1~ACI

712 74 52
                                    

Acı...acıtır mıydı yüreği? İşler miydi derinliklerine? Beyin tercüman olabilir miydi derinlere?

Benim hayatım, soru işaretleri kaplıydı. İşte, önümde hatıralar duruyordu. Yorgundum, kalbim acıyı pompalıyordu damarlarıma. Benim suyumdu acı, çöldeki deve gibi vücuduma depoluyordum. Devenin suyu bitecek ama benim acım bitmeyecekti. Her şeyin yaşanıp bittiği, geriye harabelerin; hayal kırıklıklarının kaldığı evdeydim. Hayatımın dönüm noktasıydı bu ev, nefretle acı, özlemle sevgi bir aradaydı. Ayaklarımı kaplayan geçmişin tozlarına aldırmadım ve yukarıya çıktım. O odanın kapısını araladım. Gördüğüm her şeye dokundum. Sonra geriye ilerledim, arkama dönüp koşarak merdivenleri indim. Evden çıktım.

Acıları katık etmiş, geçtiğim bilinmez, uçsuz bucaksız yollarda kalbimdeki heybeden çıkarıp yiyordum. Nereye gittiğimi bilmiyordum, ama gitmeliydim. O saçma sapan yere gitmektense burada sokaklarda yatar, ölürdüm. Yapmadığım şey değildi ki...

Birine çarptığımda ağır bir küfür duydum. Koşmaya devam ettim. Kolumu biri yakaladığında kurtarmaya çalıştım. Ama olmadı. Yüzüne baktım kolumu tutan kişinin, o da bana bakıyordu. Sinirli gibiydi. "Zorun ne?" Cevap vermedim, iki yıldır konuşmuyordum zaten. Kolumu daha sıkı kavradığında tısladı. "Özür dile." Kasıklarına bir tekme yerleştirdim ve koşmaya başladım, ciğerlerim yettiğince. Sonra arkama baktım, yoktu. Bir nefes verip yürümeye başladım.

Sağım, solum yalnızlıktı; onunla ebelemece oynuyordum sanki. Sevmiyordum, ama ona tutsaktım. Tek arkadaşım oyun oynamak istiyordu, hayır diyemiyordum. Aşık olduğum adam, canım babamdan başka arkadaşım olmamıştı benim. Sorunlu bir çocukluk geçirmiştim, arkadaş edinemezdim. İlkokul sıralarında herkesle kavga etmiştim. Babam bunun benimle ilgisi olmadığını söylerdi. Tabi ben de kendimi inandırırdım, çünkü benim için onun doğruları doğru; yanlışları yanlıştı. O bendim, ölünce kendimi kaybetmiştim; benliğimin bir parçası kayıptı artık. Birisi beni arkama sertçe çevirdiğinde sıkıntıyla iç geçirdim ve elimi yumruk yapıp açtım.

"Özür dile." Onu ittirdiğimde bir adım bile gerilemedi. Daha da üzerime geldi ve boğazımı sıktı. "Kimsin sen?" Yutkundum. Omuz silktim. Boğazımı biraz daha sıkınca tadım kaçtı. Ellerimi gövdesine dayayıp ittirdim. "Sen kimsin?" Ses tonu sakindi, ama bir ölümcüllük gizliydi sanki ardında. Beni yere bırakıp karnıma bir darbe indirdiğinde bana yapacaklarını umursamıyordum, ta ki o lanet sancıya kadar... Acıyla inlediğimde tatmin olmuşçasına gözleri parladı. Ama karnımın üzerine eğilip o acıyı sırtlanarak çığlık attığımda beni hızla kaldırdı.

Ardından çeneme bir yumruk yediğimde öylesine bir acı hissettim ki, tarif edilemezdi. Ama kalp acısıyla da boy ölçüşemezdi. Bu yüzden acının fazlasını istiyordum. "Son kez soruyorum, kimsin?" Bu sefer yüzümün yakınına mırıldanmıştı.

Bir zil sesi duyduğumda beni bıraktı ve cebinden telefonunu çıkardı. Konuşmayıp sadece dinledi. Arada onaylar gibi sesler çıkarıyordu. "Bir kız var, belki atıştırırsın." Kolumu tutup beni sürüklediğinde karşı koymaya yetecek gücüm yoktu. Tökezleyip düştüğümde umursamadı, yürümeye devam etti. Bense resmen yerde sürükleniyordum. Kolunu diğer elimle yakalayıp ayağa kalktım.

Bir bara gelmiştik. Ben çevreyi tararken birisi takıldı gözüme; Emre... Belli ki beni arıyordu. Umrumda değildi ama, bu adamdan da kurtulamazdım ya zaten. Emre gözlerini gezdirirken üzerimde durdu. Onaylamadığını belirten bir ifade sergiledi ve yaklaşmaya başladı. "Psikolog, seni buralarda görmezdik. Okyanus ne yapıyor?" Emre güldü. "Seni öldürmek için sabırsızlanıyor kendisi. Bu kız benim." Adam kolumu bıraktı ve anında Emre beni sürükledi. Karnıma bir ağrı saplanmasıyla inledim. Yere yığılırken son gördüğüm Emre'nin gözleri oldu.
...
Karşımda oturuyordu saatlerdir, bir şeyler zırvalıyordu. "Dediğim gibi, Fethiye'ye gideceğiz bugün." Bir haftadır tahammül edebildiğim tek insandı o.

SİYAHIN KADERİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin