BÖLÜM-2

13.5K 621 121
                                    

♥♦♥♦♥♦

Bir yığın işi Yağız'ın üzerine yıkmak kulağa pek merhametli gelmese de daha fazla zaman kaybetmeden bir ya da iki dakikalık bir arayla çocuğun arkasından çıkışa yöneldim.

Yumuşak esinti havadaki bütün soğukluğu yutuyordu.Karanlıkta beni göremeyeceğini bildiğimden iki dakikalık o arayı daha da kapattım.Sokağı yarım yamalak aydınlatan sokak lambaları sayesinde çocuğu gözden kaçırmamayı başarıyordum.

Esinti saçlarımı yüzüme savururken onları kovdum.Nefesimi dışarıya verdiğimde ağzımdaki sıcak hava dışarıdaki soğuk havayla karışınca havalı bir duman atmosfere karıştı. Fakat bir müddet Can ve çocuğun peşi sıra ilerlediği yollar ikiye bölündü ve ikisi de tercihini farklı kola kullandı.İkisin de gitti yere saniye arayla bakarken gözlerimi kırpıştırdım.Şaşkınlığımı ayaklarımın altına alarak çocuğun peşine tekrar takıldım.

Olacakları kendim de merak ederek adımlarımı sabırsız attım ancak bu yine de içimde bir şekilde belirmiş endişe parçalarını yok etmeye yetecek derecede değildi.

Her adımda karanlık beni daha da içine alıyor ve ne zaman duracağımdan bir haber ilerliyordum.En son çocuğu takip eden gözlerim fazla kuytu ve neredeyse tamamen gözden uzak bir yerde durdu.

Çocuğun girdiği binaya bakarken burada ne işi olduğunu düşündüm.Belki de burada yaşıyordu fakat çocuğun görünüşü tamamen mantığa ters düşen bir zenginliği ortaya apaçık seriyordu.Böylesine zengin -en azından öyle görünen- birinin burada yaşıyor olması yalnızca inanılmaz değil mantıksızdı da.

Camları gazeteyle kaplı,tuğladan eve girerken gözlerimi ona çiviledim.Apartmana ağır adımlarla girişini ve gözden kayboluşunu.Bir anlık elime ne geçtiğini düşündüm.

Bir aptal gibi yanılmaktan başka bir işe yaramış mıydım acaba? Ama şu an zekamdan çok Yağız'a acıdığım gerçeğini kendim de kabullenmiştim.Benim için bir suru görev üstelenmişti resmen.

Karanlık sokakta uğultu arttıkça gitmem gerektiğini anladım ve adımlarımı normalden daha hızlı tutarak ilerledim.Beynim bir çözüme ulaşılamayacak kadar dolu ve bedenimin de eve yürüyemeyecek kadar yorgun olduğunu bildiğimden kütüphaneye geldim.

Sandalyelerin üzerine tüneyerek uykuya dalmaya çabaladım.Üşümemek için omuzlarıma ceketimi örtmüş klimayı bile çalıştırmıştım.Fakat bir sağ bir sol derken uyuyamıyordum ve ben nasıl olduğunu bile anlamadığım bir anda aralık perdenin arasından güneş ışığı yüzüme ince bir çizgi şeklinde düştü.

Uykumun olmasına rağmen uyuyamamış olmam bedenimde hayli etkili bir ağırlık hissi uyandırıyordu.Kendime gelmek için ruhuma zaman tanıdım ve bir müddet tavana öyle bakarken düne nazaran klima tenime daha hafif geliyor hatta okşuyordu ve güneşin o ince çizgisi beni uykuya davet ediyordu.Bu hissin yüzümde minik bir gülümsemeye sebebiyet vermesini sağlayan ve sadece benim değil hemen hemen her öğrencinin yaşadığı anımı hatırladım.

Kimi zamanlar okulun kütüphanesine uyuklamak için giderdik fakat bir türlü uyuyamazdık ve ne zaman kütüphaneyi asıl amacı için kullanacak olsak uykumuz gelir,hemen uyuklamaya başlardık.Şimdi olduğu gibi klimanın bir tatlı esmesi de cabası.

Ağır ağır uzandığım yerden doğrulurken belim sandalyelerin boşluğuna denk geldiğinden ağrımaya başlamıştı ve sandalyeden sarkan bacaklarım uyuşmuş,sanki yüzlerce iğne batırıyorlarmış gibi karıncalanmıştı.

Boş olduğu kadar uykulu gözlerimle az önce kalktığım yere bakarak burada kalmakla ne denli aptallık olduğum düşüncesini beynimden uzaklaştıran tek şey normal uyuma saatimden bir saat fazla oyalanmıştım.

PARANOYAKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin