benden uzak durmasını isteyen bendim. Dahası haberim olmadan da olsa geçmişine kazıdığım kan kırmızısı korkuyu geleceğine iliklemiştim. Onun bileklerini bu suçlu halatlara bağlayan bendim. Kemliğin hüküm sürdüğü ve başını benim pişmanlığımın yönettiği bu kasabaya onu hapsetmiştim diğerleri tek tek topraktan bir beden olurken.

Zaman geçtikçe kendini yineleyen aramızdaki köprü, asıl gerçeklerin ortaya çıkacağı esnada yalnızca Anıl'ı değil, özellikle beni de yerle bir edecekti. Ancak içimde öyle bir korku vardı ki asılların yüzeye çıktığı en yakın zaman oraya hükmediyordu.

***

Hastanenin önünde bizden ayrılan Yağız'a ve oteline giden Buket'e bakışlarımla veda ettiğim o yandan eve geldiğimiz bu ana kadar ağzımı bıçak açmamıştı.

Didem ve Orkun yürüme egzersizi yapmamı söylese de attığım iki adımdan sonra kendimde bir diğeri için güç bulamadım. En sonunda uykunun iliklerime bahşettiği yorgunluk beni koltuğa doğru itti.

Ensemi koltuğa yaslarken sırtım için en iyi konumu bulmaya çalıştım. Didem de yanı başıma oturduğunda gün içinde ilk kez gördüğüm Anıl oturma odasının kapısının eşiğinden görüldü lâkin ne varlığımı fark edecek davranışta bulundu ne de umursadı.

Odanın sessizliğiyle Doruk'un heyecanına tedirginlik karışmış sesi bizi buldu. Anıl'a dönüp, "Annem dün gece rehabilitasyondan çıktı." kelimeleri hayli karıştırıyor, sanki onları dökmekte zorlanıyordu.

"Annesi neden rehabilitasyondaydı?" Diye bir soru yönelttim çatallaşmış ve uzun süre konuşmadığımdan kısık çıkan sesimle. "İstediği zaman anlatır. Bu onun özeli, üzgünüm." Haklı olarak soruma nokta koyduğunda kendi kendime 'Yani hiçbir zaman.' diye ekledim Doruk konuşmasına devam ederken.

PARANOYAKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin