Feleğin sillesini yemiş insanların hayatları ne kadar kolay olabilir?
Daha doğrusu o sillenin sende bıraktığı mermi iziyle nasıl canın yanmadan yaşayabilirsin?
Ya da yaşayan birinin nasıl nefes aldığı halde ölü olduğunu anlayabilirsin?Anlayamazsın, zordur, bakarsın ama göremezsin, duyarsın ama anlayamazsın. Sen ki kalbini yitirmiş birini nasıl yaşadığını savunursun. Çok farklı.
Hayatta olmak ve yaşamak çok farklı.
Aynı aptallık ve zekilik arasındaki o ince çizgi gibidir. Hayatta olmak nefes almaktır. Nefes alıp o nefesi verebiliyorsan hayattasın demektir. Yaşamaksa, aldığın nefesi kendin için değil sevdiğin insanlar için almak ve sırf onlar üzülmesin diye vermektir.Aslında Devrim de yaşamak nedir biliyordu. Başkasının yüzündeki gülümseme sebebi olmak, onun için nefes almak, onun sarılmasında huzuru bulmak, derdine derman olamasa da derdini hafifletmeye çalışması. Ama asıl önemlisi çölde seraba değil yerde toprakken buluta aşık olmaktır. Çünkü asıl mesele hayale değil imkansız da olsa gerçeğe aşık olmak her zaman kalbi daha az incitir.
~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
Günler ilerliyordu. Kimisi için yavaş, kimisi için hızlı. Devrim içinde hızlı ilerliyordu. Saatler su gibi ilerleyip kendini günlere tamamlıyordu. Günlerin ona ne getireceğinden habersiz sadece o dakikaya odaklı olan Devrim, hayallerinin dönüm noktasına tüm saatlerini harcamaktaydı. Onun ki küçük bir avuntuydu kalbi hissetmese de. Kendini o kadar kaptırmıştı ki kapıdan giren Ali'nin sesiyle kendine geldi.
- Oooo Devrim sende böyle yaparsan, yakında şirketi babam bana değil sana bırakacak. Lütfen bu kadar yeter mesai saati biteli çok oldu. Çıkmayı hiç düşünmüyorsun galiba?
- Dalmışım, kusura bakma. Saatin nasıl geçtiğini inan anlamadım.
- Saatin nasıl geçtiğini anlayamadın? Dostum, yapma ama her günün böyle geçiyor. Saatlerce bu masada oturarak sadece yemek için vakit ayırman sence de sıkıcı değil mi? Ne bileyim bir gün geç kal ya da erken gitmek için izin al.
Bunları söylerken genç adam kendini Devrim'in önündeki koltuklardan birine attı.
- Ali, benim elimde bunlardan başka bir şey yok.
- Nasıl yok bir annen, baban, ne bileyim sevdiğin bir insan bile vardır.
- Bir zamanlar vardı...
- Bir şey mi dedin Devrim?
- Evet, annem ve babam var. Hatta onlar da seninle aynı fikirde.
- Peki sen? Bizimle hem fikir gibi durmuyorsun?
- Sadece.... Kendimi bir tek buradayken, hayallerimle baş başa kaldığımda kendimmiş gibi hissediyorum. Kimisi için evindeki koltuğudur, kimisi için okuduğu kitabın sayfaları ne bileyim kimisi için sessizliği seven birinin sadece denizin dalgalarının söylediği şarkılardır. Benim içinde burası, hayallerim, yapmış olduğum çizimlerin yanı olmam gereken yer.
- Diyeceğim bir kelime yok dostum o yüzden bende olmam gereken yere gideyim bari
- Hadi git. Daha fazla kızını bekletme. Hadi.
Kapıdan çıkıp giden adamın arkasından bakmakla yetindi. Çünkü bir zamanlar hayal ederdi. Kendi sevdiği kadına benzeyen küçük ama onun tüm dünyası olmasını istediği bir kız çocuğu. Ne çok hayal ederdi. Artık hayal etmeyi sadece projelere bıraktı. Çünkü hayali ne kadar güzel olursa sonunda yaşadığı hayal kırıklığı onun kat be kat alevlenmiş haliydi. O alevle bir sigara yaktı, tüm ciğerlerine o zehri çekti, zehir kalbini kör etti, kör olan kalbi ise artık ne hayatı görebildi ne de zamanın ona getireceği hediyeyi.....
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Devrimin Rüyası
General FictionAşk neydi? Peki ya sevgi? Aslında herşey bir görüşle başladı. Aşkın var olduğunu bilen ama aşkın sadece bir seferlik olduğuna inanan bir Adamla, Aşkı hiç tatmamış ama anne ve babasının gözlerinin irislerinde bile o aşkı yaşayan bir kadının hikaye...