(Medyaya çok güzel bir şarkı bıraktım, şiddetle tavsiye ederim.)
"Günaydın"
Jongdae gözünü açtığında Seohyun odasındaydı, camları açıyordu.
"Günaydın." dedi Seohyun ona dönerken.
"Bugün hava çok güzel."
"Evet, kuşların sesini duyabiliyorum." Jongdae sağ eliyle üzerindeki yorganı kaldırmaya çalışıyordu.
"Yardım edeyim."
Seohyun yorganı onun üzerinden çekmiş, ayağa kalkmasına yardımcı olmuştu.
"Kahvaltıdan sonra yürüyüş yapmak ister misin? Hem sorularının cevabını alırsın."
"Tamam." dedi Jongdae.Kahvaltı Jongdae'nın birkaç sorusu dışında sessiz geçmişti.
Bahçeye çıktıklarında Seohyun Jongdae'nın daha rahat yürümesi için koluna girmiş, onu evin arkasındaki salıncaklara götürmüştü."Cidden biz böyle mi tanıştık?"
"Evet, senin güvenliklerden kaçmanı zevkle izleyecektim ama onun yerine sen benim renkten renge girmemi izledin."Seohyun bahçe duvarının üstüne çıkmış Jongdae'nın gülmeyi bırakmasını bekliyordu.
"Ne zaman bırakacaksın gülmeyi? O gün de yeterince gülmüştün."
"Fakat bu çok komik!" Jongdae gözünden gelen yaşları sildi.
"Parça parça da olsa bunları hatırlamak isterdim."
Ortama hakim olan duygu bir anda değişmişti.
Seohyun çıktığı duvardan inip Jongdae'nın yanına geldi, onu iyi hissettirmek istiyordu.
Salıncağın önünde diz çöktü ve elini onun elinin üstüne koydu.
Jongdae'nın yüzünde buruk bir gülümseme vardı.
"Bundan daha güzel anılarımız olacak ve onları hatırlayacaksın."
Jongdae'nın gülümsemesi gerçek bir gülümseme halini aldı. Seohyun'un elinin sıcaklığını sevmişti, onu onaylarcasına elini hafifçe sıktı.
Varlığının verdiği güven duygusuna alışmıştı.Günler haftaları kovalarken Kim ailesini bir telaş sarmıştı. Şirketin 60. kuruluş yıl dönümü için hazırlanıyorlardı.
Jongdae'nın kolundaki sargı çıkmıştı ve artık destek almadan yürüyebiliyordu. Hatta geçen cumartesi Seohyun'la ormanda koşu bile yapmışlardı.
Aralarındaki bağ gün geçtikçe güçlenirken Seohyun'un korkuları da beyaza bırakılan siyah gibi her yana dağılıyordu. Bir şeylerden korkarak yaşamak... Bu onun için çok zordu. Hele ki korktuğu şey bir insanın anılarına tekrar sahip olmasıysa. Çünkü anılar sizi asla bırakmazdı, kaybolmuş gibi görünse de elbet gün yüzüne çıkardı. Tıpkı gecenin karanlığı silinip güneş kendini gösterdiğinde yanı başınızda beliren gölgeniz gibi.Aynadaki yansımasına son kez baktıktan sonra elindeki fırçayı masanın üzerine bıraktı Seohyun.
"Pekala, bugünü de kurtaralım."
Sabah kahvaltısını hazırlamak için odasından çıkıp mutfağa geçen koridorda yürüdü.
Yardımcılar çoktan hazırlığa başlamışlardı. Bugün cumaydı ve Bay Kim'in yumurta günüydü.
Seohyun Hyorin'in soyduğu yumurtalara değişik şekiller verdi. Geniş bir tabağa doğradığı marulları koyduktan sonra üstüne yumurtaları dizip kenarları süslemek için Yeseul'dan biraz yeşillik istedi.
Hazırladığı tabağı bahçeye hazırlanan masaya götürmek için arkasını döndüğünde Jongdae ile burun buruna geldi.
Seohyun'un elinden kayan tabağı olduğu gibi yakalamayı başarmıştı Jongdae."Bu seferki sakarlığını neye bağlayacaksın acaba." derken bir yandan da tabaktan aldığı marul parçasını yiyordu.
"Arkamda sinsice beliren dinozora."
Seohyun başını kaldırdığında Jongdae'nın savaş ilan eden bakışlarıyla karşılaştı. Jongdae ona doğru atıldığında o çoktan mutfağın ortasındaki masayı kendine siper etmişti. Jongdae sola doğru atak yaptığında o sağa yöneldi.
Mutfakta başlayan kovalamaca Seohyun'un Bay Kim'in arkasına saklanmasıyla son bulmuştu. Bay Kim Jongdae'ya karşı Seohyun'u savunmuş, eşinden de destek almıştı.
"Bizimle alışverişe gelmek ister misin?" Bayan Kim meyve suyunu yudumlarken Jongdae'ya döndü.
"Aslında bugün arkadaşlarla buluşacaktık." Jongdae'nın yakın arkadaşları Chanyeol ve Suho sık sık ziyaretine gelmiş, ona dersler konusunda da yardımcı olmuşlardı.
Chanyeol ve Suho Bay Kim'den aynı anda mesaj aldıklarında şaşırmışlar, Bay Kim'le buluştuklarında ise Bay Kim'in isteği karşısında ne söyleyeceklerini bilememişlerdi.
Yakın arkadaşlarına bir yalanı yaşatmak ne kadar doğru olabilirdi bunu hala aralarında tartışıyorlardı ama Bayan Kim ile görüştüklerinde onlara hak vermişlerdi. Jongdae'nın geçmişi gizemliydi, sevgilisi karanlık bir sır gibiydi. Onu sadece birkaç kez görmüşlerdi. Jongdae iki ay içinde ona aşık olmuş, aralarında yüzük bile takmışlardı. Bay ve Bayan Kim ise bunu öğrendiğinde ise Kim malikanesi büyük bir arenaya dönüşmüştü.
"Peki, biz kız kıza takılırız o zaman." Bayan Kim son yudumu da içtikten sonra masadan kalktı.
"Hadi Seohyun, gecenin kraliçesi olmak istiyorsak acele etmeliyiz."
Seohyun, göğüs kısmında taşların bulunduğu bordo elbisesi ve annesinden kalan küçük altın rengi küpeleriyle geceye hazırdı. Topuklusu biraz ayağını sıksa da aldırış etmedi.
Odasından çıktığında Jongdae onu köşede bekliyordu. Ona doğru yürüdüğünde Jongdae'nın gözlerinden küçük bir parıltı geçti.
"Bir dakika... Sakar Seohyun?"
"Ta kendisi." Seohyun iki eliyle elbisesinden tutarak Jongdae'yı selamladı.
"Külkedisi masalından fırlamış gibisin."
"Ben de senin için aynısını söylemek isterdim ama bir prens olacak kadar yakışıklı değilsin."
Jongdae bir şey söylemek için ağzını açtı fakat hiçbir şey söyleyemediğinde ikisi de güldüler.
Vale kapıyı açtığında Seohyun elbisesi ile uyumlu küçük, siyah el çantasını alıp arabadan indi. Jongdae hemen yanında belirmişti.
"Heyecanlı mısın? "
"Mideme ağrı girecek kadar." Jongdae'nın cevabı Seohyun'u güldürmüştü.
"Tamam o zaman gözlerini kapat ve derin derin nefes al."
Söylediklerini yapan Jongdae'ya baktı Seohyun. Kalbi göğüs kafesine korkunç bir basınç uyguluyor nefes almasını zorlaştırıyordu. Eli onun yüzüne gittiğinde kendini durdurdu. Son birkaç gündür ona dokunmak isterken buluyordu kendini. Sevdanın tam bittiği yerlere... Kirpiklerine veya parmak uçlarına.
Dün akşam yemekten sonra Bay Kim'in isteği ile kahve yaparken Jongdae ona eşlik etmiş, fincanları almak için aynı anda uzandıklarında birbirine değen elleri midesinde kelebek etkisi yaratmıştı. Jongdae ona bakıp gülümsemiş, gülümsemesi midesindeki kelebekleri iki katına çıkarmıştı.
Jongdae gözünü açtığında Seohyun onun koluna girdi.
"Bana tutun ve sakın bırakma, bugün senin pusulan olacağım."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Cook | Kim Jongdae
Teen Fiction"Yemekte ne var?" "Yahni yapacağım." Elindeki elmayı gürültüyle yiyen Jongdae'ya döndü Seohyun. "Bil bakalım malzeme ne?" Sıkıca tuttuğu bıçağın ucunu ona çevirmişti, Jongdae zorlukla yutkundu. Kısa bir sessizlikten sonra Seohyun'dan hırıltılı bir...