BEŞ
Askerler. Her eve bir tane. Her eve bir çocuk. Hepsi gidecek. Askerler geldiginde hava daha da ic kararticiydi. Korku, cesaret , gozyasi. Ingrid askerleri görünce hemen eve koştu, annesinin yanına. Eline çantasını aldı ve annesine sarılmak için üst kata çıktı. Son kez sarılmak ve son kez sevgisini üstünde hissedebilmek için. Onsuz geçecek günlerin sarılmasını toplu almak için.
"Anne geldiler, anne izin verme, anne seni seviyorum." Dedi ağlayarak.
"Ingrid sakın korkma, krala karşı bir hareket yapma."
Annesi bunları söyledi ama bir şey söyleyecek durumda değildi. Aglamaktan gozleri sisti annesinin. Ingrid annesine sarıldı ve o an askerler kapıyı çaldı. Gidiş zili çaldı. Askerler dışarıdaki herkese bağırıyorlardı.
"YERE YAT!!!! ÇIK EVDEN!!"
Eğer Alex gibi ölmek istemiyorsan askerlere karşı çıkamazdı. Ingrid uslu bir kral kızı gibi dışarı çıktı gecenin karanlığında. Askerler evin önündeydi.Asker eldivenli elleri ile Ingridin kafasından tuttu önce. Ingrid kendini kasmadan yürüdüğü için sarsıldı. Beklenmedik bir anda gelmisti darbe . Asker onu yere itti ve Ingrid yere düştü. Siyah bir kot giymişti, artık o da parçalanmıştı. Ingridin gözleri bir ara karadı ama hemen ayağa kalktı. Başı döndü.
' Bitti her sey bitti. Beni oldurecekler.' Diye dusundu. Askerler onu arabaya dogru surukledi.
Onun bindiği araba kırmızıydı. Çok büyük bir arabaydı. Kimleri hangi arabaya koyduklarını göremedi ama tek gördüğü kişi Maxdi. Max ile aynı arabadaydı. Arabada toplam 10 kişi vardı. 2 kişi askerdi. Diğer 8 kişi askerlere yaratıklarmış gibi bakıyorlardı. Korkmuş ve nefret dolu gözlerle. Alt gruptan daha çok kişi vardı ama tabi ki asiller yoktu. Edwardın kahkahası Ingrid'in kulaklarını tirmaladi bir kez daha.Yol boyunca kimse konuşmadı. Max ve Ingrid birinin yüzüne bakmakla yetindi. Gözlerinde ışık yoktu. Boş bakışlar ve sallanan kırmızı bir araba. Büyük kırmızı araba önce bir ormanın içinden geçti. Her merkezin çıkışında bir orman vardı. Bunu herkes bilirdi. Ama kimse ormanın dışına çıkmaya cesareti edememişti. Max ve Ingrid ormanın ötesini görmemişti. Bir süre uyuya kalmıştı hepsi. Arabanın sarsıntısı ile uyandılar. Mavi bir boşluk karşıladı onları. Köprüden geçiyorlardı. Deniz. Köprü. Max ve Ingrid ilk defa bir köprü görüyorlardı. Çok uzun bir köprüydü, mavi renkliydi, yolları da çok dardı. Büyük köprü tek bir yere çıkıyordu. Bir saray. Hayır hayır. Bir kale. Gri taşlardan ve tahtalardan oluşan kalelerden değil. Beyaz hem de çok beyaz. Tepesinde gri yuvarlak cisimler var. Uzaktan pek gorunmeyen yuvarlak cisimler. Max onların kamera olduğunu düşünüyordu ama düşündüğünden de fazlasıydı. Her zaman daha fazlası vardı. Onlar içinde silah barındırın yıkım topları gibiydi. Herkesi korkutmaya yetecek kadar görmüşlerdi.
Araba köprüyü geçmeyi bitirdiğinde tak biye bir ses geldi. Sanki bir cisim boşluğa yerleşmiş gibi. Bu ses ile hepsinin kalbi durdu. Ingrid içinden
'Sanirim şimdi olduk' diye geçirdi.
Tekerlekler zincir ile örülü bir şeyin içine yerleşmişti. Araba daha fazla hareket edemiyordu. Arabadan inmelerini söyledi arabadaki bütün robotik sesler. Hepsi sırayla indi. Inmeleri icin sirtlarina silah ile vuruyorlardi. İndiklerinde gördükleri şey 4 askerdi. Bu asker daha farklı giyiniyordu ve ellerinde şok cihazlarından daha büyük silahlar vardı. Herkesin gözündeki korku büyümüştü. Askerler yüzlerinde sıfır gülümseme ile 'kölelerine' bakıyorlardı. Diğerlerinden çok farklı giyinen biri vardı. Beyaz bir takım elbise giyiyordu. O ortamda sadece o gülüyordu ve sadece 1 kelime söyledi."Hoş geldiniz." Evet sadece "hos geldiniz." Hic biri ne hos gelmisti ne de hos bulmustu. Hepsi korkuyordu.
Bir anda hepsinin kafasının üstünde silahlar belirdi. Yürümeleri için kafalarından silah ile itiliyorlardı. Ingrid silahı eline alıp kafasına vurmak istedi ama ilk günden ölmek istemiyordu. Daha sakin davranması gerektiğinin farkındaydı. Onlar yürüdükçe kalenin etrafındaki bütün gri aletler onların hareketlerini takip ediyordu. Herhangi yanlış harekette imha edebilmek için. Her zaman ki gibi kralın hiç acıması yoktu.
Gordukleri seylerle hem onları korkutuyor hem de merak uyandırıyor. Büyük bir kapı vardı. Aslında büyük demek için biraz daha küçük olması lazımdı. Max ve Ingrid burayı kralın evi zannetti ama yanılıyorlardı. İlk gelen herkes gibi. Burası artık onların eviydi. Aslında hapishanesi. Başlarına neler geleceklerinden bir haber kapıdan girmek için bekliyorlardı. Kalp atışları sessizlikte duyuluyordu. Buyuk bir gurultu ile Birden kapı açıldı.�^և��
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Denek
Teen FictionIngrid o günün geleceğini biliyordu . herkes gibi o da gitmek istemiyordu çünkü giden kimse geri dönmüyordu... "Korkuyor musun , sana yapacaklarimizdan?" "Hayır korkmuyorum ne senden ne de senin gibi kralından" Kulağına eğilip şöyle dedi Liam "Kork...