Ek Bölüm 3: Birthmark

327 20 0
                                    

*Jason*

"Jason, kız kardeşin nerede?" diye soran babama döndüm. İç çekmemek için kendimi tutarak dudak büzdüm.

"Hım, biraz başının ağrıdığını ve dinlenmek istediğini söyledi. Odasında olmalı."

"Olmalı mı? Odasında olup olmadığını bilmiyorsun yani?" dedi babam şüpheyle.

"Hayır, biliyorum. Lafın gelişi öyle söyledim." dedim rahat bir ifadeyle. Babam gözlerime baktı ve muhtemelen yalan söyleyip söylemediğimi anlamaya çalıştı. Ama yalan söylemiyordum. Yalnızca eksik söylüyordum. Hester'ın yanında Morgan'ın olduğunu söylemiyordum.

Morgan ve Hester zaman içinde yakınlaşmış ve birbirlerine aşık olduklarını itiraf etmişlerdi. Hester, Morgan'ın sağır olması nedeniyle işaret dilini öğrenmeye çalışıyordu ve şu anda odasında Morgan'la bunun üzerine çalışıyorlardı. Kız kardeşim, sevgilisine değer veriyordu ama ortada bir problem vardı.

Babam, Sewell yüzünden Morgan'a güvenmiyordu ve Hester'ın onunla görüşmesini istemiyordu. Bu yüzden aralarında korkunç bir kavga gerçekleşmişti. Hatta Morgan gelip babamdan özür dileyip konuşmaya bile çalışmıştı ama babamın umrunda değildi. Hester ise Morgan'dan vazgeçmeyecekti. Babamla konuşmuyordu. Daha doğrusu sesli konuşmuyordu. Babam onunla konuştuğunda işaret diliyle cevap verdi.

Morgan'dan işaret dili öğrendikçe bana da öğretiyordu. Böylece bildiğim kadarıyla babama tercüme edebiliyordum. Çünkü babamın kız kardeşimi anlayacağı yoktu. Morgan iyi bir çocuktu. Babasının yaptıkları yüzünden iyi bir çocuğu silmek anlamsızdı. Sewell'a olan nefreti babamı öylesine kör etmişti ki gerçeği göremiyordu.

"Eğer kız kardeşine yardım etmek için yine bana yalan söylüyorsan, seninle de aramız bozulacak, oğlum." dedi babam. Annem yanımıza geldi ve babama sarıldı.

Sıkılarak "İzninizle." dedim, arkamı döndüm ve ilerlemeye başladım.

"Küçük prens?" diye seslendi annem arkamdan. Durup ona baktım. "Ne oldu?"

"Aile sorunlarımızın arasında kalmaktan sıkıldım, sevgili kraliçem. Sonunda çaresiz kalan her zaman ben oluyorum." diye yanıtladım ve arkamı dönüp ilerlemeye başladım.

Sarayın büyük balo salonundan çıktım ve uzun koridorlarında hızla ilerleyerek ön avluya çıktım. Avlunun ortasındaki yarısı lav, yarısı su akan fıskiyenin önünde duran bir kız gördüm. Kaşlarım çatılırken Hester olup olmadığını anlamaya çalıştım. Belki de Morgan gitmişti.

Ama Hester böyle bir elbise giymemişti. İlerledim ve ayak seslerimi duyan kız bana döndü. Yüzündeki maskenin taşları ay ışığında parıldadı. Bir süre bana baktı sonra tekrar arkasını döndü. Karanlık ve maske bir araya gelince muhtemelen kim olduğumu anlamamıştı. Bu yüzden suratıma bir gülümseme yerleşti. Tanımamış olmasını kullanacaktım.

Sesimi değiştirip, "İyi akşamlar, güzel leydim." diyerek yanına ilerledim.

"Yüzümü görmeden güzel olduğuma nasıl karar verdiniz, bayım?" diye sordu bana dönmeden. Ses değiştirmede çok iyi olduğum için sesimi tanımamıştı. Gerçi hazırcevaplıkla lafı yapıştırmıştı ama durumu kurtarabilirdim.

"Hislerim çok kuvvetlidir. Bir kadının güzel olduğunu hissedebilirim. Görmeme gerek kalmaz." diye karşılık verdim.

"Hisleriniz yanıldığı için çok üzgünüm, bayım. Ama güzel bir kız değilim. Bu yüzden sessizce uzaklaşabilirsiniz."

Dudaklarım babamınkine has, çapkın bir gülümsemeyle büküldü. "O halde, maskenizi çıkarıp bana yüzünüzü gösterin, leydim." dedim. Kızın gözleri bana çevrildi. Ay ışığında parıldayan bal rengi gözlerini devirdiğini gördüm.

Song Of DestinyHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin