Boş Kağıt

1.1K 119 55
                                    

Kapıyı onlara açan kız açık pembe ipek elbisesi, dalgalı saçları ve tatlı gülümsemesiyle çok güzeldi.

Jongdae babasından destek alarak yürüyordu ve kolu hala sarılıydı.

Eve girdiklerinde kız ona sarılmıştı ve sarılışı annesinin ona dokunduğunda hissettiklerini hatırlatmıştı. Tanıdık değildi ama güzel bir histi.

Annesi bir nişanlısı olduğunu söylediğinde yaşadığı şoku hala atlatamamıştı ama nişanlılarsa onu çok seviyor olmalıydı.

✿.。.:* *.:。✿

"Çocukluğuma ait fotoğraflarım var mı? Jongdae'nın sorusuyla yemek masasındaki çatal bıçak sesi kesilmişti.

"Evet. Hem de yüzlerce var. Yemekten sonra Seohyun sana gösterir."

Jongdae karşısında oturan Seohyun'a baktı ve günlerdir ilk defa samimi bir gülümseme yayıldı yüzüne.

"Olur."

✿.。.:* *.:。✿

"İçecek bir şeyler ister misiniz?" Bayan Kim kapının arasından başını uzatıp sormuştu.

"Hayır anne, teşekkürler." Jongdae ve Seohyun aynı anda söylemişlerdi. Bay ve Bayan Kim Seohyun'dan kendilerine anne ve baba diye hitap etmelerini istemişlerdi, böylesi daha iyi olacaktı.

Seohyun'un gördüğü kadarıyla bu konuda haklılardı, Jongdae yüzünde sıcacık gülümsemesiyle kendisine bakıyordu. Bayan Kim gördüğü manzaradan memnun bir şekilde kapıyı kapattı.

Jongdae bir sonraki fotoğrafta dört beş yaşlarında, ortalıkta çıplak bir şekilde koşturan erkek çocuğunu gördüğünde "Ahh, cidden!" dedi.

"Bu tarz fotoğraflarım olacağını hiç düşünmemiştim."

Seohyun fotoğrafı gördüğü anda 'Hangi tarz?' diye sormaktan vazgeçmişti.

✿.。.:* *.:。✿

Seohyun fotoğrafları yerine koyarken Jongdae masanın üzerinde duran minik gitar setine bakıyordu. En küçüğü ceviz en büyüğüyse bir elma büyüklüğündeydi.

"Biz nasıl tanıştık?"

Jongdae'nın sorusuyla vitrinden aldığı kristal basketbol topunu yere düşüren Seohyun korkuyla geriye sıçradı.

"İyi misin?" Jongdae'nin endişeli bakışları onun üzerindeydi, bu onu daha da kötü hissettirmişti. Seohyun eğilip yerdeki parçaları toplamaya başladı. Şimdi aşağı inip buna daha fazla devam edemeyeceğini söyleyecekti. İlk günde, ilk soruda çuvallıyorsa bu işin olur yanı yoktu.

Parçalardan birini eline battığında acıyla yüzünü buruşturdu. Bu yemek yaparken ki bıçak kesiklerine benzemiyordu. Sanki... sanki ölen birinin yerine rol yapmanın, yalan söylemenin verdiği acı bir bütün olup kesiğin içine yerleşmişti.

Sağ tarafından uzatılan peçeteyi görünce şaşırdı. Elini kestiğini belli etmemişti, ve arkası ona dönük olduğundan Jongdae'nin görmesine imkan yoktu.

Jongdae ona yatağa oturmasını işaret etti. Tek eliyle ilk önce Seohyun'un eline biriken kanı temizledi, daha sonra onun da yardımıyla peçeteyi eline sardılar.

Gülümseyerek "Teşekkür ederim." dedi Seohyun.

'Gülümse.' demişti Bay Kim. 'Eğer yanlış bir şey yaparsan gülümse, bu ortamı yatıştıracak ve sana zaman kazandıracaktır.'

"Yorgun değil misin?"

"Biraz." dedi Jongdae.

"Seohyun."

Kapıyı açacakken Jongdae'nın ona seslenmesiyle durdu.

"Sence hafızamı geri kazanacak mıyım?" duraksadı.

"Doktor inanırsam yapabileceğimi söyledi."

"Peki inanıyor musun?" diye sordu Seohyun.

"Bilmiyorum, zihnim boş bir kağıda benziyor." Kısa bir sessizliğin ardından sordu Jongdae.

"Sen... sen inanıyor musun?"

"İnanıyorum." dedi Seohyun. "Zihnin şu an boş bir kağıt olsa da onu boyayacağız. İkimizin rengiyle."

✿.。.:* *.:。✿

"Uyuyor."

Seohyun odadan çıktıktan bir saat sonra tekrar girip Jongdae'yı kontrol etmişti. Bir müddet yatağın kenarında oturup onu izlemiş, uyurken yüzünün aldığı ifadelere gülümsemişti. Jongdae uykusunda kıpırdanmaya başladığında ise odadan çıkmştı.

"Bir şeyler sordu mu?" Bayan Kim ve Seohyun'un arkadaşından büyük salona doğru yürürken sormuştu Bay Kim.

"Evet. Nasıl tanıştığımızı sordu."

"Ne cevap verdin?"

"Bir cevap veremedim." Seohyun önünde birleştirdiği ellerine bakıyordu, daha çok Jongdae'nın eline sardığı peçeteye.

"Pekala, ikiniz nasıl tanıştıysanız onu söyleyebilirsin."

'Bu kadar yalanın içine birkaç doğru eklemek...' diye düşündü Seohyun.

'Fazla tuzlu olan yemeğe fark edilmesin diye su eklemek gibi.'

✿.。.:* *.:。✿

Dört yıl önceydi. Seohyun çalıştığı restorandan kovulmuş, kapının önünde ağlıyordu. Kendisine uzatılan peçeteyi fark edince irkilmişti. Kafasını kaldırdığında güneş yüzünden karşısındaki kişiyi görememiş, elini yüzüne siper ettiğinde ise güneşten daha parlak bir gülümsemeyle kendisine bakan adamı görmüştü.

Peçeteyi kabul ettiğinde adam "Anlatmak istersen dinleyebilirim." Diyerek yanına oturdu.

"Kovuldum." Adam önünde oturdukları restorana baktıktan sonra "Burada çalışıyordun değil mi?" diye sordu. Seohyun kafasını sallamakla yetindi.

"Neden kovuldun?"

"Çok sakarmışım. Şef müdüre öyle söyledi, ama yalan söylüyor."

"Ne kadar sakarsın peki?"

"Sadece biraz, günde bir iki tabak kıracak kadar."

"Aslında bayağı sakarmışsın." Adam Seohyun'un kendisine ateş püskürten gözlerle baktığını görünce gülmeyi bırakmıştı.

Paylaştıkları kısa bir sessizliğin ardından adam heyecanla Seohyun'a döndü.

"Özel aşçı olmayı düşünür müsün?"

"Nerede?"

"K&M Şirketler Grubu'nu biliyor musun?" Seohyun başını salladığında adam devam etti.

"Oranın Ceo'su Bay Kim'in evinde."

"Oradan bakınca ünlü bir aşçılık okulundan mezun olmuş gibi mi duruyorum? Beni o evin bahçesine bile almazlar."

"Yanında ben olursam neden almasınlar?"

"Ne? Bay Kim'in oğlu falan mısın?"

Adam "Evet." dediğinde Seohyun gülmeye başlamıştı, hem de gözlerinden yaş gelerek.

"Sakar olabilirim ama salak değilim. Her gün arkadaşlarıyla restorana gelip en ucuz yemekten yiyen, bir kolayı iki kişi içen biri ve Bay Kim'in oğlu olmak..."

"Görmeden bilemezsin." Adam ayağa kalkıp elini Seohyun'a uzatmıştı. "Gidelim."

"Nereye?"

"Önce şirkete sonra eve."

"Tamam." Seohyun adamın uzattığı eli tutarak ayağa kalktı. "Güvenliklerden kaçmanı zevkle izleyeceğim."

Yolda yürürken adam tekrar elini uzatıp "Bu arada, ben Jongdae." demişti.

"Seohyun."

Böyle tanışmışlardı.

Cook | Kim JongdaeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin