1

82 7 0
                                    

     Uyandığımda başımda büyükannem ve büyükbabam dikiliyordu. Onları seviyordum. Beni onlar büyütmüştü. Onlara minnettardım. Ama bu haber her şeyi berbat etti. Büyükannemin yaşlandığını gözlerinden görebiliyordum. Büyükbabam ise artık gülmüyor gülse de sahte gülüyordu. Onlara bu acıyı yaşattığım için kendimden nefret ediyordum. Düşünceler içinde yüzerken bir ses duydum. Bu büyükannemdi'' Günaydın tatlım.'' Dedi. ''Günaydın'' diyerek onu öptüm. Onu seviyor, hayatımda hep onu örnek alıyordum.

Mutfaktan mis gibi kokulara geliyordu. Şaşmamalı kahvaltıyı büyükbabam hazırlıyordu. Büyükbabam hep neşeli biriydi ve ben kendimi bildim bileli onun yemeklerime bayılırdım. ''Günaydın yemeklerin kralı.'' dedim gülüşmeye başladık. ''Günaydın canım'' dedi. Kahvaltımızı yaptıktan sonra hastaneye gidip burnumun neden kanadığını öğrenecektik. Keşke öğrenmeseydik. Doktorun odasına girdiğimizde doktorun suratında ki o ifade her şeyi belli ediyordu. Odaya girdiğim gibi ''Neyim varmış?'' diye sordum. ''Bayan bunu söylemek için çok erken biliyorum ama kanınızda ilerlemiş derecede zehir bulunuyor bu zehirleri temizleyemezsek kanser olma ihtimaliniz var.'' dedi. Doktorun ağzından kelimeler her dökülüşünde kalbim çok hızlı atıyor, başım dönüyordu. Büyükbabama döndüğümde ise yüzü sapsarı olmuştu. Doktorun odasından çıktığımızda büyükbabam beni beklemiyor sanki bütün suç onunmuş gibi yüzüme bakmadan sadece ilerliyordu. Bende o sırada etrafıma bakınarak ağzıma takılan ama hangi şarkı olduğunu bilmediğim bir şarkı mırıldanıyordum. O sırada karşımda üniforma giymiş bir stajyer çıktı, birden durdum. Karnımda kelebekler uçuyordu. Onu tanımıyordum ama sanki yıllardır tanıyor ve onu platonik bir şekilde seviyormuşum gibi hissediyordum. Bana baktı ama ben ne yapacağımı bilmediğim için sadece kafamı önüme eğmiş ilerlemeye başlamıştım. Arabaya geldiğim de büyükbabam arabada sessizce oturmuş beni bekliyordu. Eve doğru her ilerleyişimizde aklıma o çocuk geliyordu ama bir yandan da doktorun o sözleri aklıma geliyor her şeyden uzaklaştırıp eski hayatıma geri sokuyordu beni '' 'Bayan bunu söylemek için çok erken biliyorum ama kanınızda ilerlemiş derecede zehir bulunuyor bu zehirleri temizleyemezsek kanser olma ihtimaliniz var.'' ' Bu cümle beni adeta bitiriyordu. Eve geldiğimizde yatağımın başına geçip hem o doktorun hemde o çocuğu unutmaya çalışıyordum. Ama olmuyor kafamın içinde o doktorun söyledikleri geçiyor ve çocuğun suratı gelip duruyordu. En sonunda dayanamayıp uyumaya karar verdim.

*

Uyandığımda ilk işim büyükbabama tedavilerimin ne zaman olduğunu sormak oldu. ''Büyükbaba tedavilerimin ne zaman olduğunu biliyor musun?'' diye sordum. Bu soruyu sorduğumda, büyükbabamın ilk defa böyle bir surata sahip olduğunu gördüm. Yüzüme bile bakmadan ''pazartesi ve Perşembe.'' dedi. Günlerden salıydı. Daha perşembeye çok vardı, zaman geçmek bilmiyordu. Ama ben o tanımadığım çocuğu görmek için can atıyordum. Nedenini bilmiyordum ama sakarlığına kadar hiç bir şeyini unutmamıştım.

Zaman ilerlemiyordu bende bu arada yazılarımı yazıyor içimdekileri oraya döküyordum. O kadar dalmıştım ki neredeyse tüm hayatımı oraya dökmüştüm. Sonra durup yazılarımı okumaya karar verdim. Ama bir problem vardı. Her cümlemde o çocuğu anlatıyordum sanki hayatım o çocuktan ibaret gibiydi. Oysaki adını bile bilmiyordum. En son 7. sınıfta bir çocuğu çok sevmiştim onda da bana bakmadığı için haftalarca hatta aylarca depresyona girmiştim. O günden beri kimseyi öyle sevmemiştim. Belki de küçük olduğum için sevgiye ihtiyaç duydum diyordum. Ama şimdi anlıyordum ki insan kaç yaşına gelirse gelsin sevmeye, sevilmeye ihtiyaç duyuyor. Sevilmiyor olsam da herkesi seviyordum. Neden sevilmiyorum bilmiyordum ama gerçekten şu hayatta ihtiyacım olan tek şeyin sevilmek olduğunu anladım

Ölümsüz Aşk Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin