" Kötülüğümü suratıma vurman sana bir etki etmez aksine senide günahkar yapar". -Ümmügülsüm Özal-
Edit şarkı: Edis - vay
Adım gibi biliyordum. Yine sessizce gelmiş benden af diliyordu. Bu sefer gözleriyle değil sözleriyle. Gözlerimin aksine inat edip yataktan kalktım. Şimdiye kadar Eda beni uyandırmadıysa kimse uyanmamış demektir. Odanın içindeki küçük bir bölmeye yapılmış olan lavobada yüzümü yıkadım. Kenardaki askılıkta duran havluyla mutfağa geçtim.
Herkes uyuyordu anlaşılan eh demekki masayı kurmak bana kaldı. Dolaptan tava ve buzdolabından omletlik malzemeleri çıkardım. Bir yandan salatalık doğrarken domateside üstüne süsleyip masaya koydum. Çayın suyunu koyduktan sonra bardakları masaya düzdüm. Tepsiyi masaya koyarken Eda'nın adımı seslenerek bağırmasıyla az kalsın kırılacak olan bardakları sıkı sıkı tuttum. Eda beni yatakta göremeyince korktu kesin. En son böyle olduğunda bahçede beni arıyordu.
"Eda mutfaktayım."
"Geliyorum kalk şu horlayan abini uyandır". İçeri pijamayla giren bir adet Eda hazırladığım sofrayı görünce masaya kıtlıktan çıkmış gibi koştu. Kırk yılın başı bir sofra hazırlamışım insan görünce en az beş kere düşünüyordu.
"Sen ne yaptın".
"Ne yapmamı isterdin?".
"Kızım yavrum başına birşey mi düştü".
"Üff Eda saçmalama ben abimi uyandıracağım sen sakın buradakileri yeme bak sakın".
"Irmak dün....annen aradı. Yemin ederim bak birşey söylemedim. Sadece nasıl olduğunu merak etmiş. Arasan belki hı kadın meraktan ölmüş".
"Sadece biraz zaman ver birazcık". Kafasını tamam anlamında salladıktan sonra abimin odasına daldım. Kafası yerde, ayaklar yatakta acaba çarpılmış mı? Hiç hayra alamet değil.
"Abi kalksana ya bak Eda bütün sofrayı yedi kalk be ".
"Kalktım abicim kalktım git şu Koray'ı kaldır içmiş herhalde dün gece". Abime mızmınlandıktan sonra el mecbur gitmek zorunda kaldım. O günden sonra ben onun suratına dahi bakmazken o pişmiş kelle gibi sırıtıyordu. Abimin hemen yan odası olan morga girdim. Oda resmen morgdan farksızdı. Kapkara duvar, soğuk ve belli belirsiz şekiller abim onun bazı inançları olduğunu söylemişti. Bende sormaya cüret edememiştim.
"Koray" ses vermeden sağ eliyle komidinin üstünde duran telefonu aldı. Galiba saate bakıyordu.Yataktan bir hışımla kalkıp odadaki epey büyük bölmeye girdi. Benim odam neden küçük acaba sorabilir miyim?. Mutfağa girdiğimde abimle Eda kahvaltı yapıyordu. Yanlarına gidip oturdum.
"Ağabey annem aramış". Anladım dercesini kafasını salladı.
"Birşey demiyecek misin?". O sırada Koray içeri girip benim yanımdaki sandalyeye oturdu. Birde göz kırpıyor pislik.
"Birşey diyemem Irmak çok şey var konuşulacak seni öyle almaya hakkım yoktu. Bu yaşına kadar seni büyütmüşler okutmuşlar. O kadın doğurmasada sana annelik yapmış peki ya baban.........bilemiyorum".
"Ne demek bilmiyorum ha ne demek almasaydın o zaman beni söylemeseydin. Ne oldu şimdi iki günlük abilik yaptın sıkıldın mı? Ne o bakıyorumda sessizsin yine birşey söylesene".
Masadan hışımla kalkıp anahtarlıkla dışarı çıktım. Eda arkamdan sesleniyordu. Koştum, koştum. Caddeye çıkınca taksiye atlayıp sahile indim. Sessizliğin mekanıydı burası kendimi dinlediğim yerdi. Yıllar sonra abim çıkıyor ortaya tamam diyorsun öz kanından canından ne yapıyor iki günde bıkıyor bu mu senin abiliğin senin yüzünlden ailemle kavga etmiştim. Bankın soğukluğu suratıma vurmuştu. Denizin kıyıya vuran köpükleri anlaşılan bütün sevgililerin hoşuna gidiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KURALCI (düzenleniyor)
RandomBenim adım Irmak, Irmak saygın. Üniversiteye yeni başlamış, görünüşte mutlu bir o kadarda karanlık bir ailede büyüdüm. Geçmişimi hatırlayamayan ben geleceğimi aniden öğrendikten sonra hayatım karmakarışık olmuştu. "Sen bana emir mi veriyorsun?" dedi...