"Uyanıyor."
Hafif bir inilti duyuldu.
"Doktoru çağıracağım." Bir kadın sesiydi.
Arkasından gelen sessizlikte mırıldanmaları daha yakından duymaya başladı. Sesleri tanımaya çalışıyordu fakat zihnindeki bulanıklık buna izin vermiyordu.
Acının farkına, sesleri tanımayı bıraktığında vardı. Kolundan başlayıp omzuna kadar uzanan şiddetli ve keskin bir acı vardı.
Bir inilti daha koyuverdi ve gözlerini aralamaya çalıştı. İki kişi başında bekliyordu ama yüzlerini seçemedi. O sırada kapı açıldı ve içeri beyaz önlüklü, kır saçlı bir adam girdi.
Yüzüne doğru eğilip "Nasıl hissediyorsun?" diye sordu ama adamın cevap verecek hali yoktu. Başındaki ağrı şiddetini artırırken kendinden geçti.
✿.。.:**.:。✿
"Uyanık mısın? Ziyaretçin var." yine aynı kadının sesiydi ve ses zihninin bulanıklığını bir bıçak gibi ortadan ikiye ayırmış, baş ağrısını artırmıştı.
Gözlerini araladığında karşısında iki kişi gördü. Kadın olanın gözleri yaşlıydı, ağlıyordu. Yanına oturup elini yüzüne koydu ve gözyaşlarına yenisi eklendi.
"Annemiz çok duygusal." Geçen günkü kır saçlı doktor elinde bazı dosyalarla içeri girmişti.
Demek annesiydi, ona dokunması tanıdık bir his değildi ama iyi hissetmişti. Bir şeyler söylemek istedi ama boğazındaki yumru buna izin vermedi. Adını bilmek istiyordu, kim olduğunu ve buraya nasıl geldiğini.
Annesi onun yüzünü okşamaya devam ederken ayaktaki adam ve doktor konuşuyorlardı.
"Kola bir ameliyat daha gerekecek."
"Hastanede fazla kalmasını istemiyoruz, ne zaman olur bu ameliyat?"
Doktor eliyle çenesini sıvazladıktan sonra "En erken iki gün sonra." dedi. Bay Kim'in tek varisini böyle bir kazadan sonra hastanede bırakmak istemeyişini anlıyordu. Fakat ona çok iyi bakılması gerekiyordu. Bay Kim doktorun düşüncelerini okumuş gibi "Merak etmeyin doktor. Oğlum evinde daha hızlı iyileşecektir." dedi.
Ev kavramı yatakta yatan gence pek bir şey ifade etmiyordu.
✿.。.:* *.:。✿
Gözünü açtığında anne ve babası odadalardı. Babası yuvarlak çerçeveli bir gözlük takmış gazete okuyor, annesi ise yine başucunda oturmuş onu seyrediyordu. Artık gözünü ne zaman açsa annesini kendini seyrederken buluyordu.
Sabahki ameliyatı iyi geçmiş, kolundaki ağrılar biraz olsun azalmıştı. Ayrıca bu sabah konuşabilmiş, annesine "Su içmek istiyorum." demişti.
Uyanık kalma süresi arttıkça anne ve babasını gözlemleyebilme fırsatı bulmuş, onlar hakkında bazı bilgiler edinmişti. Babasının büyük bir şirketi vardı ve o şirketin tek varisi kendisiydi, annesi ise ünlü bir piyanistti.
Fakat kendisi hakkında pek bir şey söylemiyorlardı veya buraya nasıl geldiği hakkında. Sadece adının Kim Jong Dae olduğunu öğrenebilmişti ve üniversite son sınıfta okuduğunu. Annesi "Hiçbir şey hakkında endişelenme Jongdae. Okulunun bitmesine az kaldı zaten, iki ay sonra mezun olacaksın." demişti.
Hemşirenin getirdiği yemeği annesi ona yedirirken buraya nasıl geldiğini sormuş, tatmin edici bir cevap alamamıştı.
✿.。.:* *.:。✿
Hastaneden taburcu olacağı gün Doktor Seo gelip onu ziyaret etmişti.
Yatağın kenarına oturup elini Jongdae'nın omzuna koyduğunda Jongdae'ya gülümsedi.
"Kendini bulman uzun zaman alır ve bu süreçte zorlanabilirsin." Doktor bir an yüzünü inceledi, Jongdae'nin gözündeki belirsiz boş bakışlar onu endişelendiriyordu. Bu durumu Bay Kim ile de konuşmuştu ve aslında Jongdae'nın hafızasını geri kazanamayacağından korkuyordu.
Jongdae başını salladı. Etrafına uyum sağladığında herkesin daha mutlu olduğunu fark etmişti.
"Sana destek veren bir ailen var arkadaşlarını gördüğünde ya da bir futbol maçı yaptığında her şeyin yerine oturduğunu göreceksin." Bunları söylemesi, Jongdae'nin kendini zorlamaması içindi. Eğer geçmişi hatırlamak için kendini zorlarsa bu hem sağlığı hem de Bay ve Bayan Kim'in istekleri için iyi olmazdı. Oğullarının geçmişi hatırlamalarını istemiyorlardı.
"Doktorun haklı, arkadaşların ve Seohyun seni çok özledi, onları gördüğünde kendini daha iyi hissedeceksin."
Annesi eşyalarını önündeki çantaya yerleştiriyordu.
"Seohyun kim?" diye sorduğunda annesi gözlerindeki ışıltıyla "Nişanlın." dedi.
✿.。.:* *.:。✿
"Benden ne istediğiniz hakkında en ufak bir fikriniz yok." Bunu söylediğinde Bay Kim anlayış bekleyen gözlerle ona bakmıştı.
"Lütfen Seohyun, sadece bir düşün."
"Oğlunuzun ölen nişanlısının yerine geçmeyi mi düşüneceğim?" Seohyun'un gözü seğirmişti.
"O öldü diye kendini ölüme sürükleyen oğlumuzun nişanlısının yerine. Hem tam anlamıyla onun yerine geçmeyeceksin. Kendi isminle oğlumun nişanlısı olacaksın."
Bayan Kim gözünde yaşlarla kapının önündeydi.
Bu insanlar aklını kaçırmış olmalıydı, evet Seohyun tam olarak böyle düşünüyordu. Elini saçlarının arasından geçirdi. Tamam, oğullarının eski nişanlısını hatırlamasını istemiyor olabilirlerdi ama neden yerine bir yenisini koymak istiyorlardı, buna anlam veremiyordu.
"Bakın ben aşçıyım, oyuncu değil."
Bayan Kim büyük salonun ortasına geldiğinde Seohyun'un gözlerinin içine baktı.
"Oğluma yaptığı kazanın nedenini, o kızı, yaşadıklarını söyleyemeyiz. Onu tekrar kaybedemem, bunu kaldıramam." Ağlaması şiddetlenmişti.
Kaybetmek... Bu kelime Seohyun'un hayatına yabancı değildi, üstelik o çok küçük yaşlardayken girmişti hayatına.
İlk önce Bay Kim'e baktı, hala kendisine anlayış bekleyen gözlerle bakıyordu. Sonra Bayan Kim'e döndü.
"Ya hafızasını geri kazanırsa, onu hatırlarsa... Ya diğer insanlar onlara ne söyleyeceksiniz?"
"O hiç var olmamış olacak. En başından beri Jongdae için sadece sen var olacaksın."
"Doktoru hafızasını geri kazanamayacağını söyledi ve geri kalan her şeyi biz halledeceğiz." diye ekledi Bay Kim.
"Hayatını kendi ellerine bıraktığımızda onu nasıl mahvettiğini gördük, bu tekrar olmayacak." Bayan Kim'in gözlerindeki kararlılık çok açıktı.
"Peki, neden ben?" Dakikalardır beynini kemiren soru dudaklarından dökülmüştü.
Seohyun ellerini Bayan Kim'in elleri arasında buldu.
"Çünkü yemeklere kattığın tattan oğlumuzun yeni hayatına da katacağından eminiz."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Cook | Kim Jongdae
Teen Fiction"Yemekte ne var?" "Yahni yapacağım." Elindeki elmayı gürültüyle yiyen Jongdae'ya döndü Seohyun. "Bil bakalım malzeme ne?" Sıkıca tuttuğu bıçağın ucunu ona çevirmişti, Jongdae zorlukla yutkundu. Kısa bir sessizlikten sonra Seohyun'dan hırıltılı bir...