7

17 1 0
                                    

Telefonumun çalmasıyla gözlerimi açtım. Saat 10.15'i gösteriyordu. Gavin'in beni uyandırmaması garipti, bunları düşünmekten vazgeçerek telefonu açtım. Arayan büyükannemdi sesinden anlamıştım. ''Alo?'' dedi tiz bir sesle. Gülümsedim kendi kendime. İnsan uzun zamandır duyamadığı sesleri duyunca mutlu oluyordu, bu his her ne kadar canımı acıtsa da özlediğim birisinin sesini duymak beni mutlu etmişti. ''Alo Flora orada mısın?'' diye bir ses daha duyunca, ''Buradayım dalmışım üzgünüm.'' diyeverdim birden. ''Tatlım seni çok özledim. Biliyorum bana kızgınsın ama aramadan yapamadım. Büyükbabanı sana söyleyemezdim zaten bir acı çekiyordun bu acıyı da çekmeni de istemedim. Herşey için üzgünüm Flora.'' dedi büyükannem.

''Üzgün olmana gerek yok, seni anlıyorum.'' dedim ama onu anlamıyordum. Bunu annem denilen ama beni yabancı olarak benimseyen bir kadından duymak daha acı vermişti. Büyükannemin sesi kesilince, ''Alo?'' dedim. ''Bir şey sorabilir miyim?'' dedi.

''Tabi büyükanne dinliyorum?''

''O senin çözmen gereken sırların peşini bırakacak mısın Flora?'' dedi duygusuz bir şekilde. Evet deyip onun böylesine önemsediği şeyler için hayal kırıklığına uğratamazdım. ''Hayır tabii ki de, o çözmem gereken sorunları sen ve büyükbabam istedi. Büyükbabamın isteklerini yerine getirmezsem olmaz.'' dedim gülerek. Büyükannemin bir iç çektiğini duyar gibi olmuştu zorla olsa da karşıdan bir gülme sesi alabilmiştim. ''Kapatmam gerekiyor tatlım.'' dedi. ''Görüşürüz.'' diyerek telefonu kapattım ve aşağı inmeden o bulduğum kitabın sayfalarını çevirmeye başladım. İkinci sayfasına gelince durdum ve okumaya başladım.

18 Ağustos 1936

En nefret ettiğim kokuyu iki gündür alıyor olmam ne kötü! Burada ki doktorlar biraz sert ama bana bakan doktor bana gayet iyi davranıyor. Adı da Desmond. Güler yüzlü bir adam ve böyle bir hastanede doktorluk yaptığı için onun adına üzülüyorum. Herkes birbirine kötü davranıyor burada, hemen şu lanet olası yerden çıkıp evime gitmek istiyorum. Kendimi iyi hissettiğim halde buraya tıkılı kalmak ne kadar da kötü! Ama bir yandan da düşünürsek evime döndüğümde bana acı çektiren bütün insanların suratlarını görmek zorunda kalacağım. En kötü olanı ise Anna ve Arthur'un yaşadıkları yer benim evimin yanı olması. Ben acı çekerken, onların gülüşmesini dinlemek olmak... Arthur benim herşeyim, Anna ise en yakın arkadaşım, sırdaşımdı. Şimdi ise ikiside düşmanım oldular. Ben onların o akşam o halde gördüğümde yıkıldım. Anna ile geçirdiğim tüm günler birden gözümün önünden geçip silindi. Arthur ise kalbimin sahibiyken artık kalbimin katili oldu. Herneyse hemşireler beni tekrar uyutacaklarmış...

Tanımadığım bu yazarın canını aynı benim gibi yakmışlar ve hiç düzelemeyecek olan kalbini iyice kırmışlar. Gavin aklıma gelince hemen aşağı inip ona baktım. Mutfakta müzik dinliyor ve kahvaltı hazırlıyordu. Bende onun düzenini bozmadan odama çıktım ve üstümü değiştirdim. Odamda biraz durduktan sonra Gavin'e ben dışarı çıkıyorum demek için aşağı indim. Gavin bana öylece bakıyordu başta kötü bir şey olduğunu düşünsemde güldüğünü görünce içimin rahatladığını hissettim. ''Ne oldu?'' diye sordum gülümseyerek. ''Hiç. Nereye çıkıyorsun?'' dedi. ''Dışarı çıkacağım istediğn bir şey var mı?''

''Hayır.'' dedi durgun bir şekilde. Onu onaylayarak dışarı çıktım. Neden durgun olduğunu merak etsem de sormayacaktım. Çünkü geçmişimi hep sorgulayarak geçirerek kötü bir hal aldırmıştım şimdi sadece keyfime bakacak hiçbir şey sorgulamayacaktım.

Koşarken Elliot ile o gün oturduğumuz sahile geldiğimde durdum ve o günkü Gavin'i kötüleyişi gelmişti aklıma. Onu öyle bir nefretle anlatıyordu ki ben ile Gavin'e karşı duygularımı değiştirmek üzereydim. Ama her suçun aslında Elliot'ta olduğunu o gün onları Mean ile birlikte gördüğümde anlamıştım. O kadar mutlu bir şekilde gülüyorlardı ki beni bile zor fark etmişlerdi. Gavin'in o gün hastanede ki duygusuzluğu bu yüzdendi. Elliot ona acı çektirmişti ama bütün suç onunmuş gibi göstermişti.

Ölümsüz Aşk Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin