Bölüm 3: Mermaid

865 40 11
                                    

    “Ne oldu?” diye sordu, sesindeki merak fazla samimi gelmişti.

  “Hiçbir şey. Sadece ben gitmeliyim, tamam mı? Acelem var.” diye yanıtlayıp koşmayla yürüme arası bir hıza gelene kadar adımlarımı hızlandırdım.

  “O halde, yarın görüşürüz, Deniz kızı.” diye seslendi arkamdan. Bir anlığına durup ona baktım.

  “Saçmalamayı kes, Allard.” dedim. Özel olarak, mesafe koymak için soyadını kullanırken deniz kızı kelimesinin onun söylemesi için ortaya çıkmış gibi dudaklarından dökülmesini önemsememeye çalışmıştım. Cevap vermesine fırsat vermeden koşarak yoluma devam ettim.

  Öylesine söylemişti. Ben de boş boş ciddiye almıştım. Elbette yarın benimle konuşmayacaktı. Popülerler ineklerle görülmek istemezlerdi. Kural buydu. Nokta.

  Ronald’ın Yeri’nden –çalıştığım mekânın adı- içeri girdiğim anda beni kahve, pasta ve birleşik insan kokusu karşıladı. Kylie’nin dediği gibi çok kalabalıktı. Xavier’a geldiğimi haber verip personel odasına girdim. Üzerimdeki kıyafetleri çıkarıp kırmızı yakalı tişörtümü ve siyah mini eteğimi giyindim, isim rozetimi taktım ve siparişleri almaya başladım.

   Pekâlâ, günlük maratonum başlamıştı.

  Son müşteriye kadar her şey yolundaydı. Ama maalesef onda güzel bahşişlerimin mutluluğu elimde patladı. Lanet olsun.

  “Yeniden söylüyorum, çikolatalı pastamız kalmadı, bayan. Başka bir şey getirsem?” dedim sabrımın son kırıntılarına tutunup. Sessice iç çektim ve dudaklarımı ıslattım. Kız hâlâ bana kızgın bakıyordu ve tanrı aşkına! Kızgın bakması gereken taraf bendim!

  “Ben çikolatalı pastadan başka bir şey istemiyorum.” dediği anda yumruğu savurmamak için kendimi zor tutmuştum. Bu nasıl bir inattı böyle?

  “Beni dinle, mızmız süt kuzusu! Çikolatalı pastamız tükendi! Bunu senin için hecelememi ister misin?” diye bağırdım. “Tü-ken-di! Tükendi!” 

  Xavier “Neler oluyor, Hester?” diyerek geldiği sırada kadınla birbirimize gözlerimizi kısmış bakıyorduk.

  Gülümseyerek Xavier’a baktım ve “Müşterimiz çikolatalı pasta istiyor ve onu kalmadığına, getiremeyeceğime ikna edemiyorum, Xavier. Sen denemek ister misin?” dedim sakince.

  Xavier başıyla onayladı. “Üzgünüm, bayan ama elemanım haklı. Çikolatalı pastamız kalmadı. Sizin için ba-“

  Devam etmesine kalmadan kız ayağa fırladı ve “Nasıl pastanız kalmaz? Bu nasıl bir mekân?” diye bağırdı. Tam sinirle cevabı yapıştıracaktım ki Xavier küfür eder gibi sakince kıza cevabını verdi.

  “Eğer beğenmediyseniz gidebilirsiniz. Kimse sizi burada zorla tutmuyor. Bakın, kapı da tam olarak şurada duruyor. Çözemezseniz diye söylüyorum, iterek açılıyor. Lütfen kapıyı geri kapatmayı unutmayın, teşekkürler!” Abartılı bir tepki vermemek için kendimi tutarken ben kız hışımla geçip gitmişti bile.

  Xavier bana döndü. Gözlerinde küçücük bir kızgınlık bile göremiyordum. Yavaşça, dudaklarını her hecede yayarak, hafif bir Amerikan aksanıyla “Böyle vakalarda, bana seslenmeyi denemelisin” dedi. Gülümseyip başımla onayladım.

  Tam gidiyordu ki bir şey hatırlamış gibi durdu ve parmağını uyarırcasına salladı. “Ah, bir de, bağırma. Sakince laf sok, tamam mı?”

   Hafifçe kıkırdadım ve “Elbette, patron.” diye onay verdim.

  Yavaş adımlarla personel odasına girip üzerimdekileri değiştirdim ve çıktığımda Kylie’nin beni beklediğini gördüm. Başımla kapıyı işaret edip “Gidelim.” dedim.

Song Of DestinyHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin