7| ALARGA

54.9K 2.7K 2.9K
                                    


7 ALARGA

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

7 ALARGA


Spot ışığının altında yaşlı adam kel kafasını sıvazladığı elini dizine yasladı. Oturduğu dekordan bankın hemen yanında kendisine bir bardak suyu uzatan yoksul çocuğa gülümsedi. İyi giyimli yaşlı adamı hayran bakışlarla izleyen çocuk ise bir an olsun gözlerini, kendisi için getirdiği suyu hararetle içen yaşlı adamdan ayırmıyordu. Adam suyu bittiğinde boş bardağı çocuğa uzattı. Oğlan çocuğu bardağı aldı ve parmaklarının arasında cam bardakla oynamaya başladı. Yaşlı adam sahnede yeni yeni çiselemeye başlayan yağmurla avcunu yukarı açtı. Yanındaki çocuğa bardağı yere bırakmasını söyledi. Sonra yağan yağmurun altında banka sırtını yasladı. "Suyun çokluğunu mu tercih etmeliyim yoksa bardağın genişliğini mi diye sorar insan kendisine, dünyanın işleyişinin mantığına uyanma sürecine girdiğinde. Bir bardağın alacağı su bellidir. Su dolu bir bardağa ilave etmek istediğin kadarını bir yandan çıkarmak zorunda kalırsın. Yoksa taşar. Fakat insan her zaman daha çoğunu ister. Taşırmaktan ve kaybetmekten nefret eder. Bu böyledir. Herkes daha çok suyu ister. Sonra aç insan uyanır. Önceliğini değiştirmesinin farkındalığıyla... Satın alması gereken artık su değildir, haznedir. Bardaktır. Ancak hazne genişledikçe istediğin kadar suyu alabilirsin. Almak için satmak zorundasın. Sonra insan ikinci soruyu sorar kendisine. Satman gereken nedir? Satman gereken yapabildiklerindir, kolayca ulaşabildiklerindir." dediğinde yağmur suyuyla neredeyse yarıya kadar dolan bardağı gösterdi çocuğa yaşlı adam. "Doğuda petrol mesela, toprağında yetişen bitki ve maharetin. Ama asla kaynağın değil. Topraktan çıkan elmaslar olabilir ama asla o toprak değil. Değerli madenlerinden elde ettiklerin olabilir ama asla o madenler değil. Dünyada en az olanın sende olması kadar büyük bir şans yoktur. Bu cevaba ulaştığında arayışı bir boyut kazanır insanın. Sonra ticaret başlar." Yaşlı adam artık tepesine kadar yağmur suyuyla dolan bardağı eğilip eline aldı ve cebinden çıkardığı suyun tutarıyla birlikte çocuğa verdi. "Şimdi git bu suyu bir başkasına sat ve kazandığın parayla bir bardak satın al. Her zaman bardak satın al."

Sonra sahnedeki tüm ışıklandırmalar söndü. Birkaç saniyenin ardından ışıklar tekrar açıldığında oyuncular seyircilere selam vererek tek tek perdenin arkasına doğru ilerlemeye başladılar. Yağmur hala yağmaya devam ediyordu ve sahnedeki bütün oyuncuların çoktandır kostümleri sırılsıklam olmuştu. Murat ve Tayfun'da diğer tüm seyirciler gibi yarım saat kadar süren oyunu ayakta alkışladılar. Murat birbirine çarptığı ellerinin devinimini yarıda keserek bir eliyle beni de ayağa davet etti. Onlar gibi ayaklandığımda keyifli ifadesiyle çehremi inceleyen Murat beklemeden sordu. "Beğendin mi?"

"Evet, güzeldi." dedim.

Tayfun'un sarı gözlerinin profilimde yavaşça gezindiğini hissedebiliyordum. Sahnenin ıslak zemininde yankılanan oyuncuların adım sesleri eşliğinde insanlar dağılmaya başladı. Koltuklar bir bir boşalıyordu. Kırmızı takım elbiseli bir adam perdenin hemen arkasından Tayfun'a bir işaret verdiğinde apar topar Tayfun'un öncülüğünde sahne arkasına doğru ilerlemeye başladık. Murat bu esnada hala konuşuyordu. "Yavuz on yıldır bu işi yapıyor. İyi bir tiyatrocu ve yazar. Hiçbir oyununu kaçırmadım. Aslında kendisi bizim bir aile yakınımızın oğludur fakat ailesinden uzakta bir hayat sürdüğünden fazla görüşme imkanımız olmuyor. Çocukluğundan beri böyleydi. Tayfun ve benimle birlikte bir sürü okullara sürgün edildi. Sanat derslerinde ne kadar iyiyse diğerlerinde de bir o kadar kötüydü. Bizim de başımızı az belaya sokmamıştı."

NOVAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin