♥️BÖLÜM 8♥️

14 2 3
                                    



      Yalan.
Hayatımızda ki basit ama etkisi büyük kelimelerden birisidir. Kimi benim için, kimi senin için, kimisi onun için söyler. "Beyaz yalan bunlar" sözü her ne kadar yalanın derecesinin küçük olduğunun savunucu olsada yalan yalandır.
     Büyük yada küçük olmasının önemi yoktur. Onun birileri tarafından sana kullanılması ve ya senin başkalarına kullanmanla bir önemi vardır. Binbir çeşit yalanlar vardır. Yalan söylemek bazen bir hayata, bazen bir ömre, bazen küçük bir çocuğun umutlarına kara perde çeker. Her insan yalan söyler. Önemli olan o yalandan ders çıkarıp geleceğini düzeltmektir.
      Sadece söylemek için söyleyenler olduğu gibi duygularına bir kara çarşaf gibi üzerine atanlar vardır.
       Sevmek. Aslında insanın başına gelen en güzel şeyken bir anda acı çekmek için hayatında yer aldığını düşünürsün.
       Her şeyin olduğu gibi Sevgininde yalanı vardır. Seven insan bazen sevildiğini sandığı kişinin aslında yalan Sevgiyle ona geldiğini bilmez.
      Seversin, gözün görmez. Seversin, kulağın yalanları duymaz. Seversin, aklın doğruyu yanlışı anlamaz. Seversin, kalbinin atışı sana yön verir. Seversin, bazen sadece sevmekle öyle ortada bırakılırsın. Elinde sevgin yanında eşantiyon ürünü olarakta yalanlar hediye edilir sana.
Yalan sevgiler en büyük yangınlardır. Seversin yanarsın. Sevildiğini sanırsın yanarsın. Sevilmediğini öğrenirsin yanarsın. Sevginin külleri tutuştukça yanarsın. Seversin yalanla kavrulur acılarla yanarsın.

~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~


4 yıl önce
      Askerliğini yapıp  buralara geleli bir yıl olmuştu. Acısı hala kalbinde kendini gün gibi bitmediğini hatırlatıyordu. Zor olmuştu bu kararı almak. Annesini, babasını, evini, o çok sevdiği odayı bırakmak zor olmuştu. Kalbini bir cam esir almış gibi her nefes aldığında batıyordu, kalbi gözyaşı olarak kan döküyordu. İstemiyordu bu acıyı. Ne yaşamak ne tatmak. Bıraksın istiyordu yakasını, ellerini çeksin istiyordu üstünden, izinsiz sahip olduğu nefesleri ona geri vermesini istiyordu. Çok mu şey istiyordu? Acıdan bunları istemek çok muydu? Zamanın dalgaların kumları götürdüğü gibi götürsün istiyordu acılarını. En derinlere bıraksın, topraklarında yer edinmemesini istiyordu.
     Gene düşüncelere dalmış bahçede otururken Mustafa amcanın sesini duydu.
-Devrim oğlum!
-Mustafa amca?
-Hadi gel, Fatıma teyzen birşeyler hazırlamış, gel de hem yiyelim hem dertleşelim.
     Yüzündeki tebessümle cevap verdi.
-Tamam Mustafa amca geliyorum.
       Bahçeden teras katına çıkan merdivenleri kullanan Devrim. Fatıma teyzenin yaptığı yemekleri yemenin heyecanı sarmıştı etrafını. Bir çocuğa verilen şekerin heyecanıyla aynıydı heyecanı. Nede güzel yapardı yemekleri. Hemde tamda azına kayık. Bu pansiyona geleli aylar olmuştu. Bir kaç yerli turistin överek anlattığı bu pansiyonda belki biraz kafa dağıtabilirim diye düşünmüştü. Gel gör ki aylar olmuştu ve burayı evi benimsemişti. Gitmeye niyetide yoktu. Hem zaten Mustafa amcası ve Fatıma teyzesi onu oğulları bellemişti.
      Merdivenleri çıkıp terasa ulaşan Devrim sofranın güzelliğine bir kez daha mest olmuştu. Yine döktürmüştü Fatıma teyzesi. Mezeler, sarmalar, salatalar ve daha bir çok şey. Ah bu kadın Devrim'in neyi mest ettiğini çok iyi öğrenmişti. Masa oturmuş onu bekleyen Mustafa amcasının yanına oturdu.
  -Eee Fatıma teyzem içerde mi?
  -Tabiki içerde. Bana sen eşlik edeceksin.
        Bu lafına sırıtan Devrim,
  -Bakıyorumda Fatıma teyzemin pabucunu dama atmışsın. Masanada almaz olmuş onun yerine beni oturturmuşsun.
     Bunu söylerken sırıtan Devrim gelecek olan atağı bekliyordu ve çok geçmeden gelen atak fileleri havalandırmıştı.
  -O ne demek öyle? Koca adam olmuşsun bide gelmiş burda benle dalga geçiyorsun. Onun yerini kimse dolduramaz. Onunla sohbetimiz bir başka olur, daha sıcak, daha sevdalı, daha dertlerimi hafifletmiş olurum. Yılların getirdiği sevdayla daha bir yoğun geçer bazen ben konuşmam o anlar derdimi, bazen o konuşmaz ben anlarım derdini. Ezelim olan kadının yeri her zaman farklıdır Devrim. Sen karşımda oturursun oysa tam yanımda sol kalbimin üstüne hizalar başını, elini elime sarar, tam kalbimin üzerine oturur ben anlatmam o dinler.
        Bunları söylerken oturduğu yerden bahçedeki çiçeklerle ilgilenen karısını göz hizasından bir salise bile ayırmadı.
   - Oooooh! Her seferinde bu oltaya gelirsen işimiz çok zor Mustafa amca. 
     Bunu söyledikten sonra kahkaha atan Devrim anın getirdiği mutluluğa hayır demeden sinesine sardı bırakmak istemezcesine.
      Devrim'in kankasıyla kendine gelen Mustafa bir an nerde olduğunu anlamak için etrafına baktı. Ah bu kadın! Zamanı ona şaşırtıyordu. Yelkovanı ve akrebi yönünü kaybetmişcesine dönüyordu nerede duracağını bilmeden. Kendini toparlayan Mustafa ne kadar kızgın bakmaya çalışsada pek beceremedi. Devrim kızdığını yemedi ama yemiş gibi yaptı.
  -Eşek herif nasıl konuşuyorsun öyle oltaya gelmek falan! Karşında büyüdüğün var azıcık saygılı ol. Sonra almayanıyım ayağımın altına seni!
   -Tamam Mustafa Bey büyüğe saygı bizde önemli sonuçta üç haneli bir yaştasınız saygıda kusur olmamalı.
      Oyununa katılan Devrim'e sinsi bir gülüş atan Mustafa Bu hareketi sonucu Devrim'in yutkunduğunu duydu ve keyfi daha bir yerine geldi. Ee sonuçta Fatıması bu herifin haddinden gelirdi. Tam seslenmeye hazırlanan Mustafa'yı son anda durduran Devrim
    -Özür dilerim Mustafa amca valla bi daha yapmayacağım böyle espriler. Heyt be böyle esprileri bırak sana hiç bir espri yapmayacağım. Söz. Ama nolur Fatıma teyzeme seslenme.
    -Bak söz verdin böyle espriler yok artık. Yoksa sonucuna katlanırsın.
   -Tamam, söz yok daha.
      Daha öncede böyle olmuştu ama Devrim'in akıllanmaya hiç niyeti yoktu. Her seferinde tamam diyordu ama hep içindeki Devrim ona engel olup espri yaptırıyordu. Ee sonucunda bir hafta o güzelim yaprak sarmalar, içki köfteler, dolma biberler, mis gibi yayık ayranı ve daha neler nelere el süremeyecekti. Düşündükçe aklı uçuyordu onlarsız yapamazdı.
  -Anlat bakalım oğlum derdini. Hep uzaklara dalıp gitmeler, habersiz iç çekişler, geceleri sabaha kadar balkonda oturmalar. Nedir derdin. Kim seni üzen kalbini inciten?
- Boş ver be Mustafa amca hatırlamak istemediğim bir mesele. Artık eskisi kadar önemli değil.
-Sen hele bi anlat o zaman anlarız önemli mi değil mi?
-Anlatmak hatırlamak demek. Hatırlamaksa bolca acı demek. Ben anlatmasam.
        Bunları söylerken suratındaki o acı tebessüm aslında biraz olayı ele veriyordu. Konuşmak iyi gelirdi. Mustafa'ya göre konuşmak en güzel çareydi.
- Derdini anlatmayan dermem bulamaz derler. Sen derdini anlat ki derman bulalım, çıkış yolu açalım, sonunu değiştirip güzelleştirelim. Sen anlat ben dinleyeyim sonra ben anlatırım. Gerisi sana kalmış yapmak yapmamak.
- ilk önce sen anlatsan mustafa amca ben dinlesem sonra ben anlatsam sen dinlesen. .Olmaz mı?
- peki oğlum önce ben anlatayım sonra sen dinle.
   Teyibe kaseti koyan Mustafa terasın Müslüm Gürse'sle dolmasına bir  kez daha sevindi.
-ilk neden hep bu şarkı çalıyor Mustafa amca?
- sohbete en önemli yerden giriş yap diyorsun bana? Peki öyle olsun.
     Bu şarkının yeri bende bir başkadır. Her seferin bana Fatımamı hatırlatır. Onların köye daha yeni taşınmıştık. Her akşam gençler köyün meydanında toplanır köyün yaşlılarından hikayeler dinlermiş. O akşam köyden bir genç benide çağırmıştı.'hadi sende gel. Hem gençlerle tanışırsın hem alışmaya başlarsın' demişti. Bende anama haber edip takılmıştım peşine. Meydanda ateş yakmışlar kütükleri çekmişler erkekler bir tarafa kızlar bir tarafa oturmuş. O akşam hikaye anlatacak kişide herkesin onu görebilmesi için  yandaki çeşmenin yanındaki yüksekliğe paspasını sermiş oturuyordu. Yanımdaki oğlanla bi yandan sohbet ediyordum bir yandan onların yanına yürüyordum. Küçük bir pırıltı dikkatimi çekmişti. Yaklaştıkçada daha belirgin hale geliyordu. Sonra erkeklerin tarafına geçip oturduk. Tabi sohbet muhabbet sarmış herkes bütün gün birlikte olduğu halde anlatacak çok şeyleri varmış gibi devam ediyorlardı. Sonra o parlayan şeye baktım, bir hızmaydı. Bir hızma bu kadar mı yakışırdı bir burna? Sonra biraz daha yukarı çıktım ve dünyamı sarsan o kahvelere mühürlendim. Arkadaşlarıyla hem sohbet ediyor hem arada bana bakıp gözlerini tekrar kaçırıyordu. Ben öyle dalmışken yanımdaki genç 'o kadar bakma dikkat çekiyorsun' demişti. O an ne dediğini anlamadım ağzımdan istemsiz 'hah' kelimesi çıkıvermişti. Daha sonra söylediklerini idrak edip utançla başımı eğmiştim. Bir ıslıkla tüm herkesin sesi kesilmiş pür dikkat ihtiyara bakıyorlardı. O zaman anladım bu öylesine çalınmış bir ıslık değildi hikayenin başlama sesiydi.Sonra 'Köyümüze yeni birileri taşınmış. Hoş geldin oğul ben Yusuf deden. Bunlarda köyümüzün gençleri. Kendini bize tanıt bakalım. Nereden gelmişsinizdir, baban kimdir, ne iş yapar, annen kimdir, kimlerdensinizdir?' tabi bu sırada tüm herkes bana bakıyordu. Onunda gözleri benimkilere değiyordu. Sonra ayağa kalktım derin bir nefes alıp kendimi tanıtmaya başladım. Ben anlatıyorum onlar dinliyordu ama tek baktığım o kızın gözleriydi. Ben ona baktıkça arkadaşlarıyla kısık sesle hem konuşuyor hem gülüyordu. Bi an gülüşüne takıldım. Tam o sırada sözlerim bitmiş oturacaktım. Birden ne olduğunu anlamadan kendimi yerde buldum. Tabi bu sırada herkeste kahkahalarla halime gülüyordu. Meğersem o gülüşe o kadar takılı kalmışım ki otururken sendelemiş kütüğü az bir farkla kaçırıp arkaya düşmüşüm. Zaten o günden sonra o gülüş nefesim oldu. Neyse gel zaman git zaman köylülerle aramız epey iyi olmuş, babamda kasaba küçük bir işe girmişti. Bir gün babamın yanındaki elemanlardan biri rahatsızlanmış ertesi gün benide yanına alıp kasabaya inmiştik. O zamanda on yedimi bitirmeye yakınım. Öğle yemeği için bi bakkala gidip ekmek,peynir,domates falan alınması lazımdı. Babamda 'sen git' deyince bende  bi üst sokaktaki bakkala gitmek için çıktım tam köşeyi dönecektim yine o gece ki parıltı dikkatimi çekti. Biraz daha dikkatli bakınca benim hızmalım olduğunu öğrendim. Yanında köydeki iki üç kız daha vardı. Ona baktığımı hissedi mi anlamdı mı bilmem ama döndü gözleri gözlerimi buldu. Ne kadar öyle kaldık ne kadar baktık bilmiyorum ama arkadaşları onu dürtünce onlara döndü birşeyler söyledi sonra bana bakıp güldü ve ben o anda yeniden nefes aldım. İnanır mısın sanki daha önce aldığım nefesler bu kadar değerli olmamıştı. Tabi bu kısa sürdü çünkü onu kolundan sürükleyip götürdüler. Biraz daha orada durdum biri bana çarpınca anca kendime geldim ama o an neden orada olduğumu, nereden gelip nereye gittiğimi hatırlamadım. Biraz düşündükten sonra aklıma geldi bakkala yol aldım. Babamın dediklerini alıp tekrar iş yerine döndüm. Akşam dükkanların kapanma saati geldiğinde herkesle vedalaşıp evlere doğru yol aldık. Tabi o zamanlar böyle herkesin taksisi yoktu. Her akşam aynı saatte kasabadan köylere taksiler ve otobüsler kalkardı. Gittik bindik bizde otobüse şansıma o akşamda Kemal'i gördüm. Onunda kasaba da işi varmış. Oturduk köye varana kadar sohbet ettik. Sana demedim dimi beni çağıran gençte Kemal'di. Neyse köye vardık. Akşam ezanından sonra gene meydanda görüşmek üzere ayrılmıştık. Akşam ezanından önce herkes yemeğini yer ezan okunduktan sonra gençler meydanda toplaşırdı. Kemal bazen o beni çağırır bazen ben onu. O akşamda gene o beni çağırmıştı. Biraz erken çağırmıştı, birşey konuşmak istediğini söylemişti. Meydana varmadan biraz yukarıda bulunan çeşmenin başına gitmiştik. 'Aslında senile daha önce konuşmak isterdim ama daha yeni kısmet oldu Mustafa. O kız varya kardeşim. Senin baktığın kız.' birden öyle deyince bir anda dondum ne demem gerektiğini bilemedim. Zaten oda o an konuşmama müsade etmedi.'Dinle beni Mustafa önce ben konuşayım sonra sen. Kardeşime nasıl baktığını gördüm. Her gördüğünde onun sana bakmasını istediğinide gördüm. Mustafa. Kardeşim. Açık konuşmak gerekirse sen ne istiyorsun? Bak laf söz olsun istemem. Kardeşime laf gelsin istemem. Eğer sende kendinden eminsen yarın öğle ezanından sonra karşıki yoldaki harmanlığın yanındaki ağaçta buluşalım. Tamam mı?' Derin bir nefes çekme ihtiyacı duydum. Nefesimi verdikten sonra söze giriştim ' Kemal bak sen benim en iyi dostumsun. Kardeşine bakmam yanlıştır. Ben sana kardeşim sen bana kardeşim dedin. Ama şunu bilki ben kız kardeşini seviyorum. Tabi ne kadar inanırsan orası ayrı. Ama emin ol yarın orada olacağım' Bu konuşmadan sonra meydana indik. Sohbetler edildi, ben ona daldım, hikayeler anlatıldı, gülüşünde takılı kaldım, vedalar edildi gözlerine baktım yani Kemal onu kolunun altına alıp bana iyi akşamlar diyene kadar. Neyse gün bitti sabah oldu. Tabi beni heyecan bastı. Evde duramaz oldum. Bende bahçeye çıktım babam kız kardeşim için salıncak yapmıştı. Sallansın diye. Oturdum ona sallanmaya başladım. Birden bir kahkaha duydum döndüm baktım benim bıcırık tabi koştum peşinden yakaladığım gibi yatırdım koltuğa dedim 'maden bana güldün cezanıda çekeceksin.' Başladım gıdıklamaya tabi bu bi yandan gülüyor bir yandan abi diyor. En sonunda baktım gülmekten zor nefes alıyor dedim bırakayım rahatlasın. Bıraktım yanına yattım. Üstüme atladı beni gıdıklayacak sandım ama sarıldı bana bende ona sarıldım. Ne kadar öyle kaldık bilmiyorum ama baktım üstümde uyumuş kalmış. Onu yatırdım sonra daha fazla beklemeden gittim oraya. Ben diyeyim 20 sen de 10 dakika sonra Kemal'i gördüm arkasındaki biriyle konuşarak geliyordu. Sonra gene o parıltı çekti dikkatimi. Peşinden o Kahveler takip etti. Bekledim. Yanıma gelmelerini bekledim. Gelir gelmez Kemal söze girdi ' Siz biraz konuşun ben buradayım. Biri falan gelirse haber ederim' dedi. Neyse Kemal gidince söze Nasıl gireceğimi bilemedim başta. Ama sonra yüzüne takıldı gözlerim ilk dediğim şey nedir biliyor musun? Aklıma her düştüğünde gürlerim ' hızmanı nerden aldın?' Ne alakaysa ilk onu sorasım geldi sanki bu sorudan sonra biraz içerlemiş gibiydi. Ona söz vermeden tekrar lafa girdim ' yanlış anlama bir çok hızma takan gördüm ama ilk sende bu kadar güzel durana şahit oldum. Merak ettim sadece sana bu kadar yakışan başka kimsede var mı diye?' Yüzüme baktı ilk önce sonra bir güldü dünya durdu. Bir güldü nefessiz kaldım, bir güldü kendimi kaybettim, bir güldü aldığım nefes az gelir oldu. Sonra konuşmaya başladı en güzel sese şahit oldum. ' Geçen sene kasabadan almıştım. Aslında köydeki bütün kızlarda aynısı var.' ' Ama sendeki daha güzel.' Utandı. O anı hiç unutmam. Utanınca kızaran yanakları, yüzün saklayamadığı hafif tebessümü, kaçırmaya çalıştığı gözleri. O kadar güzeldi ki tutamadım kendimi 'Çok güzel' dedim. Anlamadı ' Utanınca çok güzel oluyorsun' dedim. Daha çok utandı. Derin bir nefes aldım ve benim için en önemli kelimeyi hayatımın kilit sözcüğünü söyledim 'Fatıma?'. Bir isim bu kadar güzel olur muydu? Sonra bana baktı hafif tebessümüyle 'Mustafa' dedi. O an ölmek istedim. En son duyduğum ses ona ait olsun istedim. En son görüntü adımı söylediğindeki yüz hali olsun istedim. Baktım sadece bilirsin işte ne yapacağını bilmezsin ya sadece, bakmak yeterlidir bazen bende sadece baktım. Ne kadar ben ona o bana baktı bilmiyorum ama daha geç olmadan lafa girmem gerekti. 'Ben.... Ben.... aslında sana bir şey söylemem gerek. Eğer sende istersen benim olur musun? Sakın yanlış anlama ilk önce kaşlarını düzeltelim' elimi yüzüne uzattım çattığı kaşlarını düzelttim. ' Nasıl denir bilmiyorum ama ben seni istiyorum. Evimin hanımı ol istiyorum, sabah işe giderken yolcu et istiyorum, akşam kapımı sen aç istiyorum, elinden tadı kötü olsada yemek yemek ama gene de en güzel yediğim yemek olsun istiyorum. Eğer sende istersen babamla konuşayım. Seni istemeye gelelim. Eğer ki istemezsen sonrası benim için pekte önemli değil' baktı bana gözlerini gözlerime teslim etti. İşte o an anladım oda beni seviyor. Sonra tebessüm etti ve ' abime söylerim babamla konuşur. Ama önce senle konuşsun ona göre beni istemeye gelirsiniz olur mu?' Öyle bir sormuştu ki ne hayırı diyebiliyorum nede eveti. Sadece kafamı salladım kendime gelincede' Tamam. Tamam olur.' dedim. Önce etrafa baktı sonra abisine , arkası dönük olmasından istifade edip bana yaklaştı ve o dudaklarını yanağıma dokundurdu ama bana sorarsan sadece dokundurmadı. Hayatımı aldı, nefes almaz oldum, duymaz oldum, görmez oldum, etrafımda kara noktalar uçuşur oldu. Sonra bir güldü herşey yerle yeksan oldu. O abisinin yanına gitti birşeyler dedi sonra bana dönüp bir daha baktı ve benim en sevdiğim renk kahve oldu. Hala hatırlarım o zamanı abisiyle uzun uzun konuştuk anlaştık. Akşam babamlara açtım konuyu. Tamam dedi. Ne zaman müsaitlerse o zaman gider isteriz kızımızı dedi. Tabi o akşam sabahı zor ettim. Sabah olunca Kemal'le buluştuk konuştuk ertesi akşam müsait olduklarını o zaman istemeye gidebileceğimizi söyledi. Bende sarıldım ona, teşekkür ettim. Hemen ardından eve gittim anneme söyledim. O akşam geldi çattı. Evde bir telaş. Tek oğullarına kız istemeye gidiyorlar tabiki olacak o kadar. Övünmek gibi olmasın ama annem, babam beni çok sever. Neyse gittik evlerine. Kapıyı küçük abisi açtı. Büyük oturma odasına buyur edildik. Tabi benim gözler onu arıyor. Bulabilene aşk olsun. Hatırlar soruldu, sohbetler yapıldı istemeye sıra geldi. Odaya elinde kahvelerle girdi. Bense orada oturmuş kahveleri dağıtışını seyrediyorum. Bana sıra geldi tam elimi uzattım fısıldayarak ' en soldaki senin' dedi. Bende onu aldım. Bir yudum içtim boğazım yandı. Herkes dikkat kesilmiş bana bakıyor birde. Bende son kez ona baktım tüm fincanı tek seferde içtim. Tabi adettir. Eğer kahveyi içersen eşinden gelen tüm herşeye razı olursun. Ha içmedin mi o zaman olmaz eşinden gelene saygın olmaz. Tabi ben seviyorum tek dikişle içtim. Neyse babam mevzuya girdi kız istendi. Babası biraz düşündü Kemal'e baktı sonra bana sonra Fatıma'ya baktı 'verdim gitti' dedi. Hayatımın değişim cümlesi oydu. Kasabadan yüzük almış babam onlar takıldı. Düğün tarihi konuşuldu. Çaylar içildi. Sohbetlere devam edildi. Sonra herkese veda edip eve geçtik. Sabahlar geçti, akşamlar oldu, günler bitti, aylar tamamlandı. Nikah günü geldi. Önce resmi nikah kıyılacak ardından imam nikahı kıyılıp akşama düğün olacak. Taksi tuttuk nikaha onunla gitmek için. Aynı köy olduğu için kızı bizim evden onların eve varana kadar arkamdan davul zurna takip etti. Tüm köy toplanmış kızı evden almamı bekliyor. O zaman takım elbise almaya para yoktu babam eski takımını almış terziye götürmüş bana göre ayarlatmış. Yeni gibi hiç giyilmemiş gibi duruyordu. Babam, koca yürekli adam. O gün bana bir söz demişti hiç unutmam hala aklımdadır, o sözlense bu güne kadar hiç çıkmam. ' Oğul, seni bilirim, güzel seversin. Ama sakın ha bu sevgine güvenip karını üzmeyesin. Onlar çok kırılgandır, çok naiftir nasılki bir çiçeği kopartırsın gün geçtikçe çürür gider. Kadınlarda öyledir bir defa incindinmi bir daha gönlünü zor toplarsın. Onu sadece sev ve güzel bak  bu ona yeter. Hatta sana daha fazlasıyla döner.' Ne kadar da doğru demiş. Ömrümde sadece bir kere üzdüm ve kahroldu, kahroldum. Yani yapma dediğini yaptım ve benimle uzun süre konuşmadı. Neyse düğün gününe gelelim. Evlerine almaya gittiğimizde onu gördüm. Bembeyaz giyinmiş bana doğru getiriyordu babası. O an dedim ki; iyi ki o olmuş, iyi ki o beni bulmuş. Bana doğru gelirken gene o hızma dikkatimi çekti ve kendi kendime güldüm. Eğer o olmasaydı onu görmezdim. Onu aldım koluma ve arabaya binip şehre indik. Malum en yakın yer o zamanda orasıydı. Nikah kıyıldı. Kız evine geçildi. Erkek tarafı dışarıda kızı alıp gelmememi bekliyordu. İmam gelmiş bizi bekliyordu. Hemen başına beyaz tülbent geçirdi annesi, ardından imam'ın önüne oturduk iki şahit yanımıza oturdu. O temel sorular soruldu 'seni hanım olarak aldım' 'bende seni, kocam olarak kabul ettim' bu üç defa söyledik ve inan bana ben söylerken ve ondan duyarken içimde tarifi imkansız duygular vardı. Nikahımız kıyıldı. Düğün yapılacak yere gitmek için gelini aldım ve kapının önündeki ata bindirdim. Ardından o atın üstünde bende önünde yürüyerek düğün meydanına vardık. Herkes bizi girişte bekliyordu o zaman köy yerinde nerden bulacaksın konfetiyi bizde anlaştık üstümüzden şeker dökülsün diye tembih ettik. Gelini attan indirip meydana kadar kolumda meydana kadar gittik. Masaya oturduk. Yemekler dağıtıldı. Rakılar yudumlandı, oyunlar oynandı, halaylar çekildi, zılgıtlar tutulup ıslıklar konuştu. Böyle böyle akşamı buldu. Onu yanımdan aldılar, kadınlar bir yere götürdü. Biz biraz daha sohbet ettik çocuklarla. Vakit gelmişti ama Kemal gitmeden bana baktı 'kardeşimi üzersen bende seni üzerim' dedi. O an sadece güldüm ve başımı salladım. Birden biri kolumdan biri omzumdan biri boynumdan ittirerek eve kadar götürdüler. Eve girmeden sırtıma aldığım darbelerde çabası. Hala o gün geldikçe aklıma sırtım sızlar. Neyse kapıyı açıp girdim. O zaman kurtulabildim o darbelerden. Gittim artık bizim olan evde sadece bize özel odada yatağa oturmuş beni bekliyordu. Yanına gittim. Dizlerinin dibine çöktüm. Başındaki tülbenti çıkardım. O an öyle bir baktı ki kendimi unuttum. Nefes almayı ufak bir farklı kaçırdım, kulaklarımda uğultular başladı, gözlerimde karartılar oldu. Yutkunamadım bile. Sadece bekledim. Beklemek bazen güzeldir oğul. Gözlerine bakıp beklemek hele, en güzeli. Sonra yutkundum yüzümü ona yakınlaştırıp dudaklarımın anlına değmesini sağladım. Ne kadar öyle kaldık ne kadar gözlerim kapalı görmez oldu bilmiyorum. Sonra ayrıldım. Ellerim titreye titreye cebimdeki kutuyu çıkardım. Meraklıydı. Gözlerinde onu gördüm. Çok merak etmişti. Zaten hangi kadın merak etmez ki sevdiğinden gelen hediyeyi. Kutuyu açtım. Şaşırdı. Hemde ne şaşırmak. ' B-bu hız-ma mı?' O şaşkınlık bulaşmış hareleri o kadar güzeldi ki sırf onları görebilmek için hep şaşırtırım onu. Elime aldım hızmayı yani alırken de hızmasını çıkarmasını istemiştim. Çıkardıktan sonra hızmayı burnuna kendim taktım. Takarken de ' Fatımam. Güzel karım. Bundan sonra benimsin. Ne istersen benden isteyeceksin. Artık hayatım sensin. Sen ne dersen o, ne istersen o. Ömrümü ömrüne kattım hepsi senin olsun diye. Hızmalım. Güzel yarim. Bundan sonra bu hızma buradan çıkmayacak. Olur mu?' bir süre öylece baktı gözlerime. Sonra hızmanın yanında bir şey parladı. Ağlıyordu. Ağlamasın istedim. Sildim göz yaşını. Sonra onun sesini duydum. ' Mustafa. Mustafam. Olmaz mı? Olur tabi. Sen iste yeter. Sev yeter beni. Karın olarak sev. Bırakma beni. Hep yanımda ol. Başka birşey istemem.' O gün en güzel akşamımda ben onu sevdim o beni. İşte böyle oğul hızmalı bir yare vuruldum. Ondan önceki günlerim boşmuş. Onu gördü ruhum şad oldu. Ondandır bu türküyü dinlerim. Ondandır ilk bu çalar. Bana hatırlattıkları hep güzeldir. Ben anlattım. Şimdi sende sıra. Nedir derdin? Neden buralardasın hele bir anlatta çare bulalım.

       Mustafa'nın sözleri üzerine masaya dahada yaklaşıp, kolunun birini masaya dayayıp avucunun içine da başını dayadı. Derin bir nefes alıp konuşmaya başladı.


Bir Devrimin RüyasıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin