Beşinci Bölüm

141 17 1
                                    

Esin'in Anlatımından

🎈🎈

"Uykun var mı?" Yusuf'un kokusuyla sarhoş olurken sordum bu soruyu.
"Hayır ben uyumayı sevmem." Konuşurken dudakları kafama değiyordu değdiği yerler karıncalanıyordu.
"Canım sıkılıyor." Huysuzca kıpırdandım kolları arasında, son yarım saattir böylece duruyorduk ve bu gerçekten can sıkıcıydı.
"Yorgunum." Kıpırdamamı engellemek için kollarını arasında iyice sıktı beni.
"Ama canım sıkılıyor ve öleceğim kaburgalarım birbirine girdi." Kollarından kurtuldum, koltuktan da düşmüştüm sonuç olarak. Ayağa kalktığımda Yusuf yüz üstü uzanmış bütün koltuğu kaplıyordu. Sırtına oturdum benimle ilgilenmesini istiyordum.
"Sırtımdan in, oturacak yer mi yok geç karşı koltuğa." Biraz hareket etti ama düşmedim sırtından.
"Banane ben burada oturacağım." Biraz bekledi sonra bir anda ayağa kalktı bende yere yapıştım.
"Hadi otur sen bu koltukta ben karşı koltukta yatarım." Karşı koltuğa yine yüz üstü uzandı biraz bozuldum böyle yapmasına, sessizce yanına gittim sırtına yüz üstü uzandığım gibi omzuna kafamı koydum.
"Ne istiyorsun benden bir rahat bırak yorgunum diyorum." Ne yorgunlukmuş be burada canım sıkılıyor diyorum yorgunum diyor.
"Benimle ilgilen." Hızlı bir hareketle beni altına doğru geçirdi ellerimin ikisinide bir eliyle tutup burnumu ısırdı.
"Seninle ilgileneyim öyle mi güzelim?"
Şu an şöyle bir pozisyonda olmamız fazla utanç vericiydi ve ben benimle ilgilen dediğime pişman olmuştum bile.
"Hayır hadi beni bırak da uzan sen yorgunsun ya hani." Elinden kurtulmaya çalıştım ama çok sıkı tutmuştu kollarımı.
"Öpeyim mi Esin?" Gözleri dudaklarımdaydı bunu söylerken ve ben öpme desem bile öpecekti biliyordum.
"Öpersen ağzına kusarım." Süper bir tehdit şekiliydi.
"Denemeden bilemeyiz." Dudakları dudaklarıma deyince gözlerimi kapattım bir kaç saniye hiç hareket etmeden durdu öylece dudakları dudaklarımın üzerinde. Dudaklarımın üzerinde bir soğukluk hissedince gözlerimi açtım.
"Tekrar öpeceğim ama bu sefer gözlerime bakacaksın." Gözleri cümlesini bitirinceye kadar dudaklarımın üzerindeydi.
"Utanıyorum."
"Öpüşmekten mi?"
"Evet."
"Tamam alıştırmamız lazım seni bu duruma." Pis pis sırıtıp gözlerime dikti gözlerini.
"Sapıksın."
"Güzelsin."
"Değilim."
"Öpeceğim yine."
"Ha-" sözümü bitirmeme izin vermeden öpüp çekildi.
"Bir daha öpeceğim."
"Cidden kusacam bak."
"Öpeceğim." Pis pis sırıttı yine.
"Hayır." Yine öpüp çekildi.
"Öpeceğim demiştim." Acayip güzel gülüyordu fazla güzel gülüyordu ulan bir insan nasıl bu kadar güzel gülebilir diye haykıracaktım gaza gelip ama kendimi tuttum.
"Bu sefer ben öpeceğim." Tam gülerken öptüm, 'gülüşünden öpmek' cümlesini resmen gerçeğe dökmüştüm.
"Ay utanırım." Beni taklit etti sesini incelterek e haliyle kafasına indirdim.
"Ben öyle konuşmadım."
"Öpeyim mi?"
"Ama bokunu çıkartmasan."
"Omo bokono çokortmoson."
"Sırtına binecem." Altından kurtulup sırtına bindim bacaklarımdan tutup ayağa kalktı odanın içinde bir tur atıp odadan çıktık farklı bir odaya gelince yatağın üzerine bıraktı beni.
"Üzerini değiştir istersen kaç saattir bacaklarınla göz göze gelmekten bıktım en sonunda kendimi tutamayacağım o olacak."
"Tescilli sapıksın biliyorsun demi?" Gülerek yerdeki çantamı açtım içinden pijamalarımı çıkarttım.
"Senin sapığınım gülüm ben." yanağımdan makas alıp güldü.
"Ayy bir de kro, sen şimdi siyah kunduranın içine beyaz çorapta giyiyorsundur."
"Tabi ne sandın güzelim." Beni kendine çekip alnımdan öptü ve odadan çıktı. O odadan çıkınca üzerimdeki elbiseden kurtlup pijamalarımı giyindim elime tarağımı ve tokamı alıp içeri girdim Yusuf koltuğa sırtını yaslamış bir şekilde yerde oturuyordu ve her zaman ki gibi sigara içiyordu.
"Geberecen." Bende karşısına oturdum.
"Bir şey olmaz."
"Ölürsen üzülürüm."
"Olsun."
"İyi öl be seni düşünen de kabahat, hadi saçlarımı tara sonra da kendinin ki gibi topla." Arkamı dönüp tarağı ve tokayı kucağına bıraktım. Saçlarımın örgüsünü açıp taradı sonra yine sım sıkı toparladı saçlarımı.
"Acıyacak." Saçlarım acıyacaktı bu kadar sıkıya alışık değildim.
"Alışacaksın."
"Hadi saçlarınla oynayayım." Saçlarımla işi bitince hızla dödüm Yusuf'a.
"Oradan bakınca oyuncak bebeğemi benziyorum."
"Ama saçlarını seviyorum."
"Sen seviyorsun diye onlar da seni sevmek zorunda mı?"
"Evet."
"Hayır."
"Evet."
"Öperim bak." Yaklaşınca hemen yerden kalkıp koltuğa oturdum beni korkutmanın yolunu bulmuştu ya kullanırdı artık beyefendi.
"İyi be oynamıyorum."
"Afferim."
"Salak."
"Film izleyelim."
"Olur."
"Ne izleyelim?"
"Bilmem."
"O zaman izlemeyelim."
"Olur."
"Mal mısın?"
"Hı?"
"Hadi saçlarımla oyna." Yerden kalkıp yanıma geldi ve uzandı dizlerimin üzerine kafasını koydu, gözlerini kapattı. Bende saçlarıyla oynamaya başladım saçları çok güzel kokuyordu aynı şampuanı kullanmıştık yani banyoda başka şampuan yoktu peki niye bu kadar güzel kokuyordu onun saçları?
"Şampuanının markası ne?" Gözlerini açıp gülümsedi.
"Otelde ki şampuanı kullandık ya."
"Senin saçların daha güzel kokuyor ama."
"Aynı kokuyoruz."
"Hayır."
"Evet."
"Hayır."
"Sana değişik geliyor o zaman valla senin saçlarınla aynı kokuyor saçlarım."
"Dışarı çıkalım mı?"
"Bu saatte mi?"
"Saat kaç ?"
"Beş buçuk." Resmen sabah olmuştu.
"O zaman sen uyu bende seni izleyeyim."
"Hafiften yürüyon bana anlamadım sanma."
"Beraber uyuyalım o zaman."
"Uyumayalım."
"Canım sıkılıyor."
"Hep canın sıkılıyor senin."
"Evet." Deyip iyice sokuldum Yusuf'a.
"Bir köydeyiz biliyor musun?"
"Dışarı çıkmadığım için bilmiyorum."
"Uyumasaydın geldiğimizde dışarıyı görürdün."
"Haklısın."
"Dinle bak." Sessizlik sağlanınca hoş bir müzik sesi geldi önce.
"Nereden geliyor bu ses?" Erkin Koray sevince , durma durma koş ardından dedi.
"Bakalım mı nereden geldiğine?"
"Bakalım." Kalkıp üzerimize ceketlerimizi giydik ikimizin üzerinde de pijamalar vardı benimki çok tatlıştı ama Yusuf'un pijaması siyahtı.
Evden çıkınca pembe gökyüzü ve masmavi bir deniz karşıladı bizi. Yusuf'un elleri ellerimde sesin geldiği yöne doğru yürüyorduk her adımımızda ses daha çok artıyordu. Küçük bir evin önüne gelince durduk sesin geldiği evi bulmuştuk.
"Buradan geliyor." Merak etmiştim burada kimin yaşadığını baya eğlenceli biriydi büyük ihtimalle.
"Kapıyı çalalım mı belki Kerim'in babasını bulmamıza yardım eder?" Yusuf konuşmasını bitirince kapı açıldı içeriden uzun ve ak sakkalı yaşlı bir adam çıktı boyu uzundu ve baya fit bir vücudu vardı.
"Merhaba." Yusuf sanki bir çocukla konuşuyormuş gibiydi sesi fazla samimi çıkmıştı. Adam bir kaç saniye çatık kaşlarıyla baktı bize sonra yüzüne büyük bir gülümseme yayılıverdi.
"Merhaba." Eliyle içeri geçmemizi işaret etti, vakit kaybetmeden içeri geçtik. Kocaman ağaçlarla ve çiçeklerle süslenmiş bir bahçe duruyordu karşımızda yaşlı adam müziğin sesini kısıp iki tane iskemle uzattı bize alıp oturduk kendi de tam karşımıza oturdu.
"Hoşgeldiniz gençler çay içer misiniz?"
"Hayır teşşekürler." Yusuf ve yaşlı adamı hipnoz olmuş gibi izliyordum adamın hareketleri biraz garipti hep gülüyordu sorun bu değildi zaten bize durmadan birşeyler yedirmek içirmek için uğraşıyordu bizi rahat edeceğimiz bir şekilde ağırlamaya çalışıyordu. En sonunda Yusuf hafif yüksek bir sesle konuştu.
"Amcacım otur biz sana birini soracaktık." Adam gülümseyip oturdu.
"Siz benim kusuruma bakmayın pek gelenim gidenim olmaz ne yapacağımı şaşırdım sorun siz sorunuzu." Böyle deyince üzülmüştüm kendi başına yaşamak zordu hele ki bu yaşta bir insan için en zoruydu.
"Kerim Alacalı diye biri var biz onun babasını arıyoruz." Yaşlı adamın yüzü bir anda değişti.
"Niye arıyorsunuz bakayım siz Kerim'in babasını?"
"Kerim benim arkadaşım biz buraya tatil için geldik babasını da bir görelim dedik."
"Kerim size benden bahsetti mi?" Bir anda ağzından kaçırmıştı Kerim'in babası olduğunu ağzına ellerini vurmasından anlamıştım ağzından kaçtığını.
"Kerim'in babası siz misiniz?" Adam Kerim konusu açıldığından beri olduğu gibi donuk bir suratla kafasını salladı.
"Kerim on beş sene önce gitti buralardan annesiyle beni bıraktı bir başımıza beş yıl boyunca aradık annesi hastalandı derdinden, bir iki ay dayanabildi."
"Anladım peki hiç mi gelmedi bir daha yanınıza?"
"Gelmedi biriyle evlenmiş orada onun için yapmadığı kalmamış uyuşturucu tacirliğine başlamış herhalde İstanbul'da asker arkadaşım var o aradı anlattı, zaten bundan sonra gelip helallik istesede hakkımı helal etmem benim tek yol arkadaşımı aldı götürdü yalnız kaldım bu hayatta, öleceğim az kaldı ama onun yüzünden sevdiğim olmadan öleceğim." Yaş kaç olursa olsun insan gerçekten sevdiğinde vazgeçemiyordu. Karşımda duran yaşlı amcanın yüzünden acısı sevgisi anlaşılıyordu.
"Amca ben sana birşey itiraf edeyim mi?"
"Et oğlum."
"Kerim benim kardeşimi öldürdü, ben onun arkadaşı felan değilim." Yaşlı adamın gözlerinden yaşlar damlamaya başladı bir insanı canından bir parça nasıl bu kadar üzer? Nasıl bu kadar canını yakar?
"Yapar oğlum yapar insanların canını yakmak bildiği en iyi iş."
"Amca şimdi sen bana Kerim hakkında her şeyi söyledin mi?" Yusuf o kadar güzel konuşuyordu ki sanki yıllardır bu konuşmaya hazırlanıyor gibiydi.
"Bunları biliyorum oğlum benim yanımdayken ter temizdi kimseye zarar veremezdi."
"Anladım amca biz gidelim artık seni de rahatsız ettik."
"Ne rahatsızlığı oğlum durun kahvaltı yapalım hem siz ne zaman geldiniz buraya?"
"Dün gece geldik."
"Beraber kahvaltı yapalım sonra ben size köyü gezdirelim olur mu kızım şimdi bu oğlan olmaz diyecek?" Bahçeye girdiğimizden beri ilk defa konuşacaktım.
"Olur amca." Benim onayımla beraber yüzünde güller açtı.
"Hadi gelin kahvaltı zaten hazırdı." Bahçenin arka tarafında küçük bir masa ve yeşil bir bahçe vardı.
"Siz oturun ben tabak getirip geliyorum." Biz masada yerlerimizi alıp beklemeye başladık bir dakika sonra elinde tabaklarla geldi yaşlı adam. "Hadi çekinmeyin başlayın." Yusuf tabiki başladı kahvaltısını yapmaya ama benim merak ettiğim birşey vardı."Siz hiç gidip Kerim'i getirmeye çalışmadınız mı?"
"Bulamadık ki aradık hatta iki yıl orada yaşadık Kerim'i bulmak için."
"Geç olacak ama birşey daha soracağım." Yusuf hiç bizimle ilgilenmeden kahvaltısını yapıyordu ve bir kaç dakika sonra masada birşey kalmayacağı kesindi.
"Sor kızım sor."
"Adınız ne?" Yusuf sormamıştı bende konuşmalarını bölmemiştim.
"Ali." Gülümseyip o da kahvaltıya başladı, birşey demedim biraz daha konuşursam aç kalacaktım çünkü.
Kahvaltı bittikten sonra ben masayı toparladım Yusuf ve Ali Amca bir şeyler konuşuyorlardı, arada Ali Amca Yusuf'un sırtına hafifçe vuruyor ve gülümsüyordu Yusuf'a herşey normal geliyordu yüzünden ve hareketlerinden belliydi, ama ben anlayamıyordum bazı şeyleri, örneğin Kerim zamanında bu kadar küçük bir köyden kim sayesinde kaçabildi? Kerim'in otuz yaşında olduğunu biliyordum, köyden kaçtığı zaman on beş yaşında bir çocukmuş aklına biri girmiş olmalı ya da biri yardım etmiş olmalı. Bir sürü ihtimal ve acabalar var beynimde acaba bu işin sonu nereye varacak? Bu aptal oyunu kim kazanacak? En çok hasarı kim alacak?
Herşeyi yaşayıp göreceğiz acıyı da mutluluğu da ve ben neler olacağını fazla merak ediyorum.

12042016

🎈🎈

Son Saniye Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin