ZAMAN...
İlk bakışta kısa, pek anlam içermeyen ama içini açıp bakınca ansızın gelenleri, mutlulukları, hüzünleri, acıları, gözyaşlarını davetkâr bir şekilde hayatına katan, iki hece ve 5 harften oluşan bir kelime.
Aslında senin nefes almanla başlayın son nefesinle de biten tamimiyle sana ait bir kelime.
Onu insanlar hiç değerlendirmeden kullanırlar.
Zaman her şeyin ilacıdır derler. Peki, bunu diyenler gerçekten ilaç olduğunu görmüşler mi?
Ya da şöyle diyelim zaman her şeyin ilacı mıdır? Peki, bu ilaç unutmaya, yaraları kapamaya, zihninde canlananlara daha önemlisi kalbindeki kırıkları tamir eder mi?
Devrime göre zaman ilaç değildir, tam aksi tüm vücudunu yavaş yavaş acıya alıştıran bir zehirdir. Ve bu zehrin panzehri sendeki bende gizlidir. Tabi bu panzehrinden Devrim'in haberi yoktu.
Zaman, hem zehri getiren hem panzehiri bulandır.
~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~Güneşin ona getirdiklerinden habersiz ona gülümseyen Devrim içindeki mutluluğa anlam veremezken boş vermeyi denedi. Bugünün güzel bir gün olduğuna dair içindeki seslere sadece bugünlük konuşma hakkı verdi.
Eskiden kalma, bu eve ait alışkanlıklardan biride erkenden kalkıp annesine o çok sevdiği kreplerden yapmak için merdivenlerin yolunu tutmuştu. Mutfağın girişinde Melda hanımla karşılaşınca önüne geçerek bugün kahvaltıyı kendinin hazırlamak istediğini söyledi. Melda Hanım sadece tebessüm etmekle yetindi. Sonuçta eski Devrim'i görmek uzun zamandan sonra hem Devrim'e hem de ailesine iyi gelecekti.
İlk önce bahçe masasını hazırlamaya başladı. Daha sonra o meşhur kreplerinden yapmaya. İşini o kadar ciddiye alıyordu ki yumurtaların zor kırılması yüzünden onlarla ciddi bir tartışma içinde buldu kendini. Yumurtalara biraz ciddiyet verip kapta malzemeleri karıştırmaya başladı. Aslında bir zamanlar mutfakta olmak, birilerine sandviç hazırlamak bile onu mutlu ederken şimdi ise ona sadece geçmişe ait anılar ve acılar getiriyordu. Sadece bugünlük annesi için buna katlanabilirdi. Sadece bugünlük. İlk kreple sosisleri uzun ve ince dilimlemeye başladı. Bunu kreplerin içine koymak için kızartacaktı.
Diğer yandan da Müge Hanım sevdiği kokuyu almanın özlemiyle kendini merdivenlerde buldu. Her basamağı inişinde içinde kavrulan hislere deva bulamamıştı. Elinden gelen bir şey yoktu sadece bunu tamir edecek olan yine Devrim'di. Mavi gözlerinden kara bulutların kalkması, yerine o çocuksu Devrim'in pırıltılarını görmek isterdi.
Ama bu, uzun zamandır sadece istemekle kaldı. Aldatılmak kolay değildi. Hem de en çok güvendiğin ve sevdiğin iki insanın sana bunu yapması.
Sadece tensel olarak aldatma olmamıştı onun ki.
Her saat, her dakika, her saniye sevdiğin insanın seni değil başka birisini düşünmesi. Yanındayken seni değil onu sevmesi. Güven veren omuzun sevdiğin için seninki değil başkasının olması. Gözlerine baktığında sende durduğu gibi onunda baktığında başkasının gözlerinde zamanın durması. Kalbinin sana değil bir başkasına ait olması. En acısı da, onu severken sana seni seviyorum demesidir.
Kim isterdi ki, kim bilebilirdi. Bu sefer katil uşak değil, maalesef 'seni seviyorum' lardı.
Mutfağın kapısına gelen Müge Hanım Devrim'i o çok sevdiği kreplerden yaparken görmek paha biçilemezdi.
- Devrim?
- Günaydın annem.
- Sana da günaydın oğlum.Devrim son krepide tavaya koyup annesine günaydın öpücüğü verdi.
- Babam uyanmadı mı?
- Nerde... Şu sıralar uyanmamakta inatçı biraz. Neymiş efendim, o kadar sene sabah erkenden kalkmaların acısını çıkartması gerekiyormuş.
- Haklı sonuna kadar arkasındayım.
- Neyse ben gidip uyandırayım en iyisi.
- E git uyandır bari.Merdivenlerdeyken Devrim'in söylediğiyle geri dönüp bağıran Müge hanım,
- Devrimmm!
- Bende seni seviyorum sultanım. Bende seni.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Devrimin Rüyası
Narrativa generaleAşk neydi? Peki ya sevgi? Aslında herşey bir görüşle başladı. Aşkın var olduğunu bilen ama aşkın sadece bir seferlik olduğuna inanan bir Adamla, Aşkı hiç tatmamış ama anne ve babasının gözlerinin irislerinde bile o aşkı yaşayan bir kadının hikaye...