İlk başta açmak istemedim. Ama duyduğum bu güzel mırıltı beni gözlerimi açmaya zorladı. Açar açmaz da yüzümün dibindeki yüzünü gördüm. Gülümsemeden edemedim. O kadar zaman geçmesine ve devamlı bunu yapmasına rağmen bu hâlâ beni mutlu edebiliyordu.
“Günaydın, gün ışığım.” diye mırıldandı şarkı söyler gibi.
“Günaydın.” diye karşılık verdim yeni uyanmış olmamdan çatallı çıkan sesimle.
“Bebeklerin seni bekliyor.” diye devam etti mağmur ifademe gülümserken. “Canavarların karnı çok acıktı.”
Homurdandım. “Bence bu bebekleri sepet içinde nehre bırakalım. Doymak bilmiyorlar, annelerini uyutmak bilmiyorlar!” Spark ufak bir kahkaha attı. Kahkahasındaki o muhteşem ses tonu beni baştan çıkarmaya yetti. Dudaklarına uzanıp uzun uzun öptüm. Bunu ne kadar zamandır yapamıyordum acaba?
İç çekti. “Ne zamandır doğru düzgün öpüşmediğimizi bir tek ben fark etmedim herhalde, ha?” diye mırıldandı.
“Sıkı bir seks için nasıl yanıp tutuştuğumu bilemezsin!” diye isyan ettim. Hester ve Jason doğdu doğalı birbirimize doğru düzgün dokunmamıştık bile. Bebeğimizin olması bir yana, ikizlerimiz olmuştu ve ikimizin de kucağında devamlı bebek oluyordu.
Annem Kraliçe Morgan ve Spark’ın annesi Kraliçe Ember bebekleri istediğim zaman hizmetçilere verip dinlenebileceğimizi söylüyorlardı ancak bunu ikimiz de yapamıyorduk. Mükemmel ebeveynler olmadığımızın farkındaydık. Ama bebeklerimizin bizi hissetmesini istiyorduk. Her ne kadar bazen sinirden ağlayacak konuma gelsem de, bebeklerimin bana ihtiyacı vardı. Onlara anne şefkati göstermek istiyordum.
“Ocean, bir gecelik iyi ebeveyn olmayı bırakıp bebekleri hizmetçilere versek olmaz mı,” diye devam etti. “Bu canavarlar aşkımızı sömüryorlar!”
Kıkırdadım. “Sanırım bu teklife hayır diyemeyeceğim.” Sadece bir gece için onları emanet edebilirdik sanırım. Çünkü sevgili kocamın sihirli ellerini ve sihirli… diğer şeylerini fazlasıyla özlemiştim.
Uzanıp beni yeniden öpmeye başladığı sırada o ses duyuldu. Küçük bebeklerin isyanı: ağlama. “Ah, babacığa biraz izin verin ama!” diye bağırdı Spark bebek beşiklerine doğru. Bir an için ağlama kesildi ve şaşkınlıkla birbirimize baktık. Spark tam öpmeye devam ediyordu ki ağlama yeniden başladı.
Hızla yataktan kalktım ve Hester’ın beşiğine yanaştım. Jason’a dönüp, “Üzgünüm oğlum ama kuralı biliyorsun. Önce bayanlar.” diye mırıldandım ve babasının gözlerine sahip olan minik kızımı kucakladım. Oğlan bana daha çok benziyordu. Ama çift yumurta ikizi gibi değil de, tek yumurta ikizi gibi birbirlerine inanılmaz derecede benziyorlardı. Kraliçeler bunun zamanla değişeceğini, bebek oldukları için benzediklerini söyleyip duruyorlardı ama bana kalırsa ileride de birbirlerine çok benzeyeceklerdi.
Kızımın minik, tatlı suratına baktım. O kadar mükemmel görünüyordu ki. Masum ve güzel. Yavaş hareketlerle ipek geceliğimin sol yakasını omzumdan aşağı kaydırdım ve minik canavarın emmesi için sol göğsümü açığa çıkarıp ağzına yaklaştırdım.
