19

142 13 1
                                    

EMİR KANLI 'DAN 

Söylediğim kelimeler boğazına oturmuşça soluksuz bir şekilde yüzüme baktı.  Gözleri her zaman ki ifadesinden daha farklı hal alırken titremeye başlayan çenesine hakim olmaya çalışarak

"Annem " diye mırıldandı.

Onu anlamamak mümkün değildi. Eminim şuan kafası gerçekten karmakarışık olmalı. Her şeyden habersiz, hayatını suyun akışına bırakmış gibi. Sadece yaşıyor. Birden bire benimle tanışması ve aramızda geçenlerden sonra annesini öğrenmesi. Daha doğrusu az sonra öğrenecek olması onu daha da yıpratacağından eminim.

Ona yaşattıklarımdan babam kadar bende pişmanım.Babam  Siktiğimin kadınıyla buraya  gelmeseydi şuan göz yaşına bile dayanamadığım kızın karşımda tekrar ağlamasına göz yummuş olmayacaktım.
Onu annemden uzak tutmaya çalışırken bir yandan da  kendi öz annesinin ortaya çıkması  işin içinden çıkılmayacak bir hal almasına neden olmaya başlayacak.

" Annem"

Şaşkınlığını tekrar dile getirirken tutmakta zorlandığı her halinden  belli  göz yaşlarını yanaklarından yol almasına izin verdi.

Elimle usulca omuzlarını tutup,  yüzümü yüzüne yaklaştırarak akmakta olan göz yaşlarına dudaklarımı bastırdım.

Yumuşacık teni beni her defasında kendine çekerken o hala hareketsizce beklemekteydi.

Kulağına eğilerek  " Seni annene kavuşturacağım... Eğer istersen " diye fısıldadım.

Artık onunda öğrenmesi lazımdı. Ben bunu başından beri babama söylesem de vaktinin gelmediğini söyleyerek beni geçiştiriyorum. Bunun farkında olmama rağmen sabrediyorum. Bir bildiği vardır diye her defasında boyun eğiyordum.  Ama bu sefer olmaz. Her şeyi öğrenip kendi hayatımıza yeni bir başlangıç yapacağız. Yeni güzel bir başlangıç.

EYLÜL 'DEN

Annem miydi?
O muydu yine şuan ki mutsuzluğumun sebebi. Gözyaşlarımın akmasına sebep olan o kadın mıydı?

Her defasında yaptığı gibi, yine yaptı. Yine beni üzmeyi başarmıştı.

Ama en çokta en ummadığım kişi onun varlığından haberdardı ama bana söylememişti. İşte en çokta buydu üzen beni. Bunca zaman beni oynatmıştı. Sahi ne zamandan beri haberdardı.

Hıçkırıklarıma hakim olmaya uzun zaman önce bir son verip , tüm içtenliğimle ağlıyordum. Emir beni omuzlarımdan tutup , kafamı göğsüne bastırdığın da daha çok ağlamaya başladım.

Onun göğsünde önceden o kadar huzurluydum ki... şimdi ise sadece bana sarıldığını hissediyorum. Ne bir duygu ne bir his. İçime çektiğim duman kokusu şimdi bana bir zehirmiş gibi gelip midemi bulandırmaktan başka hiç bir işe yaramıyordu.

Gözyaşlarımı dizginlemeye çalışarak, ellerimi hızla Emir'in göğsüne koyup var gücümle ittirdim. Boşluğuna gelmiş olacak ki sendeleyerek şaşkınca benden uzaklaştı.

Kalbimdeki  çarpıntı katlanılası gibi değil..

Ellerimin tersiyle yanaklarımı ıslatan gözyaşlarımı silip öne doğru hafif eğilmiş olan omuzlarımı yukarı doğru kaldırıp dik bir vaziyet aldım.

Bu oyuna bu gün bir son verecektim. Ve bunu ne pahasına olursa olsun yapacaktım.

"Tamam... hadi götür beni anneme" diyerek kapıya doğru yürüdüm.

Kolumdan tutup beni kendine çevirdiğinde tüm gücümle kolumu ellerinin arasından kurtardım.

"Bana dokunma" diyerek sesimi yükselterek konuştum.

"Sadece anneme götür."  Diye eklediğimde cesaretime yada sinirime şaşkınlıkla karışık öfkeyle karşılık verdi.

"İlk önce sakinleş."  Dediğinde sinirden tekrar dolmaya başlayan gözlerimle

"Onca zaman yanımda olmayan kadın şuan burada ve sen bana sakinleş diyorsun. Benim sakinleşmeye ihtiyacım yok Emir. Sadece üzerimdeki yüklerden kurtulmak istiyorum. Ve evet bir de... senden. Senden de kurtulmak istiyorum Emir. Anlıyor musun?  Eğer bu yaşamaksa yüklerle,soru işaretleriyle yaşamak istemiyorum. Kurtulmak istiyorum."
dediğimde göz yaşlarım her zaman ki yerini alırken Emir'in sinirden yumruk yaptığı elini arkamda kalan kapıya geçirmesi bir oldu. Ağzımdan çıkan ufak çığlıkla hıçkırıklarımı tutamaz olmuştum. İki elimi ağzıma götürerek kendime hakim olmaya çalışıyordum.

Boşta kalan elini başımın yanına,kapıya yaslayarak aramızdaki mesafeyi bir çırpıda kapattı. Yumruk yaptığı elini tekrar kapıya geçirirken sinirden koyulaşmış gözlerini üzerimden ayırmıyordu. Benimse hala gözyaşlarım akmakla bitmiyordu.

"Bana söz vermiştin LAN" diye aniden bağırıp yumruğunu tekrar kapıya geçirdi. Kulaklarımı dolduran çatlama sesi beni daha çok korkutmaya yetiyordu.

Kapıyı kırmıştı!!!! 

Korkudan düzensiz çıkan nefesim yüzüne çarparken göz kapaklarını kapatıp sakinleşmeye çalışır gibiydi. Bir süre sessizce beklemeye başladık. Ben konuşamıyordum bile. Öyle titriyordum ki  ne konuşmaya ne de hareket etmeye mecalim kalmıştı. 

Göz kapaklarının içinden süzülen bir damla gözyaşıyla "Emir" diye mırıldanmam bir olmuştu. 

Ben onu yaralamıştım. Hem de en hassas bölgesinden.  KALBİNDEN

İçine çektiği derin nefesten sonra çiziklerle kaplı eliyle kolumu kavrayarak hızla sırtımı kapıdan ayırdı. 

" Seni annene götüreceğim. Daha sonra benden kurtulacaksın. Yeni bir hayata yüklerden kurtulmuş , soru işaretlerini beyninden def etmiş bir şekilde başlayacaksın. Ama bir şeyi unuttun Eylül SEZER bu hayatın geri kalanın da   ben yokum."  dediğinde odadan çıkmış koridor boyunca dümdüz ilerliyorduk. 

Benim yaşadığım terk edilmek miydi?

Terk etmek miydi? 

Yaşamla ölüm arasında kalmak gibiydi bu. Ya terk edersin ya da terk edilirsin. Zaten her ikisini de yaşamışsak ruhunla bedenin bir bütün olmaktan çoktan çıkmış demektir. Sen artık sen değilsindir. Dağılmışsındır. Paramparça olmuşsundur. Kızarsın, bağırırsın , hıçkıra hıçkıra ağlarsın ama yinede sol tarafındaki göğsünün altındaki  o ufacık yangını söndüremezsin.  Aksine o yangını  daha da  alevlendirdiğinin farkında bile değilsindir. Kısacası tüm yaptığın kendini yıpratmaktır. 

Bir de tüm yaşadıklarınızı  başka bir kalbin sahibine yaşatmışsanız işte siz bensiniz demektir.  Ruhuyla bedeni ayrı bir ben . Ruhsuz bir Eylül SEZER artık...





SERT GÜZGARLARHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin