AV ZAMANI!

845 59 9
                                    

Bu adamları tanımıyordum ama Ölüm hemen onları yargılamıştı. Hatta istisna olarak Yaşam ona karşı çıkmamış ve böylelerin yaşamasına izin verilmemeli diye bir öneri sürmüştü. Bu beni hem şaşırtmış hem de kendimi zorlamamı sağlamıştı. Kendimi tutamazsam kesinlikle öleceklerdi; Ölüm onları listesinin başına yazmıştı.
İki kişiydiler, oturma odasında oturuyorlardı. İkisi de iri yarı kurtlardı. Karşılarında Ed oturuyordu ve sinirliydi bunu auralasından anlayabiliyordum. Ed ne kadar güçlü olursa olsun bu iki adama gücü yetmezdi.
Sağdaki, soldakine göre biraz daha kısaydı. Kahverengi saçları ve yeşil gözlere sahipti. Yanındaki ise ondan biraz daha uzundu. Saçları sarının açık tonlarındaydı ve gözleri sarıya yakın bir renkti. Ed'e bakıp sırıtıyorlardı. Bu beni sinirlendirmişti. Geçmişleri ve gelecekleri ruhlar tarafından gösterilmişti. Evet, bu insanlar yaşamayı hak etmiyorlardı. İkisi pisliğin önde gideniydiler. Yeşil gözlü olan para ile her şeyi yapabileceğine inanıyordu. Para karşılığı bayanlara sex teklif ediyordu. Kabul etmediklerinde güç kullanarak onlara tecavüz ediyordu. Bunu küçük liseli kızlar üstünde kullanıyordu. Ölüm ona yapacaklarını düşünerek mırıldanmaya başlamıştı.
Yanındaki ondan daha iğrenç bir yaratıktı. Ölüm bu ikisini tecavüz suçundan yargılamıştı ama sarışını öldürmeyi dört gözle bekliyordu. Sarışın pislik, hamile kadınları gözüne kestiriyor ve onlara zorla tecavüz ediyordu. Bununla da kalmayıp tecavüz ederken karınlarını deşip çocuğu çıkarmak gibi iğrenç bir şey yapıyordu. Bunu öyle bir şekilde yapıyordu ki ölmeden hemen önce çocuğunun nasıl öldüğünü gösteriyordu. Ölüm'le ilk defa hem fikirdim. Bu yaratıklar, bugün ki avımdı ve kesin öleceklerdi.
Yüzüme sadist bir gülümseme yerleştirip içeri, Ed'in yanına girdim.
"Kardeşim, misafirimiz mi var?"
"Evet, Abi. Babamla görüşeceklermiş."
"Babamız nerde?"
Bunu biliyordum. Babam, bu insan müsveddelerini önemsememiş ve Ed'e ne istiyorlarsa sana söylesin, demişti. Sadece, benim bunu bildiğimi bilmiyorlardı. O yüzden sadece bildiğim şeyleri soruya döküyordum.
"İşi olduğunu ve ne istiyorlarsa bize söylemelerini söyledi ama beyefendiler babamızla görüşmek istediklerini söyleyip duruyorlar."
"Hım..." Ed'in yanına oturup sağ bacağımı sol bacağımın üstüne atmıştım ve sadist gülümsememle adamlara bakmaya başlamıştım.
"Beyler, babam burada olmadığına göre ve ne istediğinizi bize söyleyebilirsiniz."
Tam sarı gözlü olan lafa başlayacaktı ki yeşil gözlü söze atıldı. İsimlerini bile sormaya tenezzül etmiyorum çünkü bu gece benim elimde can verecekler.
"Biz buraya sizin gibi veletlerle konuşmaya gelmedik. Kardeşine de bunu söyledik. Bize babanız lazım."
Suratıma ilk önce kocaman bir gülümseme yerleştirdim ama sonra bütün ciddiyetimi topladım ve gözlerini içene bakarak konuşmaya başladım.
"Öncelikle beyler, bir daha haddinizi aşmayın. Nerede olduğunuzu biliyorsunuz, değil mi, burasının kimin evi olduğunu?"
"Evet, tabii ki de alfa kralın evi."
Bu söylettiği beni güldürmüştü. Bu söylediği için onu alkışlamamız mı gerekiyordu? Biraz önce alfalar kralının oğullarını aşağılamıştı, şimdi de babamızdan övünüyor muydu bu geri zekâlı? Ben gülerken herkes bana bakıyordu bir anda gülmeyi kestim ve ciddi bir şekilde karşımdaki geri zekâlı yaratıklara baktım.
"Bunu övünerek söylemen çok güzel ama biraz önce oğullarını aşağılamaya kalktığını zannediyorum."
Bu söylediğim kafalarını karıştırmıştı. Hangi konumda olduğumuzu unutup bizim gücümüzle yargılamaya bu onları kötü bir duruma sokuyordu. Bu sefer sarı gözlü konuşmaya başladı. Artık konumumuzu hatırladıklarından dertlerini söyleyeceklerdi ama böyle bir şey asla olmayacaktı tabi.
"Şey, Küçük Bey saygısızlığımızı affedin, lütfen. Biz sadece babanızla görüşmek istiyorum."
"Böyle bir şey olmayacak. Ya bizimle konuşursunuz ya da eliniz boş, sürünüze dönersiniz Walf alfasının oğlu. Alfanız gelseydi belki babam kabul ederdi ama buna tenezzül etmeyip oğlunu gönderdiğine göre bizimle görüşeceksiniz. Ha, babanız gelse bile değişeceğini zannetmiyorum ama neyse."
Bu sözlerim onları kızdırmıştı. Sinirleniyorlardı; nefesleri hızlanmıştı. Hadi bir hamle yapmalarını bekliyordum ama tabi ki de gelmemişti. Hala sarı gözlü olan konuşuyordu:
"Her neyse. Buraya gelmemizin sebebini size söyleyelim o zaman."
"Sizi dinliyorum."
"Buraya hayırlı bir şey için geldik. Ablanız olan Violet'i beğendim ve kendime istiyorum."
"Demek öyle. Böyle şeyler aile büyükleri tarafından görüşülür, bunları bilmiyor musunuz? Walf oğlu, alfan izin verseydi o burada olurdu. Sen niye geldin? Ah, tabii; benim hatam, alfan bile bizim size kız verebileceğimize inanmadı da ondan değil mi, Walf oğlu?"
Onu ezmek istiyordum ve bunu başarmıştım. Alfası bile inanmamıştı, ablamızı alabileceğine. Tabii ki de alamayacaktı, gece ölmüş olacaktı. Soyadıyla hitap etmemin sebebi ise babasının gölgesinde kaldığını vurgulamak içindi. Her dediğimde suratı sinirden kızarıyordu.
"Evet, biliyorum ama babamın önemli işleri vardı. O yüzden bizim gelip iletmemizi istedi."
"Alfa kralın karşısına kızını istemeye kendisi gelmeyip oğlunu gönderdi, ha! Bu nasıl bir saygısızlık? Böyle bir şeyi asla kabul etmeyiz. Kralına böyle bir teklifte gelinecekse bundan daha önemli bir işi olamaz. Bu saygısızlık demektir ve bunun cezası kesilir."
Şu anda korkuyorlardı. Babası gelmek istememişti çünkü küçük düşeceğini biliyordu ve bunu istememişti ama bu oğlan kafasına Violet'e takmış durumdaydı ve bu yüzden babasını hiçe sayıp karşımıza çıkmıştı. Ed'e baktığımda hayretler içinde bana bakıyordu. Aynı yaştaydık ama onu sinirlendirmeyi başarmışlardı. Ne de olsa daha 17 yaşındaydı ve çabuk sinirleniyordu ama ben bir bilgeydim. Ne yapmam ve ne konuşmam gerektiğini herkesten iyi bilirdim. Ağızlarını açıp bir kelime bile edememişlerdi.
"Şimdi, bu söylediklerinizi ve bu saygısızlıklarınızı babamıza ileteceğimizden hiç şüpheniz olmasın beyler."
"Efendim, biz şey, aslında..."
"Yeterrrrrrr...!"
"Sesimi yükseltmiştim. Bu yaratıklarla daha fazla konuşamayacaktım.
"Şimdi evimden defoluyorsunuz. Babamıza ileteceğiz her şeyi ve siz sadece sonucunu bekleyeceksiniz."
Özür dileyip, yalvarıp duruyorlardı
"Defolun, dedim size."
"Özür dileriz, efendim. Yalvarırım affedin bizi."
"Sizi bir kez daha uyarmayacağım. Hemen evimizi terk edin ve yalvararak Walf soyadını ayaklar altına almayı kesin." Bunları söyledikten sonra biraz zihin teşviki ile hemen evi terk etmişlerdi.
Ed'e baktığımda hala şaşkın bir şekilde bana bakıyordu. Ne olduğunu biliyordum ama onunla konuşmak istiyordum. Her şeyi bilmek bazen çok sıkıcı oluyordu. İnsanlarla konuşmama bile gerek olmuyordu. Akıllarından geçenleri yaşadıklarını ve yaşayacaklarını (değişken olsa bile) biliyordum. Bu 17 yaşındaki kanı kaynayan bir delikanlı için çok sıkıcı bir durumdu. O yüzden kimseye âşık olamıyor ve sevemiyordu. Her şeyini bildiğiniz birisi size cazip gelmezdi. İnsanları düşünerek seversiniz. Ne düşündüğünü bilmeden onu düşleyerek ama ben her şeyi biliyordum. Annem nasıl babama bu kadar âşık olduğunu hiç anlamamıştım bu yüzden ama onun bir bildiği vardır.
"Ne, niye öyle şaşkın şakın bakıyorsun?"
"Vavv, abi müthiştin."
"Bir şey yapmadım. Sadece konumumuzu kullandım."
"Ama ben yapamadım." Sesinde burukluk vardı.
"Ed, babam ve kardeşlerimiz yüzünden sen fazla söz sahibi olmadığın için bu böyle. İleride sende öğreneceksin bunu."
"Ama sende bu ailedensin, hem de ikiziz biz ama sen benden daha iyi iş çıkartıyorsun."
Kendine kızıyor ve bana imreniyordu. Bunu istemiyordum. Tamam, daha iyi iş çıkarmış olabilirim ama bunu cezasını ailemden uzak kalarak fazlasıyla ödemiştim.
"Ed, ben 8 yıldır burada değilim. Kendi kararlarımı hep kendim aldım ve bunları zor yoldan öğrendim kardeşim. Şimdi bunları düşünme. İlerde çok zamanın olacak."
Bunları söylediğimde bana buruk bir şekilde gülümsemişti. Konuyu değiştirmek istiyordum ve bu geceki av için karnımı doyurmam lazımdı. Bu evde yeniydim, ne kadar bu evin çocuğu olsam da, her şey herkes gibi değişiyordu. İstesem saniyemi almazdı ama küçük kardeşim ile uğraşacaktım.
"Ed, kalk bana yemek hazırla karnım acıktı benim."
"Ya! Bana ne, git kendin hazırla."
"Ed, kalk ya. Karnım acıktı hadi."
"Abi, git başımdan mutfak orda işte. Hazırla bir şeyler kendine."
"Bana ne, sen hazırlayacaksın. Kardeşimin elinden yemek yemek istiyorum."
Bunu söylediğimde biraz düşünmüştü. Sekiz yıldır birlikte bir şey yapmıyorduk.
"Tamam, ama sen de bana yardım edeceksin."
"Tamam, tamam hadi"
Ed önde, ben arkada mutfağa girmiştik. Ne yapacağımızı ben de bilmiyordum ama birer tost yapsak yeterdi.
"Tost."
"Tost."
Bunu aynı anda söylemiştik. Bu gülmemizi sağlamıştı. Ed malzemeleri çıkarırken ben de ekmekleri kesiyordum. Tost ekmeğini ikimizde sevmiyorduk, normal ekmek daha avantajlı geliyordu. Ekmekleri hazırladıktan sonra malzemeleri içine yerleştirip tost makinesine yerleştirdim. 4 dakika 52saniye 32 salise sonra tostlarımız hazır haldeydi. Kendimize kola koyup televizyonun karşısına kurulduk. Ben tekli koltuğa oturuyorken Ed üçlü koltuğa yayılmıştı. Dışardan izleyenler için bu iki kardeşin kanal için kavga ettiği gülünç ama güzel bir tabloydu, tabii bu sizi küçümseyen babanız değilse. Babamın geldiğini fark etmiştim ama Ed ile uğraşmaya devam etmiştim. Tepkisini merak ediyordum. Aslında bize bakıp birazcık şefkat duygusu hisseder diye umuyordum ama bunun olmayacağını acı da olsa biliyordum. Ed babamın sesini duyduğunda şaşırmıştı sekiz yıl sonra ilk defa bu sesi duyuyordum . Gür, sert ve biraz hırıltılı bir sesi vardı. Bu hırıltıyı bir hayvanın hırlamasına benzete bilirdiniz.
"Burada ne oluyor?"
Ed babama bakıp gülümsemiş ve bana dönmüştü.
"Abim ile oturuyorduk baba, bir şey olduğu yok."
Ed en küçük çocuktu ve babam tarafından evin en sevileni diyebilirim çünkü onu ben utandırmıştım, diğer kardeşlerimizle de fazla ilgilendiği söylenemezdi ama Ed onun için başkaydı. Benim gibi olmaması gerekiyordu, onun iyi bir kurt olması gerekiyor."
"Bunu görüyorum Ed, şimdi odana çık."
Benim ile konuşacağını biliyordum. Beni aşağılamak istiyordu ama bu mutlu zamanı bozmak hiç istememiştim. Ed 'e emir verir tonda konuştuğu için ikiletmeden odasına çıkmıştı ve ikinci bir emre kadar inmeyeceğini biliyordum. Bana otur demeden karşısına geçip oturmuştum. Bu yaptığım senin emirlerin bana işlemez demekti. Ben evin asi çocuğuydum. İlk başta birkaç soru soracak, sonra aşağılamaya başlayacaktı ve başlıyorduk.
"Bugün eve Walf'ların oğlu gelmiş, bundan haberin var mı?"
Bunları sormasının sebebi kuşların her şeyi ona ötmesiydi. Walflar ile ne konuştuğumuzu zaten biliyordu.
"Evet, eve geldiğimde buradaydılar ve seninle görüşmek istiyorlardı ama Ed'e görüşmeyeceğini söylemişsin. Evde kimse olmadığı için bizimle konuşmalarını sağladım.
"Bunu Ed'in yapmasını söylemiştim, senin değil."
"Biliyorum. Ed zorlandığı için ona yardım ettim."
"Sana yardım etmeni söylemedim. Ed'in yapmasını söyledim."
"Senin emirlerinle hareket etmiyorum, baba!"
"Sen bana karşımı geliyorsun?"
Sesini yükseltmişti. Sürüsü ile konuştuğu şekilde konuşuyordu benimle ama ben onun sürüsünün bir parçası değildim, ondan emir almıyordum.
"Hayır, sadece kendi istediklerimi yapıyorum."
Ayağa kalmıştı gözleri kırmızılaşmaya başlamıştı. Sinirleniyordu ama bunu umursamıyordum. Bana yaklaşamazdı. Tılsımlarım onu durdurmasa bile gücüm onu durdururdu.
"Seni küstah velet! Annen bizi lanetlemeseydi bu kapıdan içeri giremezdin bile."
Aşağılayacağını söylemiştim. Bunlar canımı acıtsa bile ifadesiz kalmayı beceriyordum. İstersem hiçbir duygu yüzüme yansımazdı. Sadece suratıma bir sırıtış yerleştirip yerime iyice kuruldum.
"Bunu da biliyorum ama annem beni önemsediği için sizi bir hayvana çevirdi ve isteseydim bunu bende yapardım ama umursamıyorum."
"Seni piç kurusu! Seni öldürmemem için bir neden söyle."
Bu söyledikleri beni güldürüyordu. Beni öldüremezdi zaten. Tamam, güçlü olabilir; hatta bütün alfaların kralı olabilir ama bana gücü yetmez. Genç olabilirim ama annem kadar güçlüyüm ve meclisin üyesi olduğum için gücüm daha da çoğalıyordu ve bana dokunmak isterse babam olsun meclisin gazabını üstüne çekmekti.
"Baba, baba! Bunu yapamayacağını ikimizde biliyoruz. Bu işi zorlaştırmayalım istersen ama illa ki neden istiyorsan, birden çok nedeni var. Birincisi bana dokunursan ya da beni öldürmeyi becerirsen annemin ve meclisimin gazabını üstüne çekersin. Babam bile olsan bunun cezası ağır olur."
Bu söylediklerim onu sinirlendiriyordu ama hiçbir şey yapamıyordu. Onu sinirlendirmek beni eğlendiriyordu.
"İkincisi, annemin sana bana dokunamaman için yaptığı büyü. Ne kötü değil mi? Bana tokat bile atamazsın ama ben sana istediğimi yaparım."
Şu anda gözleri sinirden kıpkırmızıydı, kıllanmaya ve pençeleri çıkmaya başlamıştı. İyice kontrolünü kaybediyordu. Aptal alfa kralı bir çocuğun karşısında kendini dizginleyemiyor.
"Ne oldu, babacım? Dönüşümün eşiğinde gibi duruyorsun. Zorladım mı seni? Ama daha en güzel maddeyi söylememiştim.
"Se-niii öl-dü-rü-cem"
"Dişleri büyüdüğü için peltek ve hırlayarak konuşuyordu. Aslında bu hali çok tatlı, eve alıp beslemelikti ama sadece konuşması.
"Üçüncüsü, diğer iki madde olmasa bile, bana gücün yetmez. Kendini dünyanın en güçlü sürü lideri diyebilirsin ama bana zarar veremezsin. Ben senden güçlüyüm baba. Şu anda sana istediğimi yapabilirim ama bunu istemiyorum. Sadece normal bir aile gibi birbirimizin yanında duralım istiyorum, tabii sende istersen."
Bunları söyledikten sonra iyice sinirlenmişti. Tamamen kurda dönüşüp üstüme saldırmıştı, daha doğrusu çalışmıştı. Onun için elimi kaldırmam yeterdi ama tılsımlarımı denemek istiyordum. Tılsımlarım onu aurasını hissettikleri dakika kendilerini göstermişlerdi. Daha bana bir adım uzaklıktayken karşı duvarı boylamıştı. Bir daha saldırdığında bu sefer daha sertti duvara çakılması ve duvarın içinden karşıya geçmişti. Bu benim kahkaha atmamı sağlamıştı.
"Ne oldu babacım, bana yaklaşamıyor musun? Daha yaptığım tılsımları geçemezken annemin büyüsünü nasıl etkisizleştirip beni öldüreceksin?"
Bana sadece hırlamıştı ama ne demek istediğini biliyordum; kısa ve öz 'seni öldüreceğim'. Bundan artık sıkılmaya başlamıştım. Yerimden kalkıp ona doğru yürüyordum. Evi dağıtmak istemediğim için babamın yanındaki dış kapıyı açıp onu tek el hareketimle dışarı fırlattım.
Dışarı çıktığımda benim çıkmamı bekliyordu. Karşımda simsiyah kürkü olan ve kırmızı gözlü koca bir kurt vardı. Onunla kurt şeklinde dövüşseydim yenilirdim çünkü bütün sürülerin gücüne eş değer bir gücü vardı ama ben kurt değildim, ben bir büyücüyüm. Yüzümde bir sırıtışla onu izliyordum. Bir hareket bekliyordu benden, ben de istediğini verdim.
"Gel babacım, oğlunu kocaman bir kucakla tabi yapabilirsen."
Yine hırlıyordu, ben tercüme ediğim size.
"Senin o kollarını parçalayıp kardeşlerine yedireceğim, sonra da kafanı dişlerim ile parçalayacağım."
Böyle bir şeyler işte siz anladınız.
"Tabii babacım, sen nasıl istersen. Tabii yaklaşabilirsen."
Bu sözlerimden sonra saldırıya geçmişti ama sıkıldığımı söylemiştim, değil mi? Hem sıkılmıştım hem de onunla kavga etmek benim canımı acıtıyordu. İlk saldırısını tılsımlarım karşıladı ve karşıdaki koca çınar acına fırlamasını sağladılar. Kendini toplayamadan elimi kaldırıp çınar ağcına tekrar çarpmasını sağladım ama etrafımda başka kişileri hissetmiştim. Bunlar kardeşlerimdi ve hepsi kurt formunda babamın emrini bekliyorlardı. Ne kadar kardeşleri olsam da onların alfası babamızdı. Ne kadar saçma bir şey değil mi? Onun tek emriyle bana saldırırlardı ama hiç birinin gücü yetmezdi. Gözlerin önünde alfalar kralını ağaca çarpmıştım.
"Yeterrrrrrrrrrrr!"
Bu annemim sesiydi ve bu dünyada çekindiğim ve en çok sevdiğim tek varlık. Elim hala havada, babamı ağaçta tutuyordum.
"Lucien, babamın yere indir."
İlk önce anneme baktım. Bunu istese bana yaptırabilirdi ama bunu yapmak istemiyordu. Yavaşça elimi yere doğru indirdim. Elimle birlikte babamda yere indi. Birkaç kemiği kırılmıştı ama iyileşiyordu, hem de çok hızlı bir şekilde. Zaman olarak söylersek 2 dakika 10 saniye 2 salisede bütün kemikleri iyileşmiş şekildeydi. Kardeşlerim babama yaklaştığında onlara hırlamıştı. Hepsi bana ürkek bir şekilde bakıyorlardı. Benden korkmaları normaldi ama bunu istemiyordum ve buna dile getirecektim. Anneme baktığımda hiçbir tepki vermiyordu, sadece sinirli gözüküyordu.
"Benden korkmanıza gerek yok. Sizler benim kardeşimsiniz, sizler bana saldırmadığınız sürece size bir şey yapmam."
Buna inanmadıklarını biliyordum ama fazla umursamıyordum. Artık gitmem gerekiyordu, hava kararmıştı ve öldürmem gereken iki kişi vardı. Ölüm iyicene huzursuzlanıyor ve beni zorluyordu. Tam arkamı dönüp bir adım atmıştım ki babam tekrar saldırıya geçti. Bununla uğraşamazdım, zaten bana gerek kalmamıştı. Annem tek bir bakışıyla babamı durdurmuştu. Onları hiç umursamadım.
"Şşimdiii aaavv zzzamamanı "
Beynimde yankılanan bu cümle ile ışınlandım

Ölüm ve Yaşam ( Gay)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin