Uçurtma

982 101 31
                                    

(Medyada hoş bir şarkı var ^_^)

Misafirlerin kahkahası klasik müziğin arasına karışırken gece hareketli bir şekilde ilerliyordu.

Seohyun Jongdae'yı yalnız bırakmamış, Jongdae tanışması gereken tüm insanlarla tanışırken yanında olmuştu.
Seohyun önemli isimlerin hakkında daha önceden bilgi edinmişti.

Jongdae'ya sağ taraflarında, iki masa ileride hoş bir bayanla şampanya içen adamı işaret etti.
"Choi Young Do. Şirketin muhasebe kurulunda başkan. At binmeyi ve okçuluğu çok seviyor sohbeti bunlardan devam ettirebilirsin. Ben birazdan gelirim."

"Nereye gidiyorsun?"
"Buradan kaçmanın bir yolunu bulmaya."
Seohyun gözlerindeki parıltı ile Jongdae'ya gülümsedi ve Bay Kim'in olduğu masaya doğru ilerledi.

Jongdae için bu insanlar birer kukladan farksızdı. Hayatlarını bir magazin dergisinin renkli sayfaları arasında yaşıyorlardı.
Onlara doğru biraz yürüdüğünde masadaki ikili kendisine döndü ve hafif bir sohbete başladılar. Bay Choi'nin iltifatlarına tebessümle karşılık verirken etrafına bakındı. Seohyun etrafta gözükmüyordu.

Misafirlerin yanından ayrılıp boş bir masaya yöneldi. Garsonun uzattığı şampanyalardan birini aldı ve gecenin ilk yudumunu alırken çevresine göz gezdirdi.

Klasik müziğin yerini slow dans müzikleri aldığında omzunda bir el hissetti.

"Bu dansı bana lütfeder misiniz?"
"Neden olmasın."
Sol elini göğsüne getirdi ve sağ eliyle de Seohyun'u dans edenlerin tarafına yönlendirdi.

Çiftlerin ortasına geldiklerinde Chen'in sağ eli çoktan Seohyun'un beline yerleşmişti.
Sol eli Seohyun'un elini tutarken gözleri de Seohyun'un gözlerini derin bir sessizliğe hapsetmişti.

Birkaç dakika sonra müzik bile duyulmaz olmuştu onlar için. Sadece ikisi ve hızla atan kalplerinin çıkardığı sesler vardı.
Seohyun için Jongdae'nın kirpiklerini sayabilecek kadar yakınındayken dengede durmak çok zordu.
Jongdae şu an ona öyle bakıyordu ki sanki dünyadaki en değerli şey kendisiymiş gibi hissediyordu.
O an acımasız bir netlikle farkına vardı. Onu seviyordu. Gözlerinden kısa bir korku geçti.

Jongdae Seohyun'un gözlerindeki duygu değişimini fark etti.
"Bir şey mi oldu?"

"Ne... Hayır."
Cevabını bir gülümsemeyle pekiştirdi Seohyun.
Zihnine dolan düşünceleri bir kenara itti, bunun hakkında sonra düşünecekti. Şimdi olmazdı.

"Sola doğru ilerlememiz gerekiyor, personellerin çıkış kapısından kaçacağız."

Seohyun'un planı dans edenlerin arasından bir kuğu gibi süzülerek personellerin salona girip çıktıkları kapıdan çıkmaktı.

"Tamam." dedi Jongdae.
Saniyeler dakikalarla alışveriş yaparken gözlerden uzakta kalmayı başarmış kapıya ulaşmışlardı.

"Fark edilmeden kaçtığımıza hala inanamıyorum." Jongdae'nın elleri belindeydi, uzun bir nefes koyuverdi.

Seohyun elleri dizinde, iki büklüm olmuştu.
"Aslında annem bizi gördü."

Bayan Kim'e anne demeye alışmıştı ama Bay Kim'e arada 'Bay Kim' diye seslendiği oluyordu.

"Pusulan olma görevini bitirdim, şimdi uçurtman olacağım."
"Nasıl?"
"Şehrin sokaklarında uçmaya hazırlan."

Seohyun Jongdae'nın elini tuttuğu gibi koşmaya başladı. Rüzgar saçlarının arasından geçerken arada dönüp ona bakıyordu.

"Bu topuklularla daha fazla koşamayacağım, üzerinde para var mı?"

Parklardan birine oturduklarında ayaklarında çiftler için olan spor ayakkabılardan vardı.
Seohyun masanın altından yeni ayakkabılarına baktı.

"Gözlerinle eskittin ayakkabıları."
"Çok tatlılar." dedi Seohyun.

Jongdae'nın gözleri Seohyun'un yüzünde gezinirken Seohyun hala ayakkabılarına bakıyordu.

"Bana bir şey söylemiştin ya hani."
"Ne söylemiştim?"
"Zihnin boş bir kağıt olsa da onu ikimizin rengiyle boyayacağız."

Seohyun başını kaldırıp Jongdae'ya baktı.

"Onu boyadık, ikimizin rengiyle..."
"Peki hangi renge benziyoruz?"
"Hiçbir renge. Çok farklıyız..."

Jongdae bunu sanki gizli ve büyük bir sırmış gibi söylemişti.
Jongdae'nın ağzından çıkanlar yavaş yavaş ama engellenemez bir biçimde Seohyun'un kafasına yerleşti.
Bir şeyler söylemek için ağzını açtığında koluna düşen iri yağmur tanesiyle irkildi.
İri yağmur tanesini diğerleri takip ederken parktaki birkaç kişi çoktan parkı terk etmişlerdi. 

Bir barın sağ tarafında kalan garaj girişi tarzı yere sığındıklarında çoktan sırılsıklam olmuşlardı. Jongdae üzenlerine tuttuğu ceketi indirdi, kolları ağrımaya başlamıştı. Sert esen rüzgar ıslak gömleği koluna yapıştırıp üşümesine neden oluyordu.
Seohyun ise ıslak ve hafif çamurlu olan ayakkabılarına bakıp iç çekti.

Jongdae ona döndüğünde "Bunların yenisini alırız değil mi?" diye sordu.

Jongdae gülmeden edememişti.
"Alırız."

"Renklerini de çok sevmiştim, aynısından alalım."

Jongdae Seohyun'un yüzünü kendisine çevirip yüzüne yapışan ıslak saç tutamını kenara çekti.

Dudakları birbirine değdiğinde havanın soğuğu kırılmıştı.

Cook | Kim JongdaeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin