Sekizinci Bölüm

134 16 0
                                    

Multimediada bölüm şarkısı ve Esin karakteri olarak belirlenen Zeynep Çamcı var keyifli okumalar.

🎈🎈

Eve kadar yürüyecek dermanı bulamadım kendimde ilk bulduğum taksiye bindim evimi tarif edip beynimin içini istila eden düşüncelerle baş başa kaldım belki de benim tek kurtarıcım o olacaktı ve ben onun parmaklarımın arasında kayıp gitmesine izin verdim. Kimi kandırıyorsam ben mutlu olamam mutlu nasıl olunur bilmiyorum bile.
"Kızım geldik." Taksicinin sesiyle kafamı camdan kaldırdım hızla parayı uzatıp eve girdim.

Uyumak istiyordum sonsuza dek uyumak ben onu sevmiyorsam neden bu acı? Kalbim yerinden sökülmüş gibi hissetmek istemiyorum. Karnıma saplanan bıçakları korkmadan söküp çıkartmak istiyorum. Ben ölüyorum dayanamıyorum, nefes alamıyorum. Sessizce dökülen yaşların yerini büyük hıçkırıklara ardı arkası kesilmeyen göz yaşlarına bırakmasıyla yere diz çöktüm, ben istemiştim gitmesini bu acıyı çekmek zorundaydım, nefesimi düzene sokunca yerden kalktım ilk defa hücrelerime kadar ölüm isteği sarmıştı vücudumu, annem babam bıraktıktan sonra dayanabildim hayatımın anlamı tek ailem olan dayımın ölümüne dayanabildim ya da yıllarımı verdiğim adamın gitmesine dayandım peki neden yeni yeni tanıdığım birinin gitmesiyle ölümü düşünüyorum neden diğer yıkımlarda düşünmedim de şimdi düşünüyorum? Bu çok büyük bir haksızlık beni sevmeyen annem ve babama, dayıma ya da sevdiğim adama yıllarımı alıp götürmelerine rağmen onları ölümü düşünecek kadar sevmemiş miydim ben? Aklımda dolaşan düşüncelerden kurtulmak istercesine kafamı salladım. Ben güçlüydüm herkese herşeye inat güçlüydüm. Banyoya girip yüzüme soğuk suyu çarpıyorum soğuk suyun yüzümle buluşmasıyla irkiliyorum. Gözlerimi sım sıkı kapatıp herşeyin bitmesini istiyorum fakat sadece isteyebiliyorum hiç birşey bitmeyecek kanun bu acı kalıcıdır bir yerde gelir bulur seni, şimdi herşey bitse de izi kalır, mutluluk gibi geçici bir duygu değil ki acı, acı kalır... kaldığı gibi yavaş yavaş söker alır hislerini ve sen hiç birşey yapamazsın. Aynadaki yansımamı görünce içimde ki bütün sakin duygular yerini karmaşık ve acı verici duygulara bıraktı. Banyodan çıkıp odama girdim yerdeki yatağa kendimi bıraktım ve en iyi kaçış yöntemi olan uykuya teslim oldum.

"Esin." Gözlerimi Yusuf'un sesiyle araladım.
"Yusuf." Ne işi var dı ki burada daha dün bırakıp gitmişti beni.
"Kapıyı çaldım bakmadın bende böyle girmek zorunda kaldım neden geldiğimi soracaksın büyük ihtimalle Selim Abi dün seni ağlarken görmüş sanırım ben gittikten sonra ağladın neyse işte beni aradı biraz kızdı herşeyi anlat felan dedi bende anlattım."
"Anlattın?" Şaşkınca bakıyorum suratına çünkü pek normal bir şekilde tanışmamıştık.
"Evet zaten Ege olayını Selim abi, Umut , Mehmet  ve sen biliyorsun haa bide Kerim'in babası neyse biraz azarladı ve sabah seni getirmemi istedi telefonun kapalıydı bende geldim." Yusuf gözlerini durmadan benden kaçırıyordu şu an burada olduğuna sevinsem mi üzülsem mi bilemedim ama sanırım sevineceğim. Gözlerimi yüzünden çekince sağ elinde ki sargı çarptı gözüme, elini hafifçe tutup ayağa kalktım.
"Eline ne oldu?" Sanki elinde ki sargıyı yeni görüyor gibi baktı sargıya. "Bir şey yok hadi hazırlan." Odadan çıkıp kapıyı sessizce kapadı hâlâ bana kızgındı elini ellerim arasından çekerken kızgın olduğunu gayet belli ediyordu, gözlerime bakmamasından ya da zorla konuşmasından. Ellerimi yüzümü yıkayıp dolaptan elime ilk geçenleri aldım ve geçirdim üzerime elime tarağı alıp hızlıca saçlarımın arasında gezdirdim. Saçlarım fazla kısa olduğu için iki dakikamı almadı taramam. Odadan çıkıp salona girdiğimde Yusuf koltuğa oturmuş iki elinin arasına kafasını almış öylece duruyordu.
"Gidelim." Diyerek içeri girince bir kaç saniye bana bakıp ayağa kalktı.
"Siyah." Ayakkabılarını ayağına geçirip dışarı çıktı.
"Güçlü hissettiriyor." Bende ayakkabımı giyip onu takip ettim. Hızlı ve büyük adımlar attıkça adımlarımızı eşitlemek için yavaşça koşuyorum yanında.
"Saçların yakışmış." Yüzüme bakmıyor ama sabit bir yerde de durmuyor gözleri. "Ama bu kadar kısaltmamalıydın sebebi ne olursa olsun." Diyerek devam etti konuşmaya.
"Ölümü mü seçseydim?" Yutkunduğunu boğazında ki çıkıntının inip kalktığını görünce anladım gözlerimi üzerinden çektim.
"Sen güçsüz değilsin sana güçsüz hissettirenler güçsüz." Gülüp kelimeleri kafamda düzgünce sıraya dizmeye çalıştım. "Güçsüzsün bunu biliyorum, sen bana bir kere güçsüz olduğumu hissettirdin o hissin tadına baktığın zaman damağına yapışıyor o acı tat ve ne yaparsan yap gitmiyor." Adımlarını yavaşlatıp bana döndü..
"Üzgünüm." Derken kısık bir sesle kafasını yere doğru eyince sesini duymakta zorlanıyorum.
"Olma." Üzgün olması çok saçma üzüleceksen eğer önceden düşünmen gerekir söyleyeceklerini.
"Ne yapmaya çalıştığını hâlâ anlamış değilim." Yine aynı hızla yürümeye başlayınca bende koşmaya başladım.
"Hiçbir şey yapmaya çalışmıyorum sadece her şey saçma şu aramızda ki sürtüşme bile ama o kadar şeyin arasında sen saçma gelmiyorsun."
"Beni sevmeye çalışmıyorsun seviyorsun fakat bunu kabul edemeyecek kadar korkaksın seni üzen adamın yasını tutuyorsun sadece." Yürüyüşü yine yavaşladı.
"Seni sevmemem lazım."
"Neden?"
"Bilmiyorum aklımda başka biri varken sana haksızlık ediyorum gibi geliyor." Karşıma geçip sağ elini kalbimin üzerine koydu şimdiye kadar normal bir ritimde atan kalbim bir anda hızlandı.
"Burayı ne yapacaksın aklında ki kolay çıkar gider kalbinde ki gitsede çıkmaz." Gözlerimi kaçırıp kaldırıma baktım haklıydı bu haklılık kalbimi söksede haklıydı.
"Geç kalıyoruz." Hızla yürümeye başladım bir şey demedi bir anda içimde ki koşma isteğiyle koşmaya başladım beni takip ediyor o da koşuyordu zaten az kalmıştı salona varmamıza beş dakika daha koştuktan sonra salonun kapısında durduk, kapıyı iki kere tıkladım Selim Amca kapıyı araladı içeri girdik benim yanaklarımı sıktı oturmamız için iki tabure uzattı.
"Dün ya da ondan önce ki günler ne yaşadığınız umrumda değil Esin sen bana amcanın emanetisin ve Yusuf sen de dedenin, ben bu hayatta olduğum sürece sizi korurum ama sizin duygularınızı koruyacak kadar iyi bir boksör değilim görüyorsunuz yaşlandım, neyse siz birbirinizi üzün, sevin, nefret edin ama bunu birbirinize siz yapın ben sizi biliyorum birbirinizin yaralarını sarabilecek zeka ve güce sahipsiniz size bunu bir başkası yapsa kızardım ya da döverdim ama siz benim iki kıymetlimsiniz birbirinizin değerini bilin." Yusuf'la gözlerim bir kaç saniye birleşti yine dayanamayıp çeken o oldu.
"Şimdiiii gidip aranızdaki sorunları giderin ve buraya öyle gelin." Ayağa kalkıp arka tarafta ki odasına ya da evine gitti, bizi de Yusuf'la baş başa bıraktı.
"Çıkalım mı?" Yusuf'un sorusuyla gözlerimiz buluşuyor sanırım ona eskisi gibi sarılmak istiyorum ya da uyurken nefes alış verişini dinlemek istiyorum ve bunların yeniden olması için bir adım gerekiyor.
"Gidelim." O önde ben arkasında salondan çıktık on dakika kadar yürüdük Yusuf'un beni nereye götürdüğünü beşinci dakikadan sonra anlamıştım evine gidiyorduk. Evin kapısına gelince cebinden anahtarı çıkartıp kapıyı açtı Umut yere diz çökmüş bir şeyi onarıyordu bizi görünce gülümsedi.
"O kadar kötü sıçmamışsın Yusuf Esin'i getirdiğine göre." Yusuf anlatmış olmalıydı ki bizi görür görmez böyle bir şey dedi Umut ve tabi Yusuf'tan omzuna bir yumruk yedi.
"Biz yukarıdayız gelme hatta işini bitirir bitirmez git." Yusuf şaka yoluyla bizi rahatsız etmemesini söylemişti Umut'da küsmüş gibi kollarını birbirne doladı.
"Hoşgeldin kız niye barıştın bu andavalla?"
"Barışmadım." Gülümseyip yerde ki gözlerimi kaldırdım.
"İyi bari barışma." Ayağa kalkıp yanağımdan makas aldı, Yusuf sıkılmış olacak ki bileğimi kavrayıp beni merdivenlere sürükledi. Merdivenleri çıkıp eve girince anlamsız bir mutluluk doğdu içime. Yusuf elindeki ceketi koltuğa atıp mutfağa gitti.  Ceketini alıp askıya asıyorum kendi ceketimi de yanına asıp koltuğa bağdaş kuruyorum. Yusuf'ta yanıma benim gibi oturuyor bir süre susuyoruz öylece karşıya bakıyoruz ikimizde.
"Esin biliyorum senin için bir anlamı yok bu saatten sonra gelen özürün ama ben yinede özür dilerim yani nasıl işler bu kadar karıştı anlamış değilim." Uzatmayacaktım artık özlemiştim ona dokunamamak canımı yakıyordu.
"Önemi yok ben çok uzattım." Yavaşça dönüp gülümsedim sanki içinin rahatlamasını ister gibi koluna dokundum.
"Saçlarını bir daha kesme tamam mı?" O kadar olay arasında buna takılması şaşırtmıştı beni.
"Tamam." Yine aynı şekilde sessizce karşıya bakıyorduk fakat bu sefer Yusuf'un sigarası da bize eşlik ediyordu. Sessizliği ben bozup konuşuyorum.
"Eline ne oldu?" Sigarasını uzunca içine çekip dumanının havaya karışmasına bakıyordu.
"Ayna yaptı." Umursamazca konuşuyordu ama elinde uzunca bir sargı vardı.
"Ayna kendiliğinden yapmış olamaz her halde." Komik bir şey söylemişim gibi güldü.
"Yok benim yardımımla yaptı ben ona zarar verdim yumruğumla o da bana." Kendi canını acıtmasını bu kadar basitleştirmesi çok garipti.
"Anladım demek ki canlı ya da cansız hiç bir şeye zarar vermemeliymişsin."
Bana doğru dönünce bende ona doğru döndüm.
"Bu kadar güzel olmamalısın." Güzel değilim bana böyle demesi utandırmıyor beni ama garipsiyorum.
"Teşekkür ederim ama..." Cümlemi bitirmeme izin vermiyor.
"Amadan sonra gelen kelimelerle ya da cümlelerle pek ilgilenmem." Ellerini önünde birleştirip bir parmağıyla diğer parmağını kovalıyor gibi yapıyor.
"Neyse ben gideyim o zaman yani şeyy evime gideyim." Kafasını sallayıp ayağa kalkıyor beni kapıya kadar geçirecek işte basit misafir perver Türk. Ceketime uzanmamla elimin altında ki ceketi tutuyor. Sanki yeni tanışmış iki çocuk gibiyiz aptal bir çekinme isteği var tüm vücudumda.
"Esin." Yutkunuyor ve gülümsüyor ama gülüşü gözlerine varmıyor bir şey söylemeye çalıştığı belli.
"Yusuf." Onu taklit ediyorum.
"Gitme, sarılalım ya da sarılmayı felan boşver sadece yanımda nefes aldığını hissetmek istiyorum." Tabiki de yanında kalmak istiyorum. Ama bunu söyleyip te basitleşmek yerine büyük vücudunu kısa kollarımla sarıyorum.
Vücudu yay gibi dikleşiyor, taş gibi duruyor kollarımın altında ki vücudu kendimi geri çekmemle bu sefer o sarılıyor kaburgalarım bir birleriyle birleşiyor sanki o kadar sıkı sarılıyor ki nefes alamayacağım zannediyorum. Kollarını genişletince boynuma gömüyor başını bir kaç dakika öylece dikiliyoruz ayakta kafasını kaldırdığında gülümsüyor.
Bileğimden tutup odasına doğru sürüklüyor. Odaya girdiğimizde dolaptan birşeyler çıkartıp yatağın üzerine koydu.
"Sen üzerini değiş ben hemen geliyorum." Odadan çıkar çıkmaz üzerimi değiştirdim kendi pijamalarını vermişti boyu baya uzundu ve ben içinde kaybolabilirdim pijamaların pantolonun paçalarını üç kat katladım kollarımı da üç kat katlayıp yatağın sol tarafını açıp yerleştim yorganı da kafama kadar çektim iki dakika sonra odanın kapısı açıldı yorganı kafamdan çekince Yusuf aynı pijamayla karşımda duruyordu elin de de Ege'nin makinası vardı.
"İkimiz de aynıyız saçlarımız kıyafetlerimiz bir tek sakal eksik sende o da olmasın mantıklı olarak." Yanıma uzanıp makinayı tepemizde tuttu ben şaşkınlıkla onu seyrederken o dördüncü fotoğrafı da çekiyordu. Bir anda yanağımdan sıcacık dudaklarını hissedince gülümsedim ve Yusuf yine çekti fotoğrafımızı.
"Sen pek istemesen de güzelim ben ölmediğim sürece yanında olacağım ve buna tam bir saat önce karar verdim neyse işte ileride bakarız güleriz." Resmen benim yerime de her şeyi düşünüp işleme koyuyor.
"İyi fikir ben de tam bir saat önce fark ettim de yanında olmayı istiyorum."
"Öyle mii?" İlk defa fotoğraf makinası olmuş şımarık bir çocuk gibi ard arda fotoğrafımı çekiyordu ve iyice uyuz olmuştum.
"Öyleee de kes şunu." Makinayı elimle itince kafasını bana doğru yaklaştırdı.
"Sadece anı olsun diye öpeceğim seni şimdi zaten biliyorsun ben öyle çok öpen bir tip değilim." Sırıtıyor sırf öpebilmek için saçma bir bahane üretmesine gülsem mi? Beni öpeceği için heyecanlansam mı? Bilemedim.
Dudaklarını alnıma bastırıp geri çekildi alnımdan aşağı doğru inerken zorlukla da olsa bir sürü fotoğraf çekiyordu burnumu öptü dudağımın üzerinde durunca dudağı, kalbimin ritmi bozuldu bir anda hızlandı.
"Öpmeyeceğim." Geri çekilirken tirip atmadığı kıvrımlı dudaklarından belliydi.
"Bana uyar." Yaklaşıp vücudu kollarımla sardım. Aklında bir şeyler olduğu belliydi ama ne olduğunu anlayamıyordum.
"Neden diye sormayacak mısın?"
"Ağzım mı kokuyor?" Berbat bir olasılıktı ama olur mu olur yani.
"Hayır mal mısın? Ağzın çilek gibi kokuyor." Sanırım bu iyi birşey di ama neden öpmek istememişti?
"Neden?"
"Şimdi biz küstük ya sonra barıştık küsmeden önce ilk ben öpmüştüm şimdi de ilk sen öpeceksin."
"Öpeceksin?" Son kelimesinin üzerine vurgu yaparak tek kaşımı kaldırdım.
"Bende ki bu yakışıklılığa pek dayanamazsın yakında öpersin." İddalı konuşmasına baya uyuz olmuştum.
"Göreceğiz." İyice sokulduk birbirimize ben gözlerimi kapattım onunla böyle olmayı çok özlemişim.
"Göreceğiz." Sessizce kulağıma fısıldadı kulağımın alt tarafını öpüp gözlerini kapattı.
"Uyu hadi izleyeceğim seni." Gülümseyip gözlerini biraz daha sıktı.
"Tamam." O öyle dururken ben de onun yüzünün her zerresini izlemeye başladım.

~~~~~~~~~~~~~~

23042016

Son Saniye Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin