Bu, Luke için kötü hissettiriyordu. Calum'a, Bay Hood'a zarar vermeden yanında yürümek ve Bay Hood'un etrafta ışıldayarak gezen kuşları, parlayan güneşi, temiz havayı övmesini dinlemek Luke'a bir işkence gibi geliyordu.
Ama sesini çıkarmadan, ellerini önünde birleştirerek doktorunu dinliyor, fazla konuşmamaya çalışıyordu.
İçtiği ilaçların bile bir etkisi yoktu. Şimdi boğazı yırtılana kadar çığlık atıp, Bay Hood'un boğazını sıkmak, tenine tırnaklarını batırıp çıkarmak istiyordu. Tekmeler, yumruklar savurmak ve o dolgun dudağa işkenceler uygulamak istiyordu. Ama sadece yürüdü. Dudaklarını çiğneyerek.
Bay Hood gülümseyerek ona dönünce ciğerinin sıkıştığını hissetti Luke. Ardından da nefesini tuttuğunu fark etti. "Sen neden konuşmuyorsun Luke? Temiz hava hoşuna gitmedi mi?"
Luke tam ona cevap vereceksen, arkalarında kalan binanın içinden bir çığlık yükseldi ve ikisininde kafaları o tarafa doğru dönerken yardımcılardan birisi Bay Hood'u çağırdı.
Ne olduğunu bilmiyordu Luke ve işin garip yanı bu çığlık hem onun hoşuna gitmiş hem de hoşuna gitmemişti. Çığlık kesilmiyordu ve bu, Luke'a garip bir zevk veriyordu. Ama işin kötü yanı Bay Hood arkasına bile bakmadan koşarak binaya gitmişti ve Luke anında aklından çıkmış gibi gözüküyordu. Bu durum Luke'u üzmenin yanına sıra sinirli hissettiriyordu.
Ve sinirli olduğunda, etrafındakilere zarar verirdi. Acımadan.