Merhaba. Çok da içime sinmedi bölüm, ama yazdım işte, ne bileyim... Özlemişim yazmayı. bölüm şarkımız Austin Jones~Leaving This World. İyi okumalar. Beni oysuz ve yorumsuz bırakmayın lütfen. Özellikle satır içi yorumlar atın;) İyi günler...
...
"Elmira, uyan." Gözlerimi açtığımda Emre Fethiye'ye döneceğimizi söyledi. Yavaşça kıpırdandım ve kalktım. Ardından birkaç parça kıyafeti çantaya sıkıştırarak gitarımı da yanıma aldım. "Ne kadar kalacağız?" Emre sürenin uzayabileceğini söylediğinde biraz daha kıyafet tıktım çantaya. "Peki, onunla sohbet etmem gerekecek mi?"diye sordum bıkkınlıkla. "Birkaç kelime etsen iyileştiğini fark eder." Evden çıkıp bizi arabada bekleyen Meriç ve Okyanus'un yanına gittik. Meriç bana Ateşle Oynayan Kız'ı uzattığında kafamı iki yana salladım. "Şu an polisiye çekecek havamda değilim."diye mırıldandım. Başka ve daha az polisiye bir roman uzattı. Biraz inceleyip okumaya başladım.
"Sizi bir arada görmemeli Serkan. Yoksa ayırır. Meriç de bir süre başka bir otelde kalacak. Geldiğinde ona donuk gözlerle bakmamaya çalış Elmira, biliyorum ki bu yapabileceğin en zor şey ama dayanmak zorundasın. İyileşme yolunda hızla ilerlerken bir daha o kliniğe kapatılman hepimizi üzer." Başımı kitaptan kaldırdım ve onayladım. Sonra arkamdaki başlığa yaslandım. Okyanus radyoyu açtı ve arabayı Arctic Monkeys şarkılarından birisi doldurdu. Gözlerimi kapattım ve kitabı kenara bıraktım. Babamın en sevdiği şarkı çalmaya başladı sonra. Gözlerimi açtım.
"Kapatır mısınız?"diye fısıldadım güçlükle. Yanaklarımdan birkaç damla süzülürken radyo kapatılmadı. "Kapatın şu lanet şarkıyı!" Ellerimi kulaklarıma tıkadım. Meriç ellerime uzandı ve kulaklarımdan çekti. "Kapatın şunu." Tesadüf olamazdı. "Bu şarkının anlamı ne? Babanın en sevdiği şarkı mı?" Kafamı iki yana salladım. "Ne o zaman? Neden bu kadar çok ağlatabilir ki bir şarkı?" Ellerimi Meriç'in ellerinden çekmeye çalıştım, ama güçlüydü. "Yapmayın şu eziyeti."diye fısıldadım. Zamanı gelince yüzleşecektim nasılsa, ama şimdi zamanı değildi. Yüzleşemezdim, çok acıtıyordu.
Hıçkırmaya başladım. Emre radyoyu kapattı. Meriç bana sarıldı sıkıca, ama bu telafi etmezdi. Daha da yeniktim şimdi. Fethiye'ye varana kadar ağladım neredeyse. Meriç de yorgundu, belki de suçluluk duyuyordu. Arabadan indiğimizde Meriç gözlerimdeki yaşları sildi. Birbirine karışmış saçlarımı olabildiğince düzgün hale getirdi. Sonra çantamı ve gitarımı sırtına alıp belimi kavradı. Ona yaslanarak hareket ettim, gücüm yoktu çünkü. Odama götürdü beni, sonra eşyalarımı kendisi yerleştirdi. "Bilmiyorum nasıl oldu, ama seni özleyeceğim abla."diye fısıldadı. Bana sarıldığında kollarımı ona sardım. "Ben de." Odadan ayrıldığında belki üç haftadır gelmediğim otel odasına baktım.
Serkan denen aptal psikolog bana babamın ölümünü unutmam gerektiğini söylemişti. Onu öldürmek istemiştim hep. Ama yapamamıştım, bir kalbi daha durdurmak istemiyordum. Bir kalbi daha durdurmanın acısı bu taş kalbin durmasıyla geçerdi ancak.
Yatağa girdim ve örtüyü üstüme çekip gözlerimi kapattım. Silah sesiyle biten bir kabusu kabuslar kovalayınca yerimden kalktım ve Emre'nin odasına gittim. Kapıyı çaldığımda hemen açıldı. Beni karşısında gördüğüne şaşırmıştı. "Yürümek istiyorum."diye fısıldadım güçsüzlükle. İçeri gidip geldi. Kartı çekti ve elindeki ceketi omzuma örtüp belimi kavradı. Gözlerimden birkaç damla süzüldüğünde sildi. "Kabus mu yine?" Kafamı salladım. Otelden çıktık ve sert esen rüzgara direnerek yürümeye başladık. "Konuşmak ister misin?" Reddettim. "Hayalet'e gidelim mi?"
Onayladım. Bara girdiğimizde Emre'ye telefon geldi. O da Deniz'e emanet etti beni, ardından çıktı.
"Tekila?" Deniz onayladı. Bana bir bardak doldurdu. Uzattığı anda fondipledim. Okyanus kızacaktı, ama en azından bir süreliğine unutacaktım. İkinciyi de içtim. Deniz karaokeye çıkmamı söylediyse de bu gece gözlerden uzak olmak istiyordum. Birkaç bardak daha içtim. Bu sefer daha dirençliydim sanki, en azından az çok yürüyebiliyor ve ne dediğimi algılayabiliyordum. Deniz barın kapanmasına yakın kolumdan tuttu ve bardan çıkıp yürümeye başladık. "Neden bu kadar içtin?" Omuz silktim. "Canım öyle istedi çünkü." Çünkü acı çekiyordum. "İyi değilsin."dedi. "Sarhoşum çünkü." Çünkü hala yaşıyordum. Ama her şeye rağmen boş verip otelin kapısından içeri girerken Deniz'e el salladım. Sallana sallana asansöre yürüdüm ve katın düğmesine basıp beklemeye başladım. Kapı tam kapanacağı sırada kızın biri kapıyı tutup içeri girdi. "Selam."dedi yayvan ağzıyla. Tavırlarına sinir olsam da kafamı sallayarak onu selamladım. "Aynı kata gidiyormuşuz." Kata geldiğimizde yavaş yavaş yürüdüm ve odamın kapısını açarak içeri girdim. İçerideki kişileri görünce yanlış odaya girdim sandım. Ama sonra onları görünce feleğim şaştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SİYAHIN KADERİ
Lãng mạn"Ölüm araftır." diye fısıldarken şeytan kulağıma, cehennemde kavrulmaya dünden razıydım. "Haydi, bağır acılarını. Rahatlarsın." O uçurumda duyduğum ilk sözcüklerdi bunlar... Şimdi o uçurumun kenarındayım işte, yüzleştiğimiz o gece düşerken içime; gö...