13 Uykusuz Gece...

350 19 0
                                    

Operasyonlar irili ufaklı devam ediyordu ardı arkası kesilmeden. Askerlerin neredeyse tamamı neredeyse bitik durumdaydı, ama hissettirmemeye çalışıyorlar, birbirlerine destek olmaya gayret ediyorlardı. 


G.T.T. mevzisinde askerlerle sohbet ederken telsizci çevrimden aşağı inmem gerektiğini söyledi. Apar topar aşağı inerken de muhtemel bir operasyonu bu bedenlerin nasıl kaldıracağını düşünüyordum.

Tahmin ettiğim gibi görev emri gelmişti yine, hemen mesajı anlayıp uygulanabilirliğini içeren karşı cevapla geri gönderdim.

Bu kez farklıydı , ilk kez birliğe pusu için görev veriliyordu, 15 gün pusu atacaktık belirtilen koordinatlarda, bu daha fazla cephane, daha fazla yiyecek, kısacası hre adımda ağırlaşacak olan yük demekti. Pusudaki birliklere yardım gönderilemeyeceğinden iyi bir planlamadan sonra yola çıkmamız gerekiyordu.

Ertesi gün tim çavuşlarını topladım, durumu anlattım, gidip diğerlerine de anlatmalarını, söylemiş olduğum hazırlıkları yapmalarını söyledim. Fazlasıyla su almamız gerekiyordu, tuz tabletleri, mikrop kırıcılar... Bu pusu işi canımı sıkmıştı, 15 kişi gidecektik pusu görevine, zaten daha fazla sayıda olmamız yerimizi açıkedebilirdi ilerleyen günlerde.

Görev noktasına belirlediğiamiz zamandan 7 saat sonra ulaşabildik; kar zaten zordu, bastıran tipi yolu iyice zorlaştırmıştı bizim için. Hemen 6 kişi çevre emniyetini almak üzere belirlediğimiz noktalarda yerini aldı, diğerleri ise bu çemberin içinde görüş alanlarını gözetler pozisyona geçerek beklemeye koyuldu.

Ölüm sessizliği başlamıştı...

İlk günler

Her ne kadar yorgunluk üzerimizde fazlasıyla olsa da, kimse gözünü kırpmıyordu. Usulca Kubi geldi yanıma,

- " Hocam, kim ne zaman uyuyacak, onu belirlesek iyi olmaz mı ...? "

Kubilay haklıydı, ancak bu görevde kimse gözünü bile kırpmadan 15 günü tamamlayacaktı, buna mecburduk. Birimizin bile uyuması demek, diğerlerinin de rehavete kapılıp uyuma ihtimalini güçlendirecekti; böyle bir durumda ise bizi kimse oradan sağ kurtaramazdı. Vadinin sırtlarında yuvalanan terörist gruba karşı yapılıyordu pusu görevi. Muhtemelen onlara operasyon yapacak diğer birliğin harekâtını engellemek için onlar da pusuya çıkacaklardı, pusuya karşı pusu kurmuştuk kısacası. Kubilay bunu duyunca pek hoşnut olmadı, ancak diğer birliğin güvenliğini sağlayacağımız için daha bir silkindi, kendine geldi ve diğerlerinin yanına giderek durumu onlara da anlattı. Bu bilgiyi onlara daha önce vermem demek, göreve gidiş yolunda düşük moralli olmalarına neden olacak, bu da bizim için iyi sonuçlar doğurmayacaktı .

7. Gün

" Hocam bak, 4 kişi iniyor kayalardan aşağıya, indiklerinde temizleyelim mi hepsini..?

- Evet Kubilay, hepsini temzileyin, görevi berbat edin, ben de buradan karakola kdar kovalayayım sizi....

Susarak yanımdan ayrıldı. Kimse, grubun tamamı mağaralardan çıkana kadar tek kurşun bile atmayacaktı, bu hem diğer birliğin görevini, hem de bizim canımızı tehlikeye atardı. Bunlar keşif koluna benziyordu, zaten giyimlerinden uzaklaşmayacakları belliydi, çevreyi kontol için ara sıra yakın civarda dolaşıp geri döneceklerdi; oldu da, belli aralıklarla geri döndüler sürekli.

- " Komutanım, mağaralardan dışarı çıkan 4 girişi tespit ettik " ...

Dürbünle baktığımda, belli belirsiz gözüken çıkışları net olmasa da seçebiliyordum.

11.Gün

Askerlerime 24 saat boyunca dönüşümlü olarak 12 er saat uyumalarını söyledim, ertesi gün bir şeyler olabilirdi, dinç olmaları gerekiyordu. Uykusuzluktan gözlerim kan çanağına dönmüş, uzağı seçemez olmuştum. Artık gelmeleri gerekiyordu, telsiz bataryaları da bittiğinden kimseyle çevrime geçemezdik, hoş bitmeseler de bu imkânsızdı, bizim orada olduğumuzu kimsenin bilmemesi görevin başarıyla sonuçlanması açısından hayati önem taşıyordu.

13 ncü gündeydik, halâ ses yoktu. Bize verilen emir, 13 gün dolduktan sonra diğer birliğin gelmemesi durumunda nasıl geldiysek, o şekilde oradan ayrılmamızdı.

14 ncü gün de gelen olmayınca o gece oradan ayrılacağımız söyledim, ay da yoktu tepemizde, gelişimiz gibi, dönüşümüzü de fark etmeyeceklerdi.

- " Hocam, mağaraların çıkışlarını tespit ettik, günlerdir buradayız, bizden haberleri yok, bu gece gidip oray havaya uçuralım " ...

Yine Kubilaydı konuşan. ( Kubilayı çok sevdiğimi bildiklerinden olsa ferek, aramızda ulak olmuştu sanki )

Düşünmüyor da değildim, yanımızda yeterli miktarda A4 ve C4 vardı. Herkesin 2' şer kilo taşıdığını düşünürsek toplam neredeyse 30 kilo patlayıcımız vardı; mağaraları başlarına yıkmamıza yeter de artardı bile.

Tamam dedim, Kubilay sen burada kalacaksın; Mehmet, Abdullah, Cengiz,İsmail ve Soner; sizler benimle geleceksiniz. Herkes 6 ' şar kilo taşıyacaktı, tuzaklamaları hazırladık, sadece fünyeler oraya ulaştığımızda takılacaktı; herkes ne yapacağını biliyordu.

Kubilay'a terslik olurda çatışma çıkarsa tek mermi bile atmamalarını, yerlerini belli etmden yavaşça çekilerek karakola dönüş yoluna geçmelerini söyledim, isteksizce kabul etti.

İki saat sonra vadiyi aşarak ters istikametten mağara girişlerine ulaştık, fünyeler takıldı, zaman ayarları aynı anda çalıştırıldıktan sonra hızlıca geri çekilmeye başladık. Aşağı inerken ardımızdan ateşe başladılar, Soner'in düştüğünü gördüm sadece karanlıkta, diğerleri durup onu almaya yeltenince, çabuk devam edin dedim. O anda Patlayıcıların infilâk etmesiyle kulakları sağır eden bir gürültü oldu ve mağaraların olduğu tepe olduğu yere çöktü, ancak atış halâ devam ediyordu; bizim de fark edemediğimiz nöbetçileri olmalıydı bunlar. Kubilay'ın olduğu bölgeden ateş gelmemesi Kubilay'ın dönüşe geçtiğini gösteriyor diye düşünürken, ters istikametten bize ateş açanlara karşılık verilmeye başlandı, şaşırmıştım, orada olduğumuzu bilen yoktu, hem olsa da bu kadar çabuk gelmeleri için ışınlanmaktan başka çareleri yoktu.

Kubilay'dı bu, biz mağaralara doğru ilerlerken, o da ters istikametten mağaralara yaklaşarak ve beklemeye başlamış. Mağaraların olduğu yerdeki görüntüden oradan kimsenin sağ çıkamayacağı belli oluyordu. Bize ateş açanlar ise sağa sola yayılmış 6 kişilik grup baskı altına alınmış, ateşleri bastırılmıştı.

Hemen geri dönerek Soner'e ulaştım. Gözlerimin içine bakarak,

- " Ben demiştim içimden, ya Abdullah ya Komutanım gelir diye " ve bunnları söyledikten sonra bayıldı. Yarası ağır değildi, fakat ani kan kaybından şoka girmek üzereydi, elimden geleni yaparak sırtıma aldım ve koşmaya başladım.

----

Oradan hepimiz sağ çıktık; ertesi gün özel kuvvetlerin yaptığı araştırmada, mağaraların içinde en az 30 kişi kadar bir grubun olduğu tespit edildi. Soner'in yarası iyileşti, hemen izine gönderdim onu. Kubi... Ona diyecek laf yok, beşimizin hayatını o kurtarmıştı cesaretiyle.

-------------------
DEVAM EDECEK
-------------------

Genghis Khan
Siirt / Şubat 1992

Güneydoğu Ve YaşadıklarımHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin