Fırtınaları etkileyemez rüzgarlar... Çünkü onlar fırtınanın bir parçasıdır. Sadece küçük de olsa fırtınaya rakiptirler ve günü gelecek onlar da büyüyecektir fırtınadan çaldıklarıyla. Ardından gerçek bir rakip olacak, belki de yavaş yavaş sömürdükleri fırtınayı yıkıp geçeceklerdir.
Kuru soğukta ellerimi birbirine sürttüm ve dudaklarıma yaklaştırıp nefesimle ısıtmaya çalıştım. Olmayınca da uğraşmayı bıraktım. Ölüme inat kasırgalara bulaşıyordum, gün geçtikçe yıkılıyordum. Hayatın insafına kalmış bir ucubenin tekiydim işte, hiçbir şey bu gerçeği değiştiremezdi. Mavinin azabı siyaha bulaşmıştı, öldürüyordu bu azap siyahın karanlığını. Maviye çalan bir siyah ne kadar siyah kalabilirdi ki? Karanlığımı yitirmiştim ben, benliğim benden uzaktı artık. Ait olduğum tek rengi de elimden almışlardı.
Oturduğum banktan kalktım ve denize doğru yürümeye başladım. Evden gizlice çıkmıştım, yoksa nereye gittiğimi öğrenecek üç belaya sahiptim. Bana değer verdiklerini biliyordum ve bu çok acıtıyordu. Değer verilecek bir insan değildim ben, güvenilecek, sevilecek bir insan değildim. Denizin köpüren dalgaları önümde sıra oluşturduğunda geri çekilme ihtiyacı duymadım. İki haftadır ağlamak istediğimde geldiğim bu sahil cidden içime atmama yardım ediyordu. Hissizlik yelken açıyordu içimdeki küçük dalgalara. Ama bir süre sonra karaya oturuyordu. Asla bir okyanusu barındıramamıştım bünyemde.
"Yarım kaldı hep düşler,
Yaşanmadı asla gerçek sanılan gerçekler,
Hayatın karmaşasına yem oldu hayaller,
Yaşarırken gözler,
Acıyla doldu hep kalpler..."diye fısıldayan ses Okyanus olabilirdi ancak."Güz yaprak döktü hep, kış ağladı, yaz susadı; baharsa onlara inat yeşillendi,
Acıttı hep hayatın gerçekleri,
Solda sıfır bırakıp hayalleri,
Yerine acıları getirdi." Ellerini belime sardı ve çenesini başıma dayadı. Tepki vermedim. "Yine neyin var senin?" Neyim yoktu ki?"Uyanmamayı diliyorum artık aynı kabusları gördükçe."diye fısıldadım. Bir kabusla buraya gelmiştim. "Ağlamak ister misin?" Omuz silktim. Ağlayacak hal bile kalmamıştı. Beni geri döndürdüğünde gözlerine baktım. Bir ayda iliklerime işleyen mavileri doya doya seyrettim. "Geçmiyormuş."dediğimde gözlerini kırpıştırdı. "Doğru."
Gülümsedim her şeye rağmen. "Bunu söyleyeceğimi düşünmezdim ama sanırım takmayacağım artık. Babamı çok özleyeceğim yine. Ama yaşam denen şu süslü kelimeyi devam ettirmek için başka şansım kalmadı." Gözlerimden birkaç damla düştüğünde elini gözlerimin altında gezdirdi. "Böyle yapma. Hem kendini hem beni üzüyorsun." Belimi daha sıkı kavradığında kafamı omzuna yasladım ve gözlerimi kapattım. "Çok acı verici her şey. Ama şükürler olsun yine de. Belki benden daha kötü şeyler yaşayan insanlar vardır şu dünyada. Ayağına geçirecek bir çift ayakkabı bulamayan çocuklar bile mutluluğu tadıyorsa ben şükretmezsem kendi insanlığımdan utanırım."diye mırıldandım. "Savaş çocuklarından olmak istemezdim açıkçası. Tanrı onları korusun, mutlu etsin."diye fısıldadım. Ama kalbimdeki sızı dinmiyordu.
"İşte böyle. Benim Lodos'uma ancak bu yakışır."diye fısıldadığında beni kucağına almıştı. "Cidden çok ağırım. Niye uğraşıyorsun ki?" Gülümsedi. "Ağır değilsin aslında. Kalbindeki yükleri atarsan bunu sen de hissedeceksin." Ona sokuldum ve gözlerimi kapatarak kendimi uyumaya verdim.
...
Gözüme sabahın ilk ışıkları vururken elimi yüzüme siper ederek gözlerimi araladım. Meriç ve Emre tepemizde dikiliyordu. Utançla onlara baktım. Emre güldü, Meriç de gülümsedi bana bakıp.Okyanus'a baktım göz ucuyla. Beni sıkıca saran kolların sahibi çok masum görünüyordu uyurken. Gerçekte o kadar masum olmadığını düşününce üstüme bir ağırlık çöktü. "Günaydın prenses."dedi Emre sessizce. Meriç ise Okyanus'un kafasının altından yastığı çekti. Ağır bir küfür işittik ve ardından beni saran elleri sıkılaştı. İnledim acıyla. Uyandığında ne olduğunu çözmeye çalıştı. Meriç'e baktı doğrudan. Sonra Meriç topukladı tabi. "Özür dilerim. Ne olduğunu çözemedim."diye fısıldadı. Emre ise benimle konuşmak istediğini söyledi. Odadan çıktı gitti Okyanus. Emre ise karşıma oturdu ve sıkıntıyla iç geçirdi. "İyi değilsin sen." Omuz silktim. "Aksini iddia etmedim."diye mırıldanırken esnedim. "Kabus gördün ve evden çıktın gittin Elmira. Ya başına bir şey gelseydi?" Onu umursamadım. "Ama gelmedi."dedim. Beni sarstı. "Kendine gel artık! Bir sefer böyle oldu diyelim, ikinci sefer de böyle. Ama çekirgeye ne olduğunu hepimiz biliriz değil mi?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SİYAHIN KADERİ
Romance"Ölüm araftır." diye fısıldarken şeytan kulağıma, cehennemde kavrulmaya dünden razıydım. "Haydi, bağır acılarını. Rahatlarsın." O uçurumda duyduğum ilk sözcüklerdi bunlar... Şimdi o uçurumun kenarındayım işte, yüzleştiğimiz o gece düşerken içime; gö...