Selin;
Duyduğum şeyin ardından kantinden annemler geldi. Onlar daha ne olduğunu anlamadan ben yoğun bakıma daldım.
Nazlı: Selin!
Hemşire: Hanımefendi! Hanımefendi içeri giremezsiniz.
Makineden gelen kesintisiz ses kulak çınlama hissini veriyordu.
-Ali! Ali nolur yapma!
Doktor kalp masajı yaparken hemşire beni çekiştirmeye başladı.
- Ali nolur!
Hemşire: Hanımefendi o sizi duyamaz!
- Hayır! Duyuyor! O beni duyuyor! Ali! Ben çok pişmanım!
Doktor kalp masajının yeterli olmadığını fark ettiği an şok cihazını çalıştırdı.
Doktor: Aleti 100'e ayarla!
Aleti Ali'nin göğsüne yerleştirip çalıştırdı. Ama kalbi hala atmıyordu. Tekrar çalıştırdı. Sonuç aynıydı.
- Ali! Çok pişmanım! Seni seviyorum. Seni seviyorum. Seni seviyorum.
Doktor: Aleti 150'ye ayarla!
Tekrar çalıştırdı. Ama kalbi durmakta kararlıydı.
Doktor ümidi kesmeye başlamışken ben hala sayıklamaya devam ediyordum.
- Seni seviyorum. Seni seviyorum. Seni seviyorum. Seni çok çok çok seviyorum. Nolur bırakma beni yalvarırım!
Doktor aleti yerleştirip arkasını dönmüşken Ali'nin kalbi atmaya başladı.
- Oh! Allah'ım sana şükürler olsun.
Yanına gittim. Yüzü çok kötüydü. İçim acıdı. Onu kaybetmenin korkusuyla fark edememiştim. Hemşire beni çıkaramayacağını anlayınca konuşmaya başladı.
Hemşire: Hanımefendi böyle olmaz. Siz gelin. Yoğun bakım kıyafetlerinizi giydirelim.
- Tamam.
***
Yoğun bakım elbiselerini giyinip Ali'nin yanına girdim.Nazlı;
Ali ameliyattayken Savaş'la uyuya kalmıştık. Ne kadar özlemişim kokusunu. Ben bunları düşünürken hastaneye Yiğit geldi.
-Yiğit! Senin ne işin var ki?
Yiğit: Ali kaza yapmış yeni öğrendim. Durumu nasıl?
Savaş: Sana ne!
- Savaş! Bilmiyoruz. Demin az kalsın ölüyordu...
Yiğit:Ne diyorsun!
Savaş: Tamam durumunu öğrendin şimdi gidebilirsin. Burda olman bişey değiştirmeyecek.
- Ya. Aslında Savaş haklı. Burada beklemen bişey değiştirmeyecek. Yorma kendini buralarda.
Savaş: Aman ne yoruldu ne yoruldu.
- Savaaaşş! Hadi git sen. Boşuna bekleme.
Yiğit: İyi madem. Sen öyle diyorsan.
Savaş aptalca sırıttı.
- Sen de ne sırıtıp duruyorsun.
Savaş: Hiiç. Allah Allah!
- Neyse ben seni geçiriyim.
Savaş: Dur bende geliyim.
- Off Savaş of!
Beraber aşağı inip uğurladık. Dönerken Savaş bana bakıyordu.
- Ben senden kurtulamayacak mıyım ya?
Savaş: Hm bir düşüneyim. Hayır.
Hala sırıtıyordu.
- Sırıtıp durma!
Onu orada bırakıp içeri girdim.Selin:
Ben yoğun bakımda Ali'yle konuşurken yanıma biri geldi. Sevilay.
Sevilay: Oğlum.
Ali'nin elinin üstüne bir öpücük kondurdu. Benim yaptığım gibi.
Sevilay: Hih! Oğlum ne hale gelmiş. Şu yüzünün haline bak. Kıyamam yavruma.
Sonra bana baktı.
Sevilay: Sen dışarı çıkar mısın? Oğlum uyandığında seni görmek istemeyecektir.
Hemen dışarı çıktım. Bir kadın koşarak buraya geliyordu.
Demet: Sen Selin olmalısın. Ali nerede? Durumu nasıl?
- Bilmiyorum, deyip üstümdekileri çıkardım ve bahçeye çıktım.Nazlı;
Hava kararmak üzereydi. Doktor çıktı.
- Doktor bey. Hasta ne zaman uyanacak?
Doktor: Biz ilaçları kestik. Artık herşey Ali'ye bağlı. Ne zaman uyanmak isterse o zaman uyanacak.
- Bu süre ne kadar olabilir.
Doktor: Bilemiyoruz. Bir günde uyanan da var bir ayda uyanan da. Ama Ali güçlü biri. En kısa sürede uyanacağını düşünüyoruz.
- Peki. Teşekkürler.
Sonra Savaş'a döndüm. Durumu çok kötüydü.
- Üzülme artık. Bak. Doktoru duydun. Ali iyileşecek.
Savaş: Ya uyanmazsa.
- Yaa! Olumsuz olumsuz düşünüp durmasana. Iyileşecek o ben hissediyorum.
Yanına gidip sarıldım.
- Dostça karşılamanı bekliyorum.
Güldüğünü hissettim.Selin;
Hava kararıp, soğumaya başlayınca içeri geçtim. Ali'nin durumunu soran kadın Sevilay'la sohbet ediyordu. Yanındaki boş yere oturdum.
Demet: Selinciğim, seninle bir konuşabilir miyiz?
- Tabii, isterseniz kantine geçelim.
Demet: Olur olur.
Hemen o adını dahi bilmediğim kadınla kantine gittik. Sevilay' a çok benziyordu.
Demet: Ben Demet. Ali'nin teyzesiyim. Biliyorsun ki Ali üç haftadır bende kalıyordu. Belli ki canını çok yakmışsın. Çünkü Ali geldiği gece koynumda hıçkıra hıçkıra ağladı. Ali bunu en son on yaşında annesi onu Londra'ya gönderdiğinde yapmıştı. Ali'yle devam edecekseniz edin. Ama öyle bir şey olmayacaksa Ali'den uzak dur. Çünkü aranızda bişey olmadığı halde yan yana durmanız onun canını yakacak. İki seçenek var. Ya devam edeceksin, ya da tamamen bitireceksin.
Tamameni vurgulayarak söylemişti. Demek benim yüzümden ağlamıştı.
- Peki efendim. İzninizle.
Kantinden kalkıp son kez bakmaya gittim. Doktor Sevilay'ın yanındaydı. Koşarak konuşmaya yetiştim.
Doktor: Hah! Selin hanım. Müjdemi isterim. Ali bey uyandı.Nazlı;
Telefonumun çalması üzerine dışarı çıktım. Arayan Yiğit'di.
- Alo.
Yiğit: Alo. Nazlı hastaneye geliyorum.
- Ne? Niye?
Yiğit: Hiç seni görmeye.
- Gerek yok ya.
Yiğit: Yoo bence var.
- Iyi gel o zaman bekliyorum.
Telefonu kapattım. Arkamı dönünce yine ve yine Savaş'ı görüyorum.
- Yine mi sen?
Savaş: Yine mi Yiğit?
- Evet. Sen benim konuşmalarımı dinlemekten, kıskanmaktan bıkmadın mı? Ne olur. Rahat bırak unutayım seni.
Savaş: Unutamazsın
- Niye?
Savaş: Çünkü bana aşıksın.
- Öyleyse sen beni unut.
Savaş: Unutamam.
- Niye?
Savaş: Çünkü sana aşığım.
O an dudaklarımda dudaklarını hissettim. İlk birkaç saniye şok olsamda kendimi geri çektim. Gözlerine baktığımda hayal kırıklığı gördüm.
- Savaş... ben... korkuyorum..
Savaş: Niye? Neyden?
- Savaş. Bak ben çok acı çektim. Aynı acıları yeniden çekmekten korkuyorum. Beni yine bırakıp gitmenden korkuyorum.
Savaş: Gitmem.
- Ben sana güvenmek istiyorum.
Savaş: Güven.
- Peki soruyorum. Herkes gider mi?
Savaş: Gider. Ama geri döner. Dönmezse zaten hiç senin olmamıştır. Bak. Ben döndüm mesela.
- Öyleyse?
Savaş: Öyleyse?
Parmaklarımın ucuna basarak boyumu uzattım ve dudaklarımızı birleştirdim. O da karşılık verdi. Bir süre sonra ayrıldık. Alnını alnıma yasladı.
- Bir daha sakın beni bırakma!
Savaş: Bırakmam.
- Seni seviyorum.
Savaş: Seni seviyorum.
Aniden Savaş kendini geri çekince kafasına dayalı silahı fark ettim.
Yiğit: Buraya kadar Savaş Mertoğlu!
Bölüm SonuArkadaşlar! Hikayem 100 okunmayı geçtiği için bölümü erken yayınladım. Yazım hatası varsa kusura bakmayın. Bundan sonra bölümleri Çarşamba ve Cumartesi yayınlayacağım. Vote ve yorumlarınızı eksik etmeyin. Öpüyorum canımlar ♥