Kızın karnı doyduktan sonra oğlanı kucakladım. Ona da sağ göğsümü verdim. İkisini de uykularına bıraktım. Beşliklerinin tepesinde durup derin nefeslerindeki minik horultuyu dinleyerek bir süre onları izledim. Gözleri açık olmadığı zaman iki bebeği birbirinden ayırt etmek oldukça zordu ancak ben bunu başarabiliyordum. Anneleri olduğum içindi belki de, bilemiyordum ama bunu başarabiliyordum.
“Onları gözleri olmadığında ayırt edebiliyor musun?” diye sordu Spark, arkamdan belime sarılıp çenesini omzuma dayadı. “Ben ayıramıyorum. Çok benziyorlar. Aynı kıyafetleri giydiriyor olsan Hester’ı oğlum diye sevebilirim.”
Kıkırdadım ve ağzımı şaklattım. Aynı anda aynı şeyi düşünmüş olmamıza şaşarak, “Ben senin kadar beceriksiz değilim, Allard,” dedim eskiden ona söylediğim hitabı hatırlatarak. “Ben onları ayırt edebiliyorum.”
“Nasıl, kraliçem?”
“Bilmiyorum. İfadeleri farklı. Kıza baktığımda senin mükemmelliğini görüyorum. Oğlana baktığımdaysa benim inatçı ve bilmiş ifademi görüyorum.”
“Sadece şu minicik suratlara bakıp bunları mı görüyorsun yani?” diyerek güldü.
“Evet. Buna yetenek deniyor,” derken yavaşça kolarının arasında döndüm. “sevgili kralım.” Uzanıp dudağına minik bir öpücük bıraktım. Zevkle mırıldandı.
“Buna da zevkten dört köşe olmak.” dedi yatak sesiyle. “Bana kralım demene bayıldığımı söylemiş miydim?”
Gülerek başımı salladım. “Bununla beraber 1001 kez.”
“Saymaya devam et.” diye mırıldandı ve eğilip uzun uzun öptü yeniden. Bugün ikimiz de birbirimizi ne kadar özlediğimizi fark etmiştik. Ama bizim oğlan annesini çok kıskanıyordu. Bir saniye önce mışıl mışıl uyuyan bebek ağlayarak uyanmıştı.
“Biliyor musun, bunun aletini keseceğim. Babasına çektirdiklerini yaşasın. Kimseyle ilişkiye giremesin!” diye homurdandı Spark. Kahkaha atarak oğluma döndüm ve kucağıma aldım. Hafifçe sallayıp öptüğümde yüzüne çapkın bir gülümseme yayıldı.
“Ama seni örnek alıyor babası. Bak, bu senin beni baştan çıkarmak için kullandığın gülümseme.” dedim sırıtarak.
“Annesini ayartıyor bir de! Terbiyesiz herif!”
Jason’ı yeniden beşiğine koydum.
“Spark…”
“Evet, bebeğim?”
“Hani benim kahvaltım?” Yapmacık bir sinirle ona baktım. “Bu süt bedavadan oluşmuyor, değil mi?”
Güldü. “Ah, özür dilerim. Hemen söylüyorum, getirsinler.” dedi ve boynuma bir öpücük daha bıraktı. Kapıyı açıp dışarıda dikilen nöbetçilere isteğimizi söyledi. Kahvaltımız 15 dakika içinde gelmişti. Odamızdaki –bana göre oldukça gereksiz- yemek masasına oturup kahvaltımızı neşeyle yaparken ne kadar mutlu olduğumu düşünmeden edemedim. Bebekler bizi çok yoruyordu, evet, seks yapamıyorduk, doğru ama bu… güzel bir kötü durumdu. Mutsuz değildik ve olacağımızı da sanmıyordum.
İlk ek bölümüm hayırlı uğurlu olsun =D Gençler ek bölüm istekleri yok mu yaa? Şurayı da öğrenmek isterdim dediğiniz bir yer yok mu? Bana ilham verin, bölümü size adayayım ;) Yorumlarınızı bekliyorum xox
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Song Of Destiny
Teen FictionGünün birinde yakışıklı bir çocuk durduk yere size asılmaya başlarsa ve okulda girdiğiniz her dersiniz ortaksa kendinizi sorgulayın kızlar. Çünkü her şey uğurlu kalemimin kurdelesini aldığı günle başladı. O gün ezilen ve hırpalanan kıza veda etme yo...