"Hadi bunu da indir mideye," diyerek tabaktaki türlüden çatalla aldığı patatesi genç kadına uzattı. Perin ağzını açıp patatesi aldı ve yemeye devam ederken gözlerini devirdi. Ağzında adeta çoğalan lokmayı çiğnerken başını eğdi. Engin'i siyah eşofmanın içinde görmeye alışamamıştı. Üstelik üzeri çıplaktı. Kasları nefes kesici gözüküyordu. Zorlukla yutkunup başını geriye yasladı.
"Engin... Midem patlamak üzere," deyip yakışıklı adamın yüzüne baktı. Mavi gözleri, Amerikan tıraşı kesimindeki saçları ve tıraş losyonu kokusu tüm algılarını açıyordu. Bir ara midesi bulansa da adamın çekiciliğiyle o bulantı yerini kıpırtıya bırakmıştı.
"Tamam, zorlamıyorum seni." Engin ortalarında duran tepsiyi masaya yerleştirdi ve tekrar yayvan bir şekilde koltuğa oturdu. Parmaklarını genç kadının saçlarında gezdirdi. Birkaç güzel söz fısıldadığında Perin hızla ona döndü. "Filmi izleyemiyorum, susar mısın?"
"Bir görüşme yapmam gerekiyor. Sen filmi izle, geri geleceğim!" diyerek ayağa kalkan adama dil çıkararak, "Tamamdır," dedi. Engin elinde telefonla uzaklaşırken perin iyice kuruldu koltuğa. Adamın evinde sinema salonu olduğunu bilseydi hiç çıkmazdı fakat yeni öğrenmişti. Evi biraz daha gezmesi gerektiğini aklına not etti.
1995 yapımı bir filmdi izledikleri. Gün Doğmadan -Before Sunrise- filmi diyalog üzerine kurulu bir filmdi. Julie Delpy'nin canlandırdığı Celine ve Ethan Hawke'in canlandırdığı Jesse'nin konuşmaları, arka fonda Viyana eşliğinde içten, doğal bir filmdi. Perin daha önce izlemiş olmasına rağmen tekrar tekrar izlemekten keyif alıyordu. Her izlemesinde ise bazı cümlelerin altını çizmek isterken buluyordu kendini. Bir film izler gibi değil de bir kitap okur gibi hissediyordu.
Filmde Celine ve Jesse bir trende tanışıyor ve Jesse, Celine'e, ertesi gün uçağa bineceğini ancak parası olmadığından sabaha kadar Viyana caddelerinde dolaşacağını söylüyordu. Celine'in kendisine eşlik etmesini istiyordu. Başını kaldırıp izlemeye koyulduğunda sevdiği bir sahnenin oynadığını fark etti. Jesse, Celine'yi trenden inmeye ikna ediyordu.
"Bunu söylemediğime pişman olabilirim. Düşün şimdi, bundan yıllar sonra evlenmişsin ve çocukların olmuş. Hayatın monotonlaşmaya başlıyor, kocandan sıkılıyorsun. İşte o gün geriye bakıp hayatına giren adamları düşünüyorsun. Ben de onlardan biriyim. Farz et ki yıllar sonra bana evet demediğine pişman oluyorsun ve yaşayabileceğin şeyleri merak ediyorsun. Şimdi benimle burada trenden in ve hayır dersen neler kaçırabileceğimizi görelim."
Perin adeta büyülenmiş gibi gözlerini kapattı. Bir gün bir başka görevdeyken aklına gelebilecek tek kişi girmişti bugüne kadar hayatına. Engin Karatan. Hiçbir görevini unutmazdı ama insanları hatırlamak istemezdi. Fakat yıllar sonra bile Engin'i hatırlayacaktı.
Bir bebek vardı ortada. Ona ne olacaktı? Engin'i kodese tıktıklarında, kendisini başka bir göreve gönderdiklerinde ne olacaktı? Bir bebeği olsun istememişti hiçbir zaman. Kendini sadece görevlere ve başarılara odaklamıştı. Fakat varlığını hissettiği küçük şeyle ne yapacağını hiç bilmiyordu. Onu aldıramazdı. Görev sona erse bile aldıramazdı ama Bordavi'deki yerini de başkalarına bırakamazdı. Derin bir nefes aldı. O sırada ekranda yine bir diyalog dönüyordu.
Celine: Ne istiyorum biliyor musun?
Jesse: Ne?
Celine: Öpülmek.
Jesse: Pekâlâ, bunu yapabilirim.
İç çekerek başını eğdiğinde aniden başı geriye çekildi ve dudaklarının üzerinde hareket eden dudaklara karşılık verirken buldu kendini. "Pekâlâ, bunu yapabilirim!" diyerek repliği tekrarlayan Engin kadının dudaklarına bir kez daha sokuldu. O eşsiz tadını damağında hissettiğinde yavaşça geri çekildi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gözbebeğindeki İhanet |Gözbebeği Serisi 2|
AcciónHerkes, her şey inkâr eder. Dudaklardan dökülür bir bir itiraflar, iftiralar. Dilden gelenler firar eder iki saklı diyardan. Her doku, her hücre bir pay çıkarır kendine. Gözler bile yalan söyler. Ama gözlerin içinde barındırdığı, göz kapaklarının sa...