18~ZAMANI GÖSTEREMEYEN SAAT...

46 10 5
                                    

Ruhumun derinliklerinde geriye işleyen bir saat var. Ve ben bu saati durduramadıkça yaşam beni esir alıyor. Kelimelerim dilime varmıyor, varsa bile onları dışarı itecek gücüm yok. Olduğum yere çakılıyım sanki, ve içimde bir saat olduğu halde zaman kuramından oldukça uzak, geçmişe doğru bir yolculuğa çıkıyorum. Bir gün doğumuma gideceğim ve o gün kendimi öldürmüş olacağım.

...
Zamanın gerisinde bir yerde uyanmak bile acımı tanımlamaya yetmezdi. Saatlerdir yattığım yatakta bir o yana bir bu yana dönüp duruyordum ve uykuyu istediğim halde uyuyamıyordum.

"Hayatta insanın her istediği gerçekleşmez."diye söylemişti annem bir keresinde. Evet, her ne kadar nefret etsem de bu sıfat ona kendi ödülüydü; dünyaya bir çocuk getirmesinin ödülü...
Ama yine de annelik sadece doğurmakla ölçülemezdi. Onun büyümesi için emek vermedikleri sürece çocukları ölürdü ve annelik sıfatından tekrar mahrum kalırlardı.

Annem de benim büyümem için en ufak çaba dahi sarf etmemişti. Babam hem annem olmuş, hem de kendi görevini üstlenmişti. O kadın gibi yan çizmemişti hatta dahasına bile katlanıp beni kendisi büyütmüştü. Şimdi ise o kadın gelip hayatım hakkında kararlar alabiliyordu. İşte, en büyük kanıtı şu anda yatıyor olduğum yataktı. Büyük kabuslardan sonra sinir krizlerine girip her yeri dağıtınca Okyanus istemese de beni yatağa kelepçelemişti. Çırpındıkça canımı daha çok yakmıştı kelepçeler, canım yandıkça ağlamıştım. Ağladıkça sinirlenmiş, daha fazla asılmıştım çıkarmak için. Sonra birisi yeni iyileşmiş olsa da kanatmıştım bileklerimi. Şimdiyse bütün olanların şokunu atlatıp uyumaya çalışıyordum. Olmuyordu tabi, uyumak için onun kokusuna ihtiyacım olduğunu fark edeli saatler geçmişti. Ama gelmemişti.

Gözlerimi kapattım ve gelen yaşları geri ittim. O sırada odanın kapısı açıldı ve içeriye Okyanus girdi. Kelepçeleri son bir kez zorladım ama açılmadı. "Özür dilerim."diye fısıldadım acizlik içinde. "Yalvarırım çıkar beni." İşte bir fısıltı daha... Sesim çıkmıyordu çünkü. Bağırmaktan kısılmıştı.

"Sakin ol."diye mırıldandı. "Seni bırakacağım." Yemek getirmişti. Doğrulmama yardım edip ağzıma çorba dolu kaşığı uzattığında kafamı çevirdim. "Aç değil misin?" Kafamı iki yana salladım. Tepsiyi kenara bıraktı ve yanıma yaklaştı. Elimi uzattım uzatabildiğim kadar, tişörtünü yakaladım. Onu kendime çektim. Yanıma düştü hazırlıksız yakalandığı için. Hemen kalkmaya yeltendi ama gözlerine baktım. "Bir şey yapmayacağım."diye fısıldadım kırgınlıkla. "Anahtarlar yanımda değil."diye mırıldandı ve kalkmaya çalıştı. "Anahtar istediğimi mi sanıyorsun aptal?!" Çatlak sesimi alçalttım. "Uyur musun benimle?" Suçlulukla yüzüme baktı. Sonra kollarını belime sarıp yanıma yaklaştı. Ben de kelepçelerin elverdiği kadar ona sokuldum. "İyi misin?"diye fısıldadı kulaklarıma, titrek bir nefes üfledim dışarıya. Konuşamadım, ağlamaya başladım. "Bak, seni bağlamayı çok mu istiyorum sanıyorsun? Üzgünüm ama başka türlü sakinleşemezdin güzelim." Tüylerim ürperirken söylediği şeyi tarttım. "Emre mi istedi?" Gözlerime baktı yorgunlukla. Kafasını iki yana salladı. "Söyle!" Hıçkırıklar boğazımı tıkamıştı. "Evet."diye fısıldadı üzgün olduğunu belirterek.

Kokusunu içime çektim ve yüzümü boynuna gömüp hıçkırdım. "Yapma böyle."dediğinde onun da üzüldüğünü anlamam güç değildi. Sırtımı sıvazladı yavaşça ve elleriyle ritim tutmaya başladı. Yavaş bir ritimdi bu, uyuşturucu... Uykum gelmeye başlamıştı. "İyi misin?"dediğinde nihayet ona karşılık verebilmiştim. "Uykum var."dedim yorgunluk içinde, ve kollarında uykuya dalarken bir tıkırtı duydum ve ellerimi boynuna sardı. Kelepçelerden kurtulmuştum. Acıyan bileklerimi umursamadan boynuna doladımve ona daha da sokularak uykunun derinliklerine daldım.
...
Lanet olası bir kabustan uyanırken sessiz bir çığlık firar etti dudaklarımdan. Onu da uyandırmış oldum, hemen yataktan fırladı ve tekmelediğim dolaptan beni ayırdı. Dirseğimi karnına geçirdiğimde bir anlığına öylece durdu ama sonra beni sıkıca tuttu ve yatağa yatırdı. Bileklerime yeniden kelepçeleri takarken Emre ve Meriç'i çağırdı. Emre bana yorgun bir bakış attı, ardından içeri gidip geldi. Sinirle etrafımı tekmelemeye başladım. Boşluğa savurduğum tekmeler ve ağzımdan dökülen küfürler sonucu Emre elindeki şırıngayı gösterdi. "Şş."dedi parmağına bastırarak. Poyraz belirdi birden onun yerine. "Yapma."diye fısıldadım güçten düşmüş halimle. Daha da hareketlendim ve kolumu sabit tutmadım iğneyi saplayamasın diye. Ama en son Okyanus kolumu sıkıca tuttuğunda gözlerimden yaşlar döküldü. "Yalvarırım bırak beni." Dinlemediler, iğnenin keskin acısını kolumda hissederken kalbime de aynı keskinlikte bıçaklar battı. Okyanus'un dudakları alnıma dokunurken gözlerim kapanmaya başlamıştı. "Özür dilerim güzelim."diye fısıldadı kulağıma. Bilincim de kapanırken beynimi tırmalayan sesler çoğaldı ve sonumda uykunun esiri oldum.
...

SİYAHIN KADERİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin