Barın dar kapısından çıktıklarında sağ taraftaki hareketlilik dikkatini çekti Jongdae'nın. Birisini zorla arabaya bindiriyorlardı, küçük bir duraksamanın ardından o tarafa yöneldi. Birkaç adım sonra beyaz elbisesi ve kahverengi saçlarıyla arabaya bildirilen kişinin Seohyun olduğunu anladı.
"Seohyun!"
Koşmaya başladığında arabanın arka kapısı kapatıldı. Sürücü koltuğuna binip arabayı çalıştıran kişi ise Heo Jun'du. Korku ve öfke kontrolünü ele geçirmeden hemen önce Leo'nun sesini duydu. "Arabaya. Çabuk!"
Seohyun gözlerini loş ışığa açtı. Etraf karanlık ve tozluydu. Baş ağrısıyla yerinde kıpırdandığında sandalyenin arkasına bağlanmış kolları gerildi. Son hatırladıkları parça parçaydı. Jongdae'nın onun ismini bağırışı kulaklarında yankılandı. Bağırıp yardım istemeyi düşündü ama acıyla kısılmış sesi buna izin vermedi. Bir müddet nerede olduğunu anlamaya çalıştı. Duvarlar siyahtı, kenarda yığınla duran içki şişelerinin üzeri tozla kaplıydı. Gözlerinden bir damla yaş akarken karanlık odanın kapısı iğrenç bir sürtünme sesiyle açıldı. İçeri giren kişi oydu, Jongdae'nın barda kavga ettiği kişi. Elindeki silah ve ürkütücü bakışları Seohyun'a doğrultulmuştu. Uzun bacakları sayesinde birkaç adımda Seohyun'un yanına ulaştı. Yüzünde pis bir gülümseme belirdi.
"Ne istiyorsun?" Seohyun sesinin korkak çıkmaması için çabaladı. Şu an ihtiyacı olan şey birazcık cesur görünmekti.
"Ne mi istiyorum?" Adamın gülüşü hissizdi. Elindeki silaha baktı. "Belki biraz adalet."
"Neyin adaletini istiyorsun?" Seohyun karşısındaki adamı inceledi, isminin sadece bir kısmını hatırlıyordu. Jongdae'nın yanındaki adamla konuştuklarında duymuştu.
"Heize'in hayatının!" Heo Jun bunu bağırarak söylediğinde Seohyun yerinde sıçradı. Heo Jun, Seohyun'un gözlerinde birkaç saniyeliğine de olsa korkuyu görmüştü ve bu onu tatmin etti.
Heize'i seviyordu, onu her şeyden çok seviyordu ve karşısındaki kızın sevgilisi yüzünden onu kaybetmişti. Seohyun'un kendisine boş gözlerle baktığını gördüğünde biraz geriye gitti.
"Hiçbir şey bilmiyorsun değil mi? Jongdae sana hiçbir şey söylemedi."
Seohyun eline bağlı ipten kurtulmaya çalışırken kolunda ince bir sızı hissetti, ılık kan kolundan aşağı damladığında Heo Jun'un bunu fark etmemesi için dua etti.
"O gün kumar masasında büyük bir oyun vardı, Heize iyi oynuyordu. Onu uzaktan izliyordum. Elindeki kartları dikkatle izlemesi, arada bir masaya göz gezdirmesi ve içkisini yavaşça yudumlaması... Hepsi beni büyülüyordu." Heo Jun odanın camı kırık küçük penceresinden dışarı bakıyordu. Dışarıda esen rüzgâr ağaçların kollarını bir yaratığın kollarıymış gibi hareket ettiriyordu.
"Jongdae... O Heize'in yanındaydı bense uzaktaydım." Heo Jun bir süre konuşmadı.
"Jongdae onun yanından ayrılmıştı. İkinci el oynanırken masada kavga çıktı. Adamın teki Heize'e bağırıyordu. Heize son anda tüm parayı kaybetmişti, adam ona oyunda kalmasını söylerken o ayağa kalktı."
Seohyun'un kolu yanıyordu, ağlamamak için sıktığı çenesinin acısını tüm vücudunda hissetti.
"O adamla daha önce de kavga etmişti Heize, abisi Leo girmişti araya. Ama o gün orada Leo yoktu." Heo Jun'un konuşma tarzı biraz değişmiş, silahı tutan eli gevşemişti.
"Adam 'Sevgilinden iste, kapıda indiği arabayı gördüm.' dediğinde Heize'in gözleri ateş saçtı. 'Altına yattığın her seferinde soluğu bankada alı-' Silah sesi adamın sözünü kesmişti, koca bedeni masanın üzerine yığıldı."
"Ben masaya doğru bir adım attığımda bir silah sesi daha duyuldu ve Heize'in yere düştüğünü gördüm. Kurşun onun kalbine isabet etmişti, benim tüm dünyama." Heo Jun bir an için Seohyun'a baktı. Seohyun Heo Jun'un ağladığına emindi, kendisine baktığında gözlerinin altında cılız ışıkta parlayan bir ıslaklık görmüştü.
"Eğer Jongdae orada olmasaydı, Heize hala hayatta olacaktı!" Öfke yine Heo Jun'u ziyaret etmişti. Seohyun onun bakışındaki öfkenin parlaklığını görebiliyordu. Görünüşünün aksine sesindeki zayıflık kendini ele veriyordu.
"Beni dinlersen..."
Heo Jun "Seni dinlemek falan istemiyorum. Sadece canımın yandığı kadar onun canını yakmak istiyorum!" diye bağırdı. "Beni buraya kaçırıp başıma silah doğrultarak onun canını mı yakacaksın yani!" Seohyun'u tutan korku ve endişe sonunda patlak vermişti. "Çok masumsun." dedi Heo Jun.
"Seni sadece burada tutacağımı mı düşünüyorsun?" Yüzündeki gülümseme Seohyun'un midesini bulandırdı. Silah tekrar kendisine doğrultulduğunda derin bir nefes aldı oysa almak istediği son nefes Jongdae'nın yanında olsun isterdi. Geçen hafta yaş pastasının üstündeki mumları üflerken bunu dilemişti.
"Nefesini tut ve ona kadar say, az sonra her şey bitmiş olacak."
Büyük bir gürültüyle tahta kapı odanın bir köşesine uçtuğunda Heo Jun'un dikkati dağıldı. Odanın dışında Jongdae, nefes nefeseydi. Heo Jun silahı ona doğrulttu. "İşte." dedi. "Hikâyenin iyi çocuğu da geldi."
Jongdae odanın içine bir adım attığında Heo Jun "Biraz sonra Heize öldüğünde ne hissettiğimi anlayacaksın." dedi.
"Onu çok sevdiğini düşünüyorsun değil mi?" dedi Jongdae. İsteği Heo Jun'un sinirden bir hata yapmasıydı, silahı bu şekilde uzaklaştırabilirdi ondan.
"Ama o seni hiç sevmiyordu. Belki de ismini bile bilmiyordu."
Seohyun Heo Jun'un sinirden kasılan sol eline baktı, silahı tutan sağ eli ise silahı daha sıkı kavramıştı. Elinden ılık kan akmaya devam ederken ipin kalan kısmını da koparmaya çalıştı. Silah patladığında Jongdae keskin bir acı duyacağını düşünmüştü ama acı yoktu. Hafif aralık olan gözleri tamamen açıldığında Seohyun'un yüzünü gördü, ağzından kan gelmişti. Korkunç gerçek Jongdae'nın suratına tokat gibi çarptı. Seohyun onun kollarına düşerken gözleri yaşlarla dolmuştu.
"Neden?" diye sordu ona dokunmaktan bile korkarken.
"İnan senin canını yaktığımız kadar yanmıyor canım." Ağzına dolan kan yüzünden sesi boğuk çıkıyordu. Beyaz elbisesi kırmızıya boyanmıştı.
Odaya giren Leo Heo Jun'u tutarken Chanyeol çoktan ambulansı aramıştı.
"Dilediğim gibi olacak." dedi Seohyun. "Son nefesim sevdiğim adamın yanında olacak." Sözlerinin sıcaklığı Jongdae'nın kalbindeki buzu eritirken gözlerini kapattı.
Allahım bu kızın şirin yüzünü nasıl soldururum ben. Şu an ağıtlar yakıyorum, bana katılabilirsiniz *-*
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Cook | Kim Jongdae
Teen Fiction"Yemekte ne var?" "Yahni yapacağım." Elindeki elmayı gürültüyle yiyen Jongdae'ya döndü Seohyun. "Bil bakalım malzeme ne?" Sıkıca tuttuğu bıçağın ucunu ona çevirmişti, Jongdae zorlukla yutkundu. Kısa bir sessizlikten sonra Seohyun'dan hırıltılı bir...