Anne!

207 6 0
                                    

5 Gün Sonra

Savaş;

Beş gündür Nazlı'nın uyanmasını bekliyoruz. Bu beş günde neler olduğunu anlatayım. Kamera kayıtlarından silahın Yiğit'in elinde patladığı tespit edildi ve tutuklandı. Ali de taburcu oldu. Ama kolundaki alçı ve vücudundaki yanık izleri hala duruyor. Tabi psikolojik olarak da atlatabilmiş değil. Selin sürekli Ali'yle yakınlaşmaya çalışsada Ali -doğal olarak- Selin'e soğuk davranıyor. Peri ablasının durumundan ötürü kötü. Nazlı'nın durumu iyi olsa da hala uyanmadı.
Selin: Doktor hanım. Kardeşimin durumu nasıl?
D: Kötüye gitmiyor. Durumu iyiye gidiyor.
Selin: İlerleme kaydetti mi yani?
D: Evet. Baya bir ilerleme kaydetti. Biz Nazlı'nın yakın zamanda uyanmasını bekliyoruz.
Selin: Onu çok özledik. Yanına girebilir miyim? Annem dün girdi zaten.
D: Tabi. Hatta Savaş Bey de girebilir?
Selin'e baktım. Eliyle gel işareti yaptı. Beraber girdik. Selin Nazlı'nın yanında duran sandalyeyi çekti. Nazlı'nın elini tutup konuşmaya başladı.
Selin: Nazlı. Kardeşim. Hadi uyan artık. Seni çok özledim. Annem çok kötü. Peri desen, geceleri gizli gizli ağlıyor. Hadi yıpratma bu kadar insanı. Uyan artık. Seni çok seviyorum.
Eline öpücük kondurdu. Sonra bana döndü.
Selin: Ben çıkayım artık. Senin de belki Nazlı'ya anlatacakların vardır. - Yo yo kalabilirsin.
Selin: Yok. Çıkayım.
Dışarı çıktı. Sandalyeye ben oturdum. (Multiyi açabilirsiniz. )
- Nazlı'm. Aşkım... Sen benim kalbimin bir parçasısın desem, olmayacak. Sen benim kalbimin bir parçası değilsin. Sen benim kalbimin tamamısın. Sen benim hayatımın bir parçasısın desem, olmayacak. Sen benim hayatımın bir parçası değilsin. Sen benim hayatımsın. Şimdi benim kalbim, benim hayatım bu hastane yatağında yatıyor. Sensiz, yaşayan bir ölüyüm ben Nazlı. Nefes alamıyorum ben. Kalbim delik deşik. O kurşun sana değilde, benim kalbime isabet etti sanki. O kurşun benim kalbimi deldi Nazlı. Kalbim ağır yaralı. Doktorlar seferber. Hastayı kaybediyoruz...
Sen uyanana kadar benim kalbim komada Nazlı. Sen uyanırsan, benim kalbim de uyanacak. Sen uyanmazsan, bende uykuya dalıcam. Ve Bohem Prens'le Hırçın Prenses sonsuz bir uykuya dalacak. Eğer uyanırsan, benim kalbim taburcu olacak. Aşkla kal.
Ayağa kalktım. Eğilip Nazlı'nın o masum dudaklarına bir buse kondurdum.
- Seni seviyorum.
O an kalp atışları hızlandı.
- Seni çok seviyorum.
Biraz daha hızlandı.
- Sana çok aşığım. Hem de deliler gibi. Ne olur beni bırakma.
Tahminlerim tutmuştu. Yavaş yavaş gözlerini açtı. Gülümsedim.
- Doktor! Doktor yok mu?
Selin: N'oldu!?
- Uyandı! Nazlı uyandı.
Doktor içeri girdi. Mutluluktan ağlamaya başladık. Selin'e sarıldım. - Ben biliyordum. Uyanacağını biliyordum. Sana demiştim.
Bir süre sonra doktor çıktı.
D: Gözünüz aydın. Hastamız gayet iyi. Kısa bir süreliğine görebilirsiniz.
Hemen Selin ve Güneş Hanım'a baktım.
- Üçümüz girebilir miyiz?
D: Kısa olmak şartıyla niye olmasın.
- Saolun doktor hanım.
Hemen içeri girdik.
- Nazlı.
Güneş: Kızım.
Selin: İyi misin?
Nazlı: İyiyim. Savaş. Kalbin taburcu oldu mu?
Şaşırmış bir şekilde güldüm.
- Ne? Duydun mu?
Nazlı: Bilmem. Rüya değil miydi?
- Bilmem.
Bir anda içeri doktor girdi.
D: Bu kadarı yeterli. Hastayı daha fazla yormayalım.
Selin: Kardeşim. Güzel güzel dinlen. Hemen iyileş. Seni böyle görmeye alışık değilim ben.
Hep beraber çıktık.

Selin;

Doktorla konuştuktan sonra etrafa göz gezdirdim. Ali'yi arıyordum. Bu mutluluğu onunla paylaşmak isterken o burada yoktu.
Telefonu cebimden çıkardım ve Ali'nin numarasına basıp telefonu kulağıma götürdüm.
Savaş: Kimi arıyorsun?
-Ali'yi. Haber vereyim.
Savaş: Ha aynen. İyi olur.
Bir kaç çalıştan sonra açtı.
Ali: Alo.
- Alo Ali. Sana bir haberim var.
Sesimi biraz ağlamaklı çıkardım.
Ali: N'oldu?!
Onun sesi de korkmuş geliyordu.
- Nazlı uyandı!
Ali: Oh be! Sonunda! Nasıl bari iyi mi?
- Iyi iyi. Doktor bir kaç güne taburcu olur dedi.
Ali: Harika. Selam söyle. Ha bu arada. Haber verdiğin için saol.
- Bişey değil.
Biraz duraksadıktan sonra Ali'nin sesi geldi.
Ali: Neyse. Kapatayım ben.
- Tamam. Görüşürüz.
Hemen kapadı telefonu. Mavi salağı nolacak. Dur Tuğçe'ye de haber vereyim.
Tuğçe: Alo.
- Alo Tuğçe. Nazlı uyandı.
Tuğçe: Hadi gözümüz aydın. Ne zaman taburcu oluyor?
- Doktor bir-iki güne taburcu olur dedi.
Tuğçe: E o zaman hazırlıklara başlayalım.
- Ne hazırlığı?
Tuğçe: Böyle bir şeyi kutlamayacak mıyız?
- Aa. Tabi ya. E o zaman hazırlıklara başlayalım.
Kahkaha attı.
Tuğçe: Ben de onu diyorum zaten.
- Tamam o zaman sen Emre'ye falan haber ver. Savaş'a ben söylerim. Ali'ye de haber ver. Başlasın hazırlıklar!

*****

Tüm hazırlıklar tamamlandı. Hastanede Nazlı'ya pansuman yapıyorlar. Bizde bekliyoruz.
D: Şunu da yapıştıralııım. Tamamdır. Geçmiş olsun.
Nazlı'yı aldık ve eve gittik. Nazlı biraz dinlenince yanına girdim ve onun için aldığım elbiseyi verdim.
Nazlı: Bu ne?
- Şimdi Peri'yle annem sana bunu giydirecek. O sırada bende giyineceğim. Giyinince yanına geleceğim ve sana biraz makyaj yapıcam. Sonra çıkacağız.
Nazlı: İyi ama nereye?
- Sürpriz.
Hazırlandıktan sonra yola koyulduk.
Nazlı: Nereye gidiyoruz hala söylemediniz!
Selin: Sürpriz dedik ya!
Mekan kiralamıştık. Mekan da yakın olduğu için çabucak geldik. Herkes gelmişti.
- Tataaa!
(Hep bir ağızdan): Geçmiş olsun Nazlı.
Savaş: Hoşgeldin. Prenses gibi olmuşsun.
Nazlı: Bunların hepsi benim için mi?
- Tabiki de şapşik.
Nazlı: Çok saolun. Yani...ben...ne diyeceğimi bilmiyorum.
Ali: Deme zaten.
Hep beraber güldük.
Savaş: Hadi biz eğlenmeye bakalım. Gecenin ilerleyen saatlerinde Ali'nin bana uzak olmasından sıkıldığım için başkaları ile takılmaya başladım. O sırada bir anons yükseldi.
"Tango yapmak isteyen çiftleri sahneye alalım."
Geçen sene tango kursu aldığımı bilen tek kişi Tuğçe'ydi. Kesin onun işiydi bu. Tangoya karşı koyamıyordum. Elbisem de elverişli olunca hünerlerimi sahnede sergilemeye başladım. Dansın sonuna doğru tam dans ettiğim çocuk öpecekken biri ona engel oldu. Ali! Aniden çocuğa kafa attı.
- Ya Ali n'apıyorsun?!
Ali: Yeter bu kadarlık. Gidiyoruz! Oyun bitti!
Kolumdan tutup sürüklemeye başladı. Kıskanması güzeldi ama bu hareketleri sinir bozucuydu.
- Bırak beni ya! Bırak!
Elinden kurtulmaya çalışıyordum ama, nafile.
- Ali! Bırak kolumu! Canım acıyor!
Hiçbirşey demeden arabanın yanına gittik. Kapıyı açtı.
Ali: Bin arabaya.
Mecbur bindim. O da bindi ve arabayı sürmeye başladı. Küçük bir çocuk gibi kollarımı bağladım. Sonra konuşmaya başladım.
- Hayır yani böyle yapmandaki amaç ne anlayamıyorum. Saçma sapan bir hareketti bu yaptığın. Şimdi durduruyorsun arabayı ve ben o partiye geri dönüyorum!
Ali: Hiç bir yere gitmiyorsun Selin!
- Neyinim ben senin? Hah! Neyinim?! Sanane benden sanane!
Ali: Doğru. Neyinim ki ben senin dimi? Sadece eski kocanım. Dimi! Neyinim ki ben senin!
Aniden durdu.
- Hah şöyle.
Tam arabadan dönmek için hamle yaptığımda kolumdan tutup beni kendine çevirdi ve dudaklarımız birleşti. Ensemden tutup beni kendine bastırarak öpmeye başladı. Onca zamanın ardından onu ne kadar çok özlediğimi fark ettim. Adeta hasret gideriyorduk. Ali birden kendini geri çekti.
Ali: İn arabadan.
- Ne?
Ali: Madem hiç bir şeyin değilim, öyleyse in arabadan.
Kalakaldım.
Ali: Selin İN ARABADAN!!!
Fazla bağırmıştı. Hiç birşey demeden öfkeyle indim arabadan. Kapıyı da sertçe vurdum. Hemen parti yerine döndüm. Nazlı içecek alıyordu ama çok kalabalıktı. Onun yanına gitmeye çalışıyordum. Nazlı içeceğini almış geliyorken birinin dirseği tam karnına çarptı.
Nazlı: Ahh!!
Tişörtüne baktığımda kan olmuştu. Kanı görünce çığlık attım.
- Nazlı!
Ve aniden yere yığıldı.

Ali;

Selin'i çok kırdığımın farkındayım ama mecburum. Ondan kendimi uzaklaştıramıyorum, bari Selin benden uzaklaşsın. Tadı dudaklarımda mühürlü kaldı. Elimi dudağıma götürdüm ve gülümsedim. Arabanın rotasını değiştirdim ve annemin evine sürmeye başladım. Bir an önce varmak için hızla sürmeye devam ettim. Bir süre sonra evin önüne gelmiştim. Anahtarla kapıyı açtım. Içeri girdim. Salona doğru yöneldim ve annemin dayak yemiş haldeki vücudunu yerde gördüm.
- Anne!

Arkadaşlar! Cumartesi günü yb yayınlayamadığım için bu bölümü uzun yazdım. Umarım beğenmişsinizdir. Yorum ve votelerinizi eksik etmeyin. ♥



GidemiyorumHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin