Mutfaktan yayılan koku büyüleyiciydi. Karabiber, nane, fesleğen, kekik, kimyon... Hepsinin kokusuyla ağırlaşmıştı hava. Genişçe bir kaba koyduğu etin üzerine sırasıyla bu baharatlardan koymuştu Seohyun, hepsinden birer tutam. Daha sonra Bay Kim'in şarap mahzeninden getirdiği seksen sekiz yıllık bir şaraptan bir bardak kadar ekleyip ağzını kapatmıştı kabın. Yaklaşık iki saat dinlenmesi gerekiyordu. Kolundaki saate baktıktan sonra kabı arkasındaki masanın üzerine koydu. Yanından geçen Jongdae bir kasenin içindeki yeşil maydanozlardan bir dalı alıp ağzına attı ve mutfağın bahçeye açılan kapısından çıktı.
Jongdae'nın arkasından baktıktan sonra dolaptan çıkardığı mantarları doğrayıp suyun altında dört dakika bekletti Seohyun. O sırada beş tane orta büyüklükte yeşilbiber doğrayıp tavada az yağda kavurdu, üzerine mantarları ekleyip karışımı baharatlandırdı. Jongdae tekrar mutfakta belirdi ve yine bahçeye açılan kapıdan çıktı. Yine onun arkasından bakakalmıştı Seohyun. Eli tahtanın üzerindeki bıçağa uzandığı anda kapıdan içeri giren Jongdae'yı gördü.
"Yemekte ne var?" Jongdae masanın üzerindeki elmalardan bir tanesini kapıp ağzına götürdü. "Yahni yapacağım." Elindeki elmayı gürültüyle yiyen Jongdae'ya döndü Seohyun. "Bil bakalım, malzeme ne?" Sıkıca tuttuğu bıçağın ucunu ona çevirmişti, Jongdae zorlukla yutkundu. Kısa bir sessizlikten sonra Seohyun'dan hırıltılı bir ses duyuldu. "Sen, Jongdae. Yahninin içinde sen olacaksın!" Ardından elindeki bıçakla tüm evin içinde Jongdae'yı kovaladı.
Ertesi gün sabahın altısında gözlerini açtı Seohyun. Birkaç dakika yatağın içinde öylece bekledi. Sonra üzerini giyinip kahvaltıyı hazırlamak için mutfağa gitti. Diğerleri çoktan ayaktaydı. Hyorin elindeki domatesleri yıkıyordu, Yeseul ise kırdığı altı yumurtayı bir kâsede çırpıyordu. "Günaydın." dedi Seohyun. Yeseul onu gördüğünde şaşırmıştı, çünkü evde çalışanlardan yani kendilerinden başka kimsenin olmadığını düşünüyordu. Bay ve Bayan Kim balık tutmaya gitmişlerdi, Jongdae ise daha erken bir saatte çıkmıştı. "G-günaydın." diye cevap verdi. Seohyun üzerine bir önlük geçirirken "Altı yumurta az değil mi?" diye sordu. "Beş kişi için yeterli bence."
"Beş kişi?" Seohyun tek kaşını kaldırarak sordu.
"Bay ve Bayan Kim balık tutmaya gittiler, Jongdae ise onlardan daha önce çıktı." Seohyun'dan habersiz bir yere gitmek... Jongdae'nın yapacağı bir şey değildi. Son zamanlarda lavaboya giderken bile ona haber verirken bugün habersizce gitmesi Seohyun'u düşündürmüştü. "Tamam, o zaman sen yumurtayı hallet. Ben de diğer şeylere bakıyım." dedi Yeseul'e.
Akşam Seohyun'un odasına elinde büyük bir kutuyla girdi Jongdae. Siyah kutu parlak, bordo bir kurdeleyle süslenmişti. Jongdae'yı gördüğünde ayağa kalktı Seohyun. Üç gün önce aldığı yeni tarif kitabından bir şeyler bakıyordu. Jongdae elindeki kutuyu ona uzattığında "Bu ne?" diye sordu. İçindeki heyecanı zor bastırıyordu. "Aç." dedi Jongdae.
Seohyun kutuyu yatağın üzerine bırakıp kurdelesini açtı. Bordo tüller arasında sarılı olan şey bir elbiseydi. Aynanın karşısına elbisesiyle geçmesi birkaç dakikasını almıştı Seohyun'un. Üzerindeki yarım boğazlı, karpuz kollu elbise griydi ve elbisenin ön kısmı kısa, arka kısmı uzundu. Elbise, elbisenin kumaşına yakın renkte, kesilmiş kristallere benzeyen taşlarla süslenmişti tepeden tırnağa. Elbisedeki uzun, yer yer bir sarmaşığın kollarını andıran beyazımsı desenler elbiseyi tamamlamış; elbisenin oturan üst kısmı ise Seohyun'un güzel omuzlarını ve uzun boynunu vurgulamıştı.
"Sana çok yakıştı." Jongdae kapıya yaslanırken söyledi. Genç kız aynadaki yansımadan Jongdae'ya gülümsedi. "Teşekkür ederim."
"Elbiseyle aynı renk, ya da bu tona yakın bir ayakkabı giymelisin." Jongdae yaslandığı oda kapısından omzunu ayırdı. "Saçların da böyle kalsın. Doğal haliyle."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Cook | Kim Jongdae
Teen Fiction"Yemekte ne var?" "Yahni yapacağım." Elindeki elmayı gürültüyle yiyen Jongdae'ya döndü Seohyun. "Bil bakalım malzeme ne?" Sıkıca tuttuğu bıçağın ucunu ona çevirmişti, Jongdae zorlukla yutkundu. Kısa bir sessizlikten sonra Seohyun'dan hırıltılı bir...