☬ Bölüm 17☬

11.7K 919 34
                                    

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.


"Abi, Kumru kalp krizi geçirmeden eve dönerim değil mi?" diyerek kollarını göğsünde bağladı Kaner. Ön yolcu koltuğunda Kaner, sürücü koltuğunda Cevat; arka koltukta ise Erdoğan ile Engin oturuyordu.

Cevat kardeşine kısa bir bakış attı. "Merak etme dönersin."

"Hayır, karım korkak tavukluk yapıp duruyor da..." deyip kısık bir kahkaha attığında "Aysel de carcar ötüp durdu, dedim sakin ol geri geleceğiz," diye cevapladı kardeşini Cevat. Onların bu denli rahat ve eğlenceli oluşuna Engin kaşlarını çattı. Bu adamlar deli olmalıydı.

"Zavallılar bizi yine göreve gidiyoruz sanıyorlar!" deyip bir kez daha güldü Kaner. Engin'in sabrını taşıran son gülüşmeleri oldu. Hızla başını öne doğru uzattı ve "Ne oluyor ulan! Siz ne diyorsunuz? Konuşulacak konu mu bunlar!" diye bağırdı. İki adam da birbirine bakıp iç çekti.

"Konuşulmayacak konu olduğunu biliyoruz kardeş."

"Abi susun o zaman!" deyip geriye yaslanan Engin elindeki silahın susturucusunu çevirip duruyordu. İçinde büyük bir endişe vardı. Perin'e bir şey olursa kendini de affetmezdi. Onu koruyacağına söz vermişti, sözünü tutması gerekiyordu. Başını kaldırıp kaşlarını çattı. Ormanın karanlığında etrafı taradı. "Daha gelmedik mi?"

Cevat dikiz aynasından ona baktı. "Silahlarınızı kontrol edin. Geldik sayılır, biraz yürüyeceğiz."

"Orman mı? Bordavi hep bunu yapıyor!" diyerek kızgın bir şekilde elini torpidoya vuran Kaner burnundan soluyordu. Cevat yine sakin bir ses tonuyla mırıldandı. "Bordavi kendi içinde düşmana sahip bir timden başka bir şey değil. Cahit denen pezevenk herkesi harcıyor."

"Aslında bir operasyon da ona mı yapılsa abi."

"Merak etme orada da ayaklanmalar çıkacaktır. İnfaz çoğaldı, bu hiç de iyi değil. Yozlaşmış bir sürüden fazlası değiller..." deyip hızla aracı durdurdu. Kontağı kapatıp silahını kontrol etti. "Geldik. Hadi iniyoruz."

Engin hızla araçtan inip silahının susturucusunu kontrol etti. şarşörü ve yedekleri de kontrol ederek karşısındaki adama baktı. Cevat hala Perin'in yerini kontrol ediyordu. "Kaç kişi almıştı Perin'i?"

"İki adam, bir de şoför."

"Tamamdır. Dört kişilik bir ekip var karşımızda," diyen Cevat'a, "Eşitiz," diyerek silahının kontrolünü tamamladı Erdoğan. Kardeşini yalnız bırakmayı düşünmüyordu. Elinden geleni yapacaktı.

"Aynen... Konum belli. Gölün kenarına ulaşmamız gerek."

"Hadi!" deyip hareketlendi Engin. Sevdiği kadına ulaşmak için her engeli aşabilecek gücü kendinde buluyordu. Bir yanı korkudan titrerken diğer yanı acele etmesini fısıldıyordu. Korkuyordu çünkü onu sağlam bir şekilde görürse tüm hayatının alt üst olacağını düşünüyordu. Binlerce kişiyi haklamış, bir insan bedeninin her yerine ateş etmişti ama Perin... Perin'i cansız bir vaziyette bulma ihtimali bile onu öldürüyordu.

Adımlarını dikkatle atıyor, ses çıkarmamak için özen gösteriyordu. Hem hızlı olmaya çalışıyor hem de sessiz olmak zorunda olduğunu bildiği için yavaşladığını hissediyordu. Aklında türlü senaryolar dolanırken, gözleri etrafı kolaçan ederken, silahının tetiğinde parmağı sabırsızca dururken kalbi atamayacak kıvama gelmişti. Sanki duracak gibi hızla atıyordu, ya da duracak kadar yavaş... Ama korkuyla attığı gerçeğini değiştirmiyordu ne kadar hızlı ve ya yavaş olduğu. Hiçbir görevden, hiç kimseden korkmayan Engin Karatan korkunun dipsiz kuyularında kalıvermişti.

Aşk; en korkusuz olanı bile korkak yapabiliyordu. Aşk; korkmaktı belki de. Kaybetmekten, zarar vermekten, koruyamamaktan... Kokmaktı. Aynı zamanda da korkuturken cesurca davranmasını sağlayan da yine aşktı. Engin teslim olmuştu bir kere. Korkuyordu ama cesurca ona doğru ilerliyordu.

Hedefine ulaştığında bir ağacın gövdesine yaslandı ve başını hafifçe uzatarak biraz ilerisindeki korktuğu sahneyi izledi. Dizlerinin üzerine çökmüştü sevdiği kadın. Başına siyah bir bez geçirilmişti. Elleri arkadan bağlanmıştı. Başında iki tane adam duruyordu. Tam karşısında ise bir adam ve bir kadın vardı. Sürekli konuşup gülüyorlardı. Engin kanın beynine sıçradığını fark etti. Öfke adeta onda beden buldu. Ragıp gün yüzüne çıktı o anda. Çünkü gördüğü kadını kendi mekânında sevdiği kadınla yemek yerken görmüştü. Perin'i öldürecek olan onun arkadaşlarından biriydi demek ki. Bordavi gerçekten de alçak bir timden başka bir şey değildi.

Susturuculu silahı beline yerleştirdi ve kamuflajının hemen altındaki dürbünlü yarı otomatik silahı çıkardı. Hedefini gözden geçirdi. Hızlı olmalıydı. Hata yapmamalıydı. Mermiyi namluya süren Engin gözünü karartarak dördünün de kafasına hedef aldı ve hiç beklemeden tetiği çekerek hepsini sıra ile vurdu. Sevdiği kadının çığlık attığını, hızla öne kapanıp kendini de bebeğini de koruduğunu fark etti. Ona doğru ilerlerken Erdoğan çoktan onun başındaki bezi çıkarıp almıştı. Perin'in gözlerini kısarak korkuyla kendine baktığını görünce yutkundu Engin. Onu öyle çok seviyordu ki... Gözlerindeki korkuyu çekip almak istedi. Onu sıkıca sarıp sarmalamak istedi. Herkesten her şeyden korumak istese de içinde bir şeyler onu tutuyordu. Buruk olan bir his ayaklarına prangaları takmış gibiydi. Adımları küçük ve yavaştı.

Gözleri dolan adam ona bakarken içindeki tüm duyguların en güzel yerlerinden kırıldığını hissetti. İçi kırılmıştı. İçi burkulmuştu. Sanki bir uzvunu kaybetmiş gibi acı çekiyordu Engin. Sevdiği kadın kendini kandırmıştı. İnanmak istemediği gerçek bir babanın evladına tokat atması gibi can yakmıştı. Çünkü hiçbir çocuk babasına vurduğu için kızamazdı. Tokadı attığı için kırılırdı sadece. Engin de kızmamış, kırılmıştı. Kalbinden... Bir çocuk gibi.

"Engin... Sen..." deyip ellerini çamurlara daldıran kadınına bakarken sanki bir yabancıya bakıyormuş gibi hissetti. Acaba hala aynı Perin miydi? Onu kandırmış olsa da belki bazı şeylerde gerçek kişiliğini ortaya çıkarmıştı. Bir yanı umutla dolarken diğer yanı yine acı ile haykırıyordu içten içe. Kandırdı diyordu. Seni kandırdı, seninle oynadı!

Derin bir nefes aldı ve son adımını da atarak ona tepeden baktı. Zorlukla başını kaldırıp kendisine bakan kadına kaşlarını çattı. "Ben Perin, ben RAGIP."

Perin ona bakmak için tekrar başını kaldırdığında gözleri adamı göremiyordu. Bir şeyler dönüp duruyordu. Bir şeyler silikleşiyordu. Kendini zorlayarak "Engin..." diye fısıldadı. Ama sevdiği adam karanlığın basması ile kayboldu.

Karşısında bayılan kadını tutan abisine başını salladı Engin. Kaner ile Cevat da son anda geldiğinde içindeki her şeyin zaten kırık olan yerlerinden yeniden paramparça olduğunu hissetti Engin. Kadının cansız bedenini kucakladı. Sert adımlarını ormanın içine doğru atarken gözünden akan yaşı bile silemiyordu. Paramparçaydı adam. Baygın duran kadına bakarken yeniden, yeniden aynı yerden parçalara ayrılıyordu. Sanki Engin yok oluyordu... Ölüyordu.


Gözbebeğindeki İhanet |Gözbebeği Serisi 2|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin