BÖLÜM-28

3.2K 167 78
                                    

♥♦♥♦♥♦♥

Bölüm şarkısı: Ellie Goulding -> Figure 8

♥♦♥♦♥♦♥

Fani bir yaşamın içinde, belirgin sona karşın ciğerlere giden bir tutam nefes daha...

Yaşanılan onca anı damarları yakar ve kulaktan dolma bir söze göre; tüm hayatın gözlerinin önüne gelir. Belki de daha çok çığlık niyetine yuttuğun acılara göğüs gerersin o an, dokunamayacağın kadar simülasyon, tekrar hissedebileceğin kadar gerçekçi olsalar da.

Hani korkuyla içe akıttığınız göz yaşları var ya, işte onlar bu sefer kalbe doğru gider. Önceleri dert yanılan göğüs acıları, yaşanılan her şeye tanıklık etmiş kalpte alevlenir. Ne var ki, dünya yüzünde hiçbir şeyin gücü yetemez o lanet yangını söndürmeye.

Ölüm, yalnızca ruhun bedenden ayrılması değil... Hissetmek, tekrar ve tekrar yaşamaktır korku terlerinin kucağında ölüm. Biliyorum, çünkü her gece tekrar ölüyorum. Yıldızlar nefes almak için gökyüzündeki yerini paylaşırken ay ile, tüm rüyalar başını okşuyordu uykudaki nice insanın. Ancak çoğu insanın köşe başındaki rüyalar bende, karanlığımı aydınlatmaktan, korkularımı arındırmaktan uzak, kabuslara veriyordu yerini.

Yatağımın ortasında dizlerimi çeneme kadar çekiyor ve aşina uğultuları duymayı bekliyordum. Ay ışığının, ardında kadar açık pencereden mayhoş vurduğu tenime dökülüyordu boğazımdaki düğüm. Belki de deliriyordum kendi dört köşe karanlığımda. Kabuslar yakama yapışırken, sarsılıyordum uzay boşluğunda havadan yoksun.

Sesler arttıkça sokakların sessizliğinde, yankılar hissediyordum çıkmaz sokakların sıvası dökülmüş duvarlarında. Ellerim hep bir kaçış için duvarı yokladıysa da ben çoktan tuzağın ana karakteri olmuştum. Şimdi karanlık beni kelimelere dökmeye hazırdı. Ancak kitabın uğursuz sonu kulağıma fısıldandığında üzerime devrildi gökyüzündeki milyarlarca sarkmış zehirli mızraklar.

Ve ben bir süre sonra güneşin batmasından endişe eder olmuştum...

Etrafımdaki karmaşanın arasından parmak uçlarımda yükselip görmüştüm Ahmet'in cesedini. Vücudunun kaydığı sandalyeden boynu ve kolları sarkmıştı. Beni 22 Haziran'a götürmekte kararlı yıldırımlara izin vermeden eski yerime geri döndüm.

Can'ın küfürlü haykırışları her birimizin sesini soğururken, nihayet Orkun onu susturma girişiminde bulunmuştu. Kapıyı kapattığımız anda gözlerimin önünden bir takım görüntüleri silmekle meşguldüm. Ancak daha neler olduğunu anlamadan Didem, "Onu sen mi öldürdün?" diye sordu Anıl'a. Orkun bir an için tereddüt etse de her halinden bu soruyu sormak istediği belliydi.

"Ne?" Sorularını yinelemek yerine bakışlarına devam ettiler. Doruk ve ben tarafsız olayları izlerken Anıl, "Siz ne dediğinizin farkında mısınız? Kendi planımı neden bozayım?" diye savundu kendini.

"İşe yaramadığını düşünmüş olabilirsin." Bu sefer cesaretini Orkun konuştururken, Anıl kocaman adımlarından hiç çekinmedi. "Zaten ölmek üzere olan bir adamı öldürmedim. Ama şayet öldürüldüğünü düşünüyorsanız..." Diye başladı iki parmağını da onlara doğrultarak. "Birbirinizi sorgulamaktan başlayabilirsiniz."

Arkasını dönmüş gidiyordu ki Didem, "Neden bu kadar savunmacısın? Bir insan yapmadığı bir şey için neden bu kadar gerilir?" ancak sorudan öte öylesine bir cümle kurmuş gibiydi.

Anıl'ın kaskatı yüzünü tahmin etsem de, beni doğrulamak için tekrar bize doğru döndü. "Neden benim üzerime atmaya çalışıyorsun? Bir parmağın varsa öt. Kaçacak delik arama zira sığmıyorsun." Didem'in kahkahasıyla Doruk olası bir kazaya karşı kendini hazırladı.

PARANOYAKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin