İşte artık yolculuğumuzun sonuna gelmek üzereyiz. Hemen her bölümde; cehaletten ve onun hayatımıza nasıl büyük bir zarar verdiğinden söz ettik.
Bize oynanan oyunlar ve aklımızı karıştırmak için ortaya atılan tezlerin, hayatımızın tümünü kapladığını gördük. Sağlığımızla, parasal durumumuzla, kendimize olan güvenimizle ve en korunaklı olması gereken inancımızla bile nasıl oyun oynandığına tanıklık ettik.
Bu nedenle bir kaçış planına ihtiyacımız olacak. Bizi şimdiki sınırlı düşünen zihinsel yapımızdan uzaklaştırıp, gerçeği görmeye yakınlaştıracak bir kaçış planına...
Dünyanın neredeyse tamamı uyurken, sizin uyanmanızı istiyorum. Herkes bir yöne doğru delirmişçesine koşarken, sizin akıntının tersi yönde kürek çekmenizi öneriyorum. Gerçeğe ancak bu şekilde yaklaşabiliriz.
Hayat her birimiz için sonsuz fırsatlarla ve kendimizi büyütmemize olanak tanıyacak güzelliklerle dolu. Hayatı bu denli karmaşık yapan bizleriz. Ona yüklediğimiz anlam sınırlı olunca, hayatımızın kendisi de sınırlı olmaya başlıyor.
Akıntıya karşı gelmek ve sürüden ayrılmak her zaman kolay olmaz. İnsanlar sizi; asi, kaçık, uyumsuz ve sorunlu biri gibi görürler. Esasen bu; tarih boyunca hemen her dönemde, aykırı insanların başına gelen ortak bir durumdur.
Kuralların dışına çıktığınız zaman, güvenli bölgede değilsinizdir. Güvenli olmayan bölge, beraberinde riskler de getirir. Çevrenizdekiler o riskle burun buruna gelmemeniz için sizi korumaya çalışır.
Bilinmezlik insanın en büyük düşmanı olmuştur. Ancak yeni yerler keşfedebilmek için, sıradanlığın dışına çıkmalı ve bilinmeze doğru yelken açmaya başlamalısınız.
Yolculuk boyunca sizi nelerin beklediğini asla bilemezsiniz. Esasen, çok güvenli olduğundan yüzde yüz emin olduğumuz yollar bile, sandığımız kadar güvenli olmayabilir.
Gemiler limana demirlemek için değil, okyanusun sonsuzluğuna açılmaları için yapılmışlardır. Kendi geminizi limana demirleyerek güvende kalabilir ve başınızı asla derde sokmamayı başarabilirsiniz. Fakat bunu yaparak, ufuk çizgisinin ötesinde sizi nelerin beklediğini asla bilemeyeceksiniz.
Size dayatılan ve kabullenmeniz için zorla gözünüze sokulan bu hayat, gerçeğin tamamı değil!
Siz bu değilsiniz!
Size öğretilenlerin tamamı doğru değil...
Hayatınızı yeniden inşa edebilmek için, bildiklerinizin çoğunu unutmanız gerekebilir.
Yıllar sonra dönüşü olmayan bir yola girdiğinizi fark ettiğiniz zaman hissedeceğiniz pişmanlığın acısı, hayatınızı şimdi değiştirmek için katlanmanız gereken acıdan çok daha ağırdır.
İnsanlar değişirler... Değişmeyen şey, vazgeçmeyi istemediğiniz saplantılardır.
Saplandığınız bataklıkların sizi düşlerinizde yemyeşil çimenliklere götürmeyeceğini artık biliyorsunuz. Uzman ordularının ve korku kültürü fedailerinin, hayatınızı altüst etmek için nasıl organize bir şekilde seferber olduklarını görüyorsunuz.
İlkel yaşayın!
Size faydası dokunacağını bildiğiniz bir şey konusunda bir çocuk gibi saf olun ve inanın. Bir bardak su bile, eğer siz bu saflıkla inanırsanız en olağanüstü şifa kaynağına dönüşebilir...
Size faydası dokunmayacak bir sınırlayıcı inanç karşısında ise, "Cehalet" butonuna basıp onu kapatın ve "Gerçekten mi?" diye sorun. Sorgulayın ve güçlü bir "Neden" arayın. Zihninizi, tıpkı bir termostat gibi istenen kıvama gelmesi için programlayın.
Hayatın asıl sırrı: ne zaman cahil olup, ne zaman olmayacağınıza karar verebilmeyi öğrenmektir!
Dünya her geçen gün kötüye gitmiyor! İnsanların zihni cehennemdeki bir çöplüğe dönüştürüldüğü için, baktıkları her yeri öyle görüyorlar.
Şu anda insanlık tarihi boyunca, yaşanabilecek en mükemmel ve rahat bir dönemi yaşıyoruz. Bize dayatılan sınırlayıcı prangalarla, bir köle hayatı sürmeye mecbur değiliz.
Artık uyanın!
Birileri sizin saf ve temiz duygularınızın üzerine, korku imparatorlukları kuruyor...
Gözlerinizi açın!
Birileri sizi, kendi kurdukları tuzağın içine çekebilmek için, hoş kokularla tuzağın yanına doğru sinsice yakınlaştırıyor...
Hayatınızın iplerini bir başkasının eline verip, sonra da bundan şikâyet ederseniz, kendi kendinize kazık atmış olursunuz. Ondan sonra da söyledikleriniz gerçeğiniz haline gelir ve siz gerçekten de "Acıların Çocuğu" ilan edilirsiniz.
Müsaadenizle kitabın sonunu, o iğrenç espriyle bitirmek istiyorum...
Acıların çocuğu olmak için var gücünüzle çabalayıp, sonra da "Ben zaten doğarken ölmüşüm" derseniz, size kim inanır?
Bildiniz!
Kadir...
O halde ben gidiyorum!
22 Ağustos 2015 Saat: 14.58 Ayder Yaylası
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yobazite - Raflarda
Non-FictionBiz... Din tüccarlarının cennetten arazi satmak için kandırdığı müşteriler... Doktorların önce hasta edip, sonra da tedavi ettiği masum kobaylar... Medyanın "Az Sonra" ninnileriyle mışıl mışıl uyuttuğu reyting oyuncakları... ... Açalım gözümüzü ve...