Final

239 43 10
                                    

Luke, bedenindeki ağırlığı hissedebiliyordu. Sadece bedeninde değil, tüm vücudundaydı bu ağrı. Başında, kalbinde, ayak parmak uçlarında ve ruhunda. Yüzüne çarpan ışıklı yüzünü buruşturdu ve yavaşça gözlerini kırpıştırıp ışığa bakmamaya çalıştı. Yattığı yer sertti ama yastığı yumuşaktı. Burası onun odası değildi.

Kolunu kaldırmaya çalışınca, iğne batıyormuş gibi gelen hisle yüzünü buruşturdu. ayağını kaldırmaya çalıştı ama aynı his orada da vardı. Ve kafasını çevirmeye çalıştığında boynunda ve şakağında da iğne batıyormuş gibi bir his oluşmuştu.

Ağrıya aldırış etmeden sol kolun kaldırdı Luke. Bileğinde ve kolunda gerçekten de iğne vardı. Ve serum takmışlardı.

Luke'un iyileşmeye ihtiyacı yoktu. O sadece gerçekleri bilmek istiyordu. Bunu hak ettiğini en azından düşünüyordu. Ve kendi çapında haklıydı. 

Sağ elini dikkatle kaldırıp, doktoru çağırma butonuna dokundu. Beklemek istemiyordu ama beklemekten başka bir çaresiyle yoktu. Kapıyı açıldığında içeri giren hemşire kıza, "Bay Hood burada mı?"diye sessizce sorduğunda kız geniş gülümsemesiyle kafasını salladı ve odadan çıkıp kapıyı kapattı. "Uyandı ama Bay Hood ilk önce onu muayene etse daha iyi olur."diyen dışarıdaki kızın sesini duymuştu.

Tabii ya... Peşinden hiç ayrılmayan annesi ve annesinin gözüne girmeye çalışan evli çocukları da buradaydı. Onlar olmadan nasıl hayatta olabilirdi ki zaten?

"Luke?"diyerek içeri giren doktor ile Luke yutkundu. Kalp atış hızı hızlanmıştı ama artık buna ayıracak vakti yoktu. "Günaydın."

"Her şeyi bilmek istiyorum."

"Ne?"dedi şaşırarak Bay Hood. Bunu beklemediği aşikardı. Kimse böyle bir şey bekleyemezdi. "Yeni uyandın. Sanırım bu yüzden-"

"O sendin, değil mi? Telefonda konuştuğum?"

"Luke--"

"Sadece cevaplar doktor, sadece cevap."dedi Luke bağırmamaya çalışarak. Yerinden kalkıp karşısındaki dolandırıcıya işkence çektirme istiyordu ama bedenindeki iğneler yerinden kalkmasını engelliyordu. 

"Neden bunu soruyorsun?"

"Beni bekliyordun. Beni nereden tanıyorsun? Neden benim hastaneye yatmamı istedin? Amacın ne?"

Bay Hood kenardaki sandalyeyi çekip Luke'a yakın oturdu. "Seni tanımıyordum. Mesajlaşmamızın ardından biraz seni araştırdım ve karşıma sen çıktın. Seni canlı canlı görmek istedim. Hastalığını öğrenmek ve..."

"Benimle birlikte olmak istedin."dedi Luke soğuk bir ses tonuyla. "Lanet olası bir psikopat gibisin."

"Hayır, sadece mazoşistim."dedi ve elini saçlarına attı doktor. "Bu kadar etkileyici olduğunu bilmiyordum. Çok güzeldin ve senin benden hoşlanmanı sağlamak yerine ben senden hoşlanmaya başladım. Olay bu."

"Umurumda değil. Siktir git ve annemi çağır. O hastaneden ayrılıyorum. Bir dolandırıcıyla aynı yerde bulunamam."

"Dolandırıcı değilim!"diye karşı çıktı Bay Hood ayağa kalkarak. Luke'a açıklaması gerekiyordu ama artık çok geçti. Bu artık düzeltemeyeceğini bir şeydi.

"Dedim ki siktir git!"

* * *

Luke, annesine dinleneceğini söyleyip mutfaktaki en keskin bıçağı aldı ve arkasında saklayarak odasına çıktı. Annesinin onu kontrole geleceğini bildiği için ve bu sefer hiçbir şeyi riske atmak istemediği için hızlı olmaya çalışacaktı. 

Geçen seferlerde yaptığı gibi ölüm arzusuna yenik düşüp kapıyı açık bırakmak gibi bir hata yamadı ve kapıyı kilitledi. Ardından da önüne sözde çalışmak için olan masayı itip yatağına doğru ilerlemeye başladı.

Dolandırıcıları affedemiyordu Luke. Bay Hood'u sevmişti ama Luke'u dolandırmıştı ve bu Luke'un tek affedemediği kötülüktü. Eskiden, on yaşındayken Luke, sevdiği oğlan ona geri geleceğini söylemişti ve gelmemişti. Onu kandırmıştı. Onun kalbiyle oynamış, onu dolandırmıştı. Ve tüm o sinir hücreleri mahveden, Luke'un ruhunu karartan kötülükler onun yüzünden ortaya çıkmıştı. Daha önceki kötü olan oyunları, çok daha hastalıklı boyuta geçmişti.

Bay Hood, Calum, her ne kadar onu düzeltmek ve karanlığını aydınlığa çevirmek istese de yanlış bir yol seçmişti. 

Luke bunu kesinlikle affetmezdi. Ve unutmazdı da. Üçüncü kez sevdiği birisi tarafından kırılmak istemiyordu. O yüzden arka cebindeki keskin bıçağı çıkarttı dik olacak şekilde tuttu bıçağı.

O sırada ise annesi yeni fark etmişti bıçak koleksiyonundaki en keskin bıçağın eksik olduğunu. Nefes bile almadan ne olduğunu anlamıştı ve hemen oğlunun odasına koşmuştu. Çığlıkları ilk adım attığı andan itibaren evlerinin sokağında yankılanacak kadar kuvvetliydi.

Ama geç kalmıştı. 

Oğlunun ruhu çoktan o evden ayrılmıştı. 


Sickness // CakeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